Genel seçimler, yerel seçimler, referandumlar ve erken seçimlerle Türkiye dönme dolap gibi dönüp duruyor.

Milletimiz seçimlerden ve siyasetten bıkmıştır.

Ancak siyaset yaşamımızın her alanını ilgilendiren ve düzenleyen bir olgu haline geldiği için, "Ben siyasetle ilgilenmiyorum" şeklinde kurulacak bir cümlenin de çok bir karşılığı olmasa gerek.

Bugüne dek toplumsal ve siyasal kültürümüzde tek başına iktidar ve koalisyon hükümetlerini çokça gördük ve gözlemleme imkânı bulduk.

Tek başına iktidar olan ve koalisyonlar şeklinde işbaşına gelen hükümetlerin hiç birisi, milletin yüzünü güldürmeye muvaffak olamamıştır.

Çünkü bugüne kadar iktidara gelen siyasetçiler sorunları çözmek için proje hazırlamak yerine, konjonktür gereği kendilerini kullanmak isteyen çevrelerin estireceği yalan rüzgarları beklediler.

Atatürk'ten sonra vizyoner bir siyasete sahip hükümet şeklini bu ülke hiçbir zaman göremedi.

Millet de zannediyor ki, benim oy verdiğim ve iktidara taşıdığım parti, bu ülkenin sorunlarına kesin derman olacak.

İktidar olmak için halkın huzuruna çıkan siyasetçilere, "Senin ne projen var" şeklinde bir soru sorulmadı.

Tam tersine, "Ben bu işi bilen tek adamım. Benim dönemimde, "Hoş geldin zenginlik, elveda fakirlik diyeceğiz" diyen Haydar Baş Bey'e; "Kaynağın nerede, nasıl yapacaksın, nereden para bulacaksın, yaptırmazlar ki!" şeklinde ahiret soruları yöneltildi.

Milleti zengin ve refah içinde yaşatacağını söyleyen ve bunun nasıl gerçekleşeceğini tüm teferruatıyla anlatıp tek tek kaynak sıralayan Haydar Baş'a milletimiz, çok ilginçtir gereken desteği vermedi.

Bunu anlamaya çalışmak için uzun yıllardır toplumsal sosyolojiyi inceliyorum.

Maalesef Türkiye gibi ülkelerde çoklu partilerle seçimlere gidilmesi, işi en iyi bilen partilerin bu aradan sıyrılıp çıkmasına da bir anlamda mani oluyor.

Tabi başkaca etkenleri sıralamak da mümkün.

Mesela hazine yardımı alamama gibi.

Mesela medya desteğinin verilmemesi vs. gibi.

Aslına bakılırsa, Türk milleti kadim tarihi boyunca daima birlikte hareket ettiği ve gücüne güç kattığı sürece ayakta kalabilmiştir.

Ancak Osmanlı dönemi istisna.

Osmanlı yönetiminde, Türkler daima aşağılanmış ve hatta yok edilmeye çalışılmıştır.

Türk milleti başka hiçbir millete benzemez.

Bizim tarihimiz ve kadim medeniyetimiz, Karakamar örneğinde olduğu üzere, 40 bin yıl kadar gerilere dayanmaktadır.

Düşünün bir kere…

Yazıyı icat eden Türkler olduğuna göre, dünyadaki uygarlık ve medeniyete ait her ne varsa, bunların hepsi ve sahipleri doğal olarak Türkler olmuyor mu?

Türk milletinin tarihsel serüveni ve kültürel kodlarına bakıldığında, milletçe birlikte hareket edildiği dönemlerde, daima zirvede yer alındığını görürüz.

Zayıfladığı veya yıkıldığı dönemler incelendiğinde ise, Türk milletinin bölük pörçük olduğu gerçeği karşımıza çıkmaktadır.

Son tahlilde Türk milletini yok olmaktan kurtaran ve yeniden bir araya getiren amil unsur, devletimizin banisi ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk olmuştur.

Türk milleti Atatürk'ün izini terk ettiği günden bugüne dek, sürekli olarak gerilemiştir.

Atatürk sonrası uygulanan siyaset tarzına bakıldığında ise tam anlamıyla dışa bağımlı bir siyaset tarzının benimsenmiş olduğunu görürüz.

Güdümlü bu siyaset anlayışının merkezinde toplumun hakları değil, seçimlerde kendilerini fonlayan çevrelerin menfaatleri daima korunmuştur.

Bu Türk milletine yapılmış en büyük kötülüktür.

Atatürk'ten sonra Türk milletinin haklarını koruyan ve kollayan tek insan, Haydar Baş Bey olmuştu.

Durum böyle olduğu halde, milletimiz de Haydar Baş Bey'e sahip çıkmamıştı.

O, buna rağmen daima Türk milleti demeye ve haklarını korumaya devam etmişti.

Milleti için ne yapılması gerekiyorsa, gecesini gündüzüne katarak fazlasıyla yapmış bir siyaset adamıydı.

Atatürk'ün en büyük özlemi olan, 'Tam bağımsız Türkiye' hayali için, Milli Ekonomi Modeli'ni yazarak, iktisadi anlamda insanlık tarihinin en büyük devrimini gerçekleştirdi.

Şimdilerde ise Hüseyin Baş Bey, tüm varlığı ile aynı yola baş koymuş cesur bir siyasetçi olarak öne çıkıyor.

