Psikiyatrist arkadaşım Ece Uslu, uzun süredir üzerinde çalıştığı “Hayata Mavi’den Bakmak” kitabıyla okurlarıyla buluştu.

Editörlüğünü yaptığım ve okuyuculardan önce okuma şansını yakaladığım, yazarın kendi yayını olan kitabın kapak tasarımı ise Tuğberk Korutürk’e ait.

Kısa denemelerden oluşan kitapta okuyucu, kendi yaşamından da kesitler bulurken, bir düşsel yolculuğa çıkacak.

Tüm kitapçılarda bulunabilen kitaptan, kısacık:

“Kendin olmak… Durup düşündün mü hiç; sen kimsin, ihtiyaçların ne, hayallerin, ruhunda barındırdığın doğruların, hedeflerin ne? Yoksa körlemesine mi yaşıyorsun hayatı? Akıntıda sürüklenen bir dal misali. Müdahale edemeden nasıl geçtiğini anlamadığın bir zaman ve akıntının şiddeti ile sağa sola savrulan, hırpalanmış bir ruh! Tanıdık geliyor mu?

Hak ettiğin bu mu gerçekten? Kendini hayal ettiğin nokta burası mı? Potansiyelini gerçek anlamda kullanabiliyor musun bu şekilde? Kimsin sen? Ne istiyorsun kendinden ve ne bekliyorsun hayattan?

Kendine doğru adımla çünkü ev sensin…”

Dostluk ve ‘Şölen’

Önceki gün bir dost sofrasında açıldı konusu ve “Eski dostluklar kalmadı” dedi Arda. Haksız da sayılmaz hani; birçok şey gibi onu da tükettik.

O dostlukları ve sevgiyi yitirdikçe de yalnızlaştık, içe döndük.

Böyle böyle kirlendi dünya ve bizler kalakaldık.

***

Ne demişti Spinoza?

“İnsanlar için en yararlı şey, dostluğu güçlendirmeye hizmet edebilecek her şeyi yapmaktır.”

***

Dost, ya da ‘philos’, nasıl derseniz deyin, derinliklidir.

Kelime anlamıyla ‘dostluk’, özgür insanlar arasında ve özgürce kurulan manevi bir ilişkidir. (Kurulduğu gibi terk edilir de)

Dostlar arasında olmak, yönetme ve yönetilmenin olmadığı suni bir izonomik ortam içinde olmak demektir.

***

Dostluk Felsefesi’ kitabının yazarı Kenan Göçer de, dostu tanımlarken, şöyle yazar:

“Çölde bir vaha, ovada bir söğüt gölgesi, yabancısı olduğumuz yerde bir tanıdık, çatısız kaldığımız anda evini açan bir yüz, dar gününde uzanan bir eldir, dost…

***

Dostluktan her konu açıldığında, aklıma Platon’un ‘Şölen’i gelir.

Şölen, özgür insanların dostlar arasında şölen diye tabir edilen bir yemek ziyafeti boyunca yapılan özgürce (dostça) bir sohbeti konu alır.

Şölen’de Platon, sevgi konusunu ele almıştır. Zamanın seçkin kişilerini sevgi hakkında konuşturmuş ve sonra da çok sevdiği hocası Sokrates’i konuşturarak sevgiyi tanımlamaya çalışmıştır. Bu özelliği ile Platon, sevgiyi bir sorun olarak kaleme alan ilk filozoftur.

Herkes sevgiyi pragmatist bir biçimde ele alırken, o, sevginin özünü açıklamaya çalışmıştır. Bunu yapacak kişinin de filozof olacağını dile getirmeye çalışmıştır ki zaten Platon ilk defa bu diyaloğunda bir filozof tanımı yapmıştır.

Ona göre filozof:

“Bilgisizlik ile bilgililiğin arasındaki yolda didinen, bilgelik sevdalısı biridir”

Sokrates ve dönemin ünlü isimleri, ünlü Yunan tragedya yazarı Agathon’un evinde toplanmışlardır. Burada sevgi üzerine konuşmuşlar ve daha sonra Sokrates de konuşulanları bir başka isme anlatmıştır. O isim de duyduklarını anlatmıştır okuyuculara.

Masadaki herkes yerlere göklere sığdıramamıştır sevgiyi.

Mesela Agathon, herkes gibi bir Tanrı olarak görmüştür sevgiyi. Tanrıların en iyisidir demiştir ona. İçinde kötülük barındırmayacağını belirtmiştir.

Ve son olarak da Sokrates, kendi konuşmasına başlamadan önce Agathon ile soru cevap şeklinde bir konuşmaya girmiştir. Bu soru cevaplardan sonra Sokrates başlamıştır konuşmasına.

