Sırtımızda kaldırmakta zorlandığımız yüklerimiz var. Küçücük hayatlarımızda onca sorumluluğumuzun arasına bir de ağırlığıyla belimizi büken küslükleri kinleri nefretleri ekledik. Küskünlük suçluluk duygusunu körükler. Olaylara insanlara hayata karşı küslüğümüz oranda kendimize de küsmüş oluyoruz.

Küskünlük performansı düşürür, dargınlık kin ve nefret bizi mutsuz eder. Birisine küstüğümüz anda huzursuzluk başlar. O kişiyle karşılaşmamaya çalışırız. Aslında beynimizin enerjisini boş yere harcamış oluruz. Küs olduğumuz kişi her aklımıza geldiğinde beynimiz korku hormonu salgılamaya başlar, salgılanan bu korku hormonu ise bizim özgürce hareket etmemizi engeller.

Dolayısıyla nefretin altında eziliriz. Haklıyızdır belki de. Belki bize yanlış yaptı belki de bizim kinimizi nefretimizi hak ediyor. Ama affettikçe aslında mutsuz olan taraf biz oluyoruz. Darılmak konuşmamak hayatımızdan çıkarmak görmezden gelmek kolaydır.

Bağışlayalım.. Evet belki de en zor olanı budur. Beynimize öfkenin nefretin zincirlerinden kurtaralım. O zaman göreceğiz ki karşı tarafı bağışlarken aslında kendimizi bağışlamış oluyoruz. Asıl büyüklük karşı taraf hak ettiği halde bağışlamakta.

“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel şekilde sav. Bir de bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir” buyuruyor fussilet suresi 34 ayeti kerimede Rabbimiz...

Bizler kötülüğü en güzel şekilde samanlardan olalım. Bağışlamanın yumuşak yüzünü teslim edelim tüm kötü duygularımızı. Atalım hayatımızdan bu ağırlıkları kendimizi kurtaralım. Hayatımızı aldığımız kararlar bazen bizim dönüm noktalarımız olur.

Gelin karar verelim bugün; “Bundan sonra kimseye küsmeyeceğim, kırılmayacağım, nefret ve kin beslemeyeceğim” diye...

Sevgili dostlar aslında kırılmak gücenmek nefsimizin bize olan büyük bir oyunudur. Bize uyanık olmak düşer. Bir Allah dostu diyor ki; “kimseyi incitme Sen kimseye incinme hem”.. evet incitmemek tamam ama incinmemek neden? Çünkü incinmenin içinde gizli bir benlik duygusu yatar. “ Bana nasıl böyle davranır, ben bunu hak edecek insan mıyım?” diye fısıldar nefsimiz bize. Tehlikede burada başlar...

Hakikat boyutundan bakacak olursak insanın her şeye nötr olması makbuldür. Nefsinden arınan temizlenen insanların böyle olumsuz duyguları tamamen aşkın içinde kayboluyor. Onlar hayata daha berrak daha fresh bir pencereden bakıyorlar. İstesek değişebiliriz yeter ki gönüllü olalım, niyetli olalım.

Ne diyordu hazreti Mevlana: Dün dünde kaldı cancağızım, Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”...

QOSHE - DÜN DÜNDE KALDI CANCAĞIZIM... - Medine Ekmekci
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

DÜN DÜNDE KALDI CANCAĞIZIM...

6 0
15.11.2023

Sırtımızda kaldırmakta zorlandığımız yüklerimiz var. Küçücük hayatlarımızda onca sorumluluğumuzun arasına bir de ağırlığıyla belimizi büken küslükleri kinleri nefretleri ekledik. Küskünlük suçluluk duygusunu körükler. Olaylara insanlara hayata karşı küslüğümüz oranda kendimize de küsmüş oluyoruz.

Küskünlük performansı düşürür, dargınlık kin ve nefret bizi mutsuz eder. Birisine küstüğümüz anda huzursuzluk başlar. O kişiyle karşılaşmamaya çalışırız. Aslında beynimizin enerjisini boş yere harcamış oluruz. Küs olduğumuz kişi her aklımıza geldiğinde beynimiz korku hormonu salgılamaya başlar, salgılanan bu korku hormonu ise bizim özgürce hareket etmemizi engeller.

Dolayısıyla nefretin altında eziliriz. Haklıyızdır belki de. Belki bize yanlış yaptı belki de bizim kinimizi nefretimizi hak ediyor. Ama affettikçe aslında mutsuz olan taraf biz........

© Yeni Meram


Get it on Google Play