Tekrar başlığa dönecek olursak deriz ki, BTP bu ülkeyi ve Türk milletini dünyanın bir numarası yapacak, eşsiz bir modele sahiptir.

Bu bilimsel bir tespit olmanın yanı sıra, aynı zamanda değişmez bir gerçektir.

Bu modelin hayata geçirilmesi, ancak ve ancak Hüseyin Baş Bey ile mümkün olacak bir iştir.

Çünkü modelin çok özel kodları ve şifreleri söz konusudur ve bunları bilen isim, Hüseyin Baş'tır.

Dolayısıyla Atatürk paydasında bir araya gelmesi beklenen partilerin işi aslında çok kolaydır. Çünkü asıl yük, BTP'nin sırtına binmiş olacaktır.

Bu yüzden bir araya gelme potansiyeli olan partilerden artık meseleyi bir kıskançlık veya ego sorunu haline getirmekten çıkarıp, Türkiye'nin kurtuluşuna önemli katkılar sunacak şekilde bir tavır ve pozisyon almaları beklenir.

Sevgili dostlarım, aziz Türk milleti!

Mesele artık ben veya benim partim olmaktan çok öte bir hal almıştır.

Meseleye 'benim partimin geleceği' şeklinde bakılmasından ziyade, 'Türkiye'nin geleceği' şeklinde bakılmasının daha akılcı ve kalıcı bir huzuru sağlayacağı açıktır.

Birleşerek büyük bir sinerji oluşturacağı kesin olan partilerin bu fedakarlığı yapmayarak, sadece oylarını birazcık daha artırmak için tek başlarına hareket etmeleri, Türkiye'de neyi değiştirecek ve hangi kazancı sağlayacaktır?

Gerçekten de geçen yıllara yazık olur.

Bu ülkenin dahi gençlerine çok ama çok yazık olur.

Mevcut sistemde ısrarla yol alınması halinde, Türkiye'yi daha vahim olayların beklediğini kestirmek için, kâhin olmaya gerek yoktur!

Şayet bütün bunların hepsi bir fikir ve düşünce olmaktan öteye geçemez ve seçimlere aynı tas aynı hamam girilecek olursa, şimdiden hepimize geçmiş olsun ve Allah sabırlar versin.

Siyasi tasarım şayet milli insanlarla yapılmazsa, mutlaka gayri milli unsurlarca bu boşluk doldurulur!

O zaman kimse şikâyet etmeyecek!

QOSHE - Siyasette birleşme zamanı - Hacı Gaydan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Siyasette birleşme zamanı

11 12
16.04.2024

Genel seçimler, yerel seçimler, referandumlar ve erken seçimlerle Türkiye dönme dolap gibi dönüp duruyor.

Milletimiz seçimlerden ve siyasetten bıkmıştır.

Ancak siyaset yaşamımızın her alanını ilgilendiren ve düzenleyen bir olgu haline geldiği için, "Ben siyasetle ilgilenmiyorum" şeklinde kurulacak bir cümlenin de çok bir karşılığı olmasa gerek.

Bugüne dek toplumsal ve siyasal kültürümüzde tek başına iktidar ve koalisyon hükümetlerini çokça gördük ve gözlemleme imkânı bulduk.

Tek başına iktidar olan ve koalisyonlar şeklinde işbaşına gelen hükümetlerin hiç birisi, milletin yüzünü güldürmeye muvaffak olamamıştır.

Çünkü bugüne kadar iktidara gelen siyasetçiler sorunları çözmek için proje hazırlamak yerine, konjonktür gereği kendilerini kullanmak isteyen çevrelerin estireceği yalan rüzgarları beklediler.

Atatürk'ten sonra vizyoner bir siyasete sahip hükümet şeklini bu ülke hiçbir zaman göremedi.

Millet de zannediyor ki, benim oy verdiğim ve iktidara taşıdığım parti, bu ülkenin sorunlarına kesin derman olacak.

İktidar olmak için halkın huzuruna çıkan siyasetçilere, "Senin ne projen var" şeklinde bir soru sorulmadı.

Tam tersine, "Ben bu işi bilen tek adamım. Benim dönemimde, "Hoş geldin zenginlik, elveda fakirlik diyeceğiz" diyen Haydar Baş Bey'e; "Kaynağın nerede, nasıl yapacaksın, nereden para bulacaksın, yaptırmazlar ki!" şeklinde ahiret soruları yöneltildi.

Milleti zengin ve refah içinde yaşatacağını söyleyen ve bunun nasıl gerçekleşeceğini tüm teferruatıyla anlatıp tek tek kaynak sıralayan Haydar Baş'a milletimiz, çok ilginçtir gereken desteği vermedi.

Bunu anlamaya çalışmak için uzun yıllardır toplumsal sosyolojiyi inceliyorum.

Maalesef Türkiye gibi ülkelerde çoklu partilerle seçimlere gidilmesi, işi en iyi bilen partilerin bu aradan sıyrılıp çıkmasına da bir anlamda mani oluyor.

Tabi başkaca etkenleri sıralamak da mümkün.

Mesela hazine yardımı alamama gibi.

Mesela medya desteğinin verilmemesi vs. gibi.

Aslına bakılırsa, Türk........

© Yeni Mesaj


Get it on Google Play