Keşke düşsel bir yolculuğa çıksak da o masada oturabilsek. Konuşmadan, bir kenarda sessizce dinleyerek…

***

Tabii Platon’dan bahsetmişken, felsefeye de dokunmak gerek.

İtalyan filozof Giorgio Agamben’in aktardığına göre, “Felsefe nedir?” sorusuna çağdaşı bir felsefecinin, bu sorunun dostlar arasında cevaplanması gerektiğini yazması, dostluk ve felsefe yapmanın ayrılmaz doğasına işaret eder.

***

Enis Batur da ‘İki Deniz Arası Siyah Topraklar-Bordeaux Seyahatnamesi’nde dostluğu şu satırlarla anlatıyor:

“Dostluk, tehlikenin göze alınması demektir. Sınır, aşkta olduğu kadar sert değil, ama bir o kadar ısrarlı, kanamalı biçimde zorlanmalıdır dostluk ilişkisinde.

Kiminle dost olunur: Kadınla, erkekle, her tür üçüncü cinsle; hayvanla, ağaçla, evle, kentle; ölülerle; şeylerle.

En zoru: Önce kendinle dost olmak.

Eşinle dost olmak sonra: Aşk, dostluğu kemirir. Bırakırsanız, çünkü, Dostluk da Aşk’ı kemirir.

(………)

En sonra: Dost olmak, dost bulmaktan çok dost kalmak.

Ondan, en kolay, ölmüş insanlarla dostluğumuzun süresi uzuyor, uzayabiliyor.

Ondan, kolay, mesafede dostluğun koyuluğunu korumak: Durduğumuz yerde, ölülerle dostluğumuzdan mek parmak beride, yaşatıyoruz ilişkinin koyuluğunu.

Dost kalmayı bilmek: Ölmeden önce öğrenilmeli.

Nasıl?

Yazarak öğrenebilecek miyim bunu, ben ki, pek çok başka kalem beyi gibi neredeyse her şeyi öyle öğrendim?”

***

Ve şiir…

Ahmet Telli sözü alsın ‘Unutma Dostumsun’ şiiriyle:

“Unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü

Sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları

Sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi

Kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları

Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan

Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam

Her akşam mektup yazarım dağlar kadar

Kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun

Unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!”

QOSHE - “Hayata Mavi’den Bakmak” - Serkan Soyalan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“Hayata Mavi’den Bakmak”

5 2
31.03.2024

Psikiyatrist arkadaşım Ece Uslu, uzun süredir üzerinde çalıştığı “Hayata Mavi’den Bakmak” kitabıyla okurlarıyla buluştu.

Editörlüğünü yaptığım ve okuyuculardan önce okuma şansını yakaladığım, yazarın kendi yayını olan kitabın kapak tasarımı ise Tuğberk Korutürk’e ait.

Kısa denemelerden oluşan kitapta okuyucu, kendi yaşamından da kesitler bulurken, bir düşsel yolculuğa çıkacak.

Tüm kitapçılarda bulunabilen kitaptan, kısacık:

“Kendin olmak… Durup düşündün mü hiç; sen kimsin, ihtiyaçların ne, hayallerin, ruhunda barındırdığın doğruların, hedeflerin ne? Yoksa körlemesine mi yaşıyorsun hayatı? Akıntıda sürüklenen bir dal misali. Müdahale edemeden nasıl geçtiğini anlamadığın bir zaman ve akıntının şiddeti ile sağa sola savrulan, hırpalanmış bir ruh! Tanıdık geliyor mu?

Hak ettiğin bu mu gerçekten? Kendini hayal ettiğin nokta burası mı? Potansiyelini gerçek anlamda kullanabiliyor musun bu şekilde? Kimsin sen? Ne istiyorsun kendinden ve ne bekliyorsun hayattan?

Kendine doğru adımla çünkü ev sensin…”

Dostluk ve ‘Şölen’

Önceki gün bir dost sofrasında açıldı konusu ve “Eski dostluklar kalmadı” dedi Arda. Haksız da sayılmaz hani; birçok şey gibi onu da tükettik.

O dostlukları ve sevgiyi yitirdikçe de yalnızlaştık, içe döndük.

Böyle böyle kirlendi dünya ve bizler kalakaldık.

***

Ne demişti Spinoza?

“İnsanlar için en yararlı şey, dostluğu güçlendirmeye hizmet edebilecek her şeyi yapmaktır.”

***

Dost, ya da ‘philos’, nasıl derseniz deyin, derinliklidir.

Kelime anlamıyla ‘dostluk’, özgür insanlar arasında ve özgürce kurulan manevi bir ilişkidir. (Kurulduğu gibi terk edilir de)

Dostlar arasında olmak, yönetme ve yönetilmenin olmadığı suni bir izonomik ortam içinde olmak demektir.

***

Dostluk Felsefesi’ kitabının........

© Yeni Düzen


Get it on Google Play