menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kıbrıs Türk solunun iki hali ve talebi üzerine

8 1
20.12.2025

Sn. Doğuş Derya’nın “daha fazla barış dili kullanma” talebi ile Sn. Tufan Erhürman’ın Sn. Hristodulidis’e karşı “yok hükmündedir” çıkışı ve ardından Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin Lübnan ile imzaladığı antlaşma için Erhürman’ın “Kıbrıslı Türklerin iradesi olmadan bunu yapamaz” üzerinden meydan okuyuşu, aslında Kıbrıs Türk solunun iki farklı hâli olarak algılanabilir.

Birçok sosyal medya gazetesinin, Doğuş Derya’nın tüm konuşması içinden “Bu ülkeyi yurt bilen herkesin içinde Kıbrıslı Rumlar da vardır, hatta Kıbrıs Rumların esas yurdudur” cümlesini cımbızlayıp servis etmesi elbette iyi niyetli bir tesadüf değildir. Derya’nın ifadelerine ilk bakıldığında, “bu ülkeyi yurt bilen herkes” cümlesi ile “hatta Kıbrıslı Rumların esas yurdudur” cümlesi arasında hiyerarşik bir ayrım kurgulanmış gibi durmaktadır. Kıbrıs, eğer Derya’nın dediği gibi “Kıbrıslı Rumların esas yurduysa”, o zaman “esas yurdu olmasa bile burayı yurt bildikleri için yurt sahibi olanlar” arasında belirgin bir ayrım ve hiyerarşi oluşturulmaktadır.

Ancak Doğuş Derya’nın videosu izlendiğinde, aslında ifadeleriyle niyet ettiği şeyin; etnik çatışma ve bölünme yaşamış bir adada taraflar arasında empati geliştirilmesi ve Kıbrıs Türk toplumunun kurguladığı toplumsal tahayyülün Rum toplumunu da içine alacak şekilde ifade edilmesi gerektiğini vurgulamak olduğu görülmektedir.

Gelgelelim empati, deneysel süreçler isteyen, inişli çıkışlı ve bitmek bilmeyen bir yolculuktur. Örneğin adamızdaki solun bir kesimi için, genel geçer bir kategori olarak Rumlarla empati kurmak göreceli olarak daha kolayken, kendilerini sürekli ötekileştiren Türk milliyetçisi cenahın mensuplarıyla empati kurmak konusunda aynı cömertliği göstermek pek de kolay olmayabilir. Eğer şu anda Rumlarla aynı siyasal sistemin içinde yaşıyor olsaydