Biz istediğimiz kadar birlik ve beraberlikten, sevgiden ve kardeşlikten bahsedelim, yılanlar ve ajanlar için bunun hiçbir zaman önemi ve anlamı olmayacaktır!

Sevgili okurlarım…

Halk içerisinde ve tarihin her döneminde fitne ve fesat tohumlarını ekmekle görevli, nice ajanlar cirit atagelmiştir.

Hiç kimse de bunların ajan olabileceğini aklının ucundan bile geçirmemiş, her denilenin doğru olduğuna kanaat getirilmiştir.

Bu kadar saf ve temiz duygulara sahip yüce bir milletin, ancak bu sayede altından girilip üstünden çıkılması başarılmıştır.

Özellikle Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş yılları aşamasında bu hain odaklar Atatürk'e yapmadık kötülük bırakmamışlardır.

Çok ilginç olan nedir biliyor musunuz?

Bu ajanlık faaliyetlerinde bulunan seçilmiş hainlerin kullandığı argümanlarda birisi 'DİN', diğeri ise, 'DİNSİZLİK' olmuştur.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ve sonrasında sürekli ajan faaliyetleri ile devreye giren İngilizler, kullandıkları şahıslara göre ev ödevi vermeyi stratejileri gereği çok iyi başarırlardı.

Mesela Cumhuriyetin ilk yıllarında halkı Atatürk devrimlerine karşı galeyana getirmek için kullanılan isimlere baktığımızda, Şeyh Said'i, Saidi Nursi'yi veya İskilipli Atıf'ı görürüz.

Toplum bunların dindar olduğunu zanneder ama gerçek çok farklı ve korkunçtur!

Bu isimlerin hepsi, İngilizler tarafından özel yetiştirilmiş Türk ve Atatürk düşmanı insanlardır.

Toplumun kimi kesimleri ise, bu çapsızların saf ve dindar oldukları yanılgısıyla hareket etmişlerdir. 1945 sonrası ise İngilizlerin yanına, bir de ABD eklenmiştir.

Her iki koldan Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerine karşı büyük taarruzlar olmuştur.

Hep aynı bahaneyle…

Din elden gidiyor.

Hak gelecek batıl zail olacak.

Putlara tapmayın.

Hilafet isteriz!

İşin en ilginç yanı diye aktardığım ikinci sınıf ajan gurubunun üstlendiği görevler ise diğerlerine göre çok daha farklı ve uç bir nokta.

Sayısız saha örneklerini verebiliriz ama en çarpıcı ve yaşanmış olanlardan sadece iki örneği aktarmak isterim.

Yıl 2002…

3 Kasım seçimleri öncesinde çok ciddi bir ajan faaliyeti yürütülmüş ama bunu hiç kimsenin ruhu bile duymamış.

Yer Kastamonu…

Mahalle ismi bende kalsın ama K harfi ile başlıyor.

3 Kasım seçimlerine sadece bir gün kala Muhtar gençleri bir kahvede toplar ve görevi gereği(!) konuşmasını yapar.

"Sevgili gençler" der ve devam eder.

"Ordu'nun içinde bir Paşa'nın(Ç.B) kurdurduğu bir parti var. Bu parti Bağımsız Türkiye Partisi'dir. Genel Başkanı Haydar Baş'tır. Bu parti, AK Parti'nin oylarını bölmek için kurduruldu, Sakın ha! Oylarınızı oraya atayım demeyin" şeklinde konuşarak, aldığı vazifesini ifa eder.

Gençler, muhtarın anlattığı bu düzmece ve ucu dışarıya sarkan kuyruklu yalana inanmaz ve bildiklerini yaparlar elbette.

Biz bu olayı nasıl mı öğrendik?

Allah'ın işi işte.

Bu ajan muhtarın sohbetini dinleyenler arasında, bir amatör futbol takımında oynayan futbolcudan dinledik bunları.

Hem de noktası virgülüne kadar.

Bu kadar aşağılık komplolar ve tezgâhlarla üzerine geldikleri Haydar Baş Bey'i ordunun adamı yapmalarının o zamanki sebebi ise, o yıllarda ordu üzerinde yoğun bir yıpratma faaliyetlerinin olmasıydı.

Halkın orduya karşı sempati ile bakmamasıydı.

Buradan öylesine bir ajan faaliyeti yürütülerek, Haydar Baş Bey ve BTP'ye karşı bir itibarsızlaştırma operasyonu çekildi.

Kaldı ki, o yıllarda ordunun sandıklarından bile BTP'ye oy çıkmamıştı.

Nasıl oyun ama!

Anladınız mı ihanet odaklarının hangi kılıklara girmekten hiç çekinmediğini.

Bazen imam, bazen hacı amca, bazen muhtar vs.

İkinci dalga ajanlık faaliyetinin odağındaki parti de CHP idi.

Yıl 1980…

Askeri darbe olmuş ve sular durulmuştu.

Bu sefer yer Trabzon'du.

İlçe ise Maçka.

Darbe gerçekleşmeden önce burada yaşayan ve ismi bizde mahfuz olan bir şahıs, aynı ilgili odaklarca bu sefer solcuları itibarsızlaştırmak üzere görevlendirilir.

Öncelikle herkesin kendisini CHP'li bilmesi gerektiği için, yıllar süren bir hazırlık dönemi geçirir.

Artık herkes onu, solcu ve koyun bir CHP'li olarak tanır ve bilir. Ve görevi gereği kendisine çok ilginç bir propaganda yapma görevi ihale edilir.

Ve bakın bu şahıs her gün diyalogda bulunduğu insanlara neler dermiş.

"Allah var diyorsunuz ama (haşa) hani nerede gösterin bakalım! Gösteremezsiniz, çünkü yok" dermiş dururmuş.

Bu ve benzeri zırvaları aldığı görev gereği sürekli halkın arasında konuşan bu şahsa sonra ne mi oldu.

Darbe olduktan sonra bu şahıs ilginç bir şekilde, sağcı diye bilinen bir partiye geçer (ismi bizde mahfuz).

Kendisinin bu tutarsız hareketini çok yakından izleyen Maçkalı üst düzey bir isim bu zata sorar.

"Arkadaş bu nasıl bir dönüştür. Dün neler neler diyordun, bugün namluyu çevirdiğin partinin üyesi oldun."

Ve adam bombayı patlatır:

"Arkadaşım darbe oldu, görev bitti!"

Yüce Türk milletinin üstün zekası ve feraseti ile elbet bu tür hain emelleri gerçekleştirenler ve arkasındaki uzantılar bir gün fark edilecek ve gereği yapılacaktır.

Umarım o gün, bugündür.

Aklınıza mukayyet olunuz.

QOSHE - Halkın içindeki ajanlara çok dikkat! - Hacı Gaydan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Halkın içindeki ajanlara çok dikkat!

19 3
17.01.2024

Biz istediğimiz kadar birlik ve beraberlikten, sevgiden ve kardeşlikten bahsedelim, yılanlar ve ajanlar için bunun hiçbir zaman önemi ve anlamı olmayacaktır!

Sevgili okurlarım…

Halk içerisinde ve tarihin her döneminde fitne ve fesat tohumlarını ekmekle görevli, nice ajanlar cirit atagelmiştir.

Hiç kimse de bunların ajan olabileceğini aklının ucundan bile geçirmemiş, her denilenin doğru olduğuna kanaat getirilmiştir.

Bu kadar saf ve temiz duygulara sahip yüce bir milletin, ancak bu sayede altından girilip üstünden çıkılması başarılmıştır.

Özellikle Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş yılları aşamasında bu hain odaklar Atatürk'e yapmadık kötülük bırakmamışlardır.

Çok ilginç olan nedir biliyor musunuz?

Bu ajanlık faaliyetlerinde bulunan seçilmiş hainlerin kullandığı argümanlarda birisi 'DİN', diğeri ise, 'DİNSİZLİK' olmuştur.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ve sonrasında sürekli ajan faaliyetleri ile devreye giren İngilizler, kullandıkları şahıslara göre ev ödevi vermeyi stratejileri gereği çok iyi başarırlardı.

Mesela Cumhuriyetin ilk yıllarında halkı Atatürk devrimlerine karşı galeyana getirmek için kullanılan isimlere baktığımızda, Şeyh Said'i, Saidi Nursi'yi veya İskilipli Atıf'ı görürüz.

Toplum bunların dindar olduğunu zanneder ama gerçek çok farklı ve korkunçtur!

Bu isimlerin hepsi, İngilizler tarafından özel yetiştirilmiş Türk ve Atatürk düşmanı insanlardır.

Toplumun kimi kesimleri ise, bu çapsızların saf ve dindar oldukları yanılgısıyla hareket etmişlerdir. 1945 sonrası ise İngilizlerin yanına, bir de ABD eklenmiştir.

Her iki koldan Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerine karşı büyük taarruzlar olmuştur.

Hep aynı bahaneyle…

Din elden........

© Yeni Mesaj


Get it on Google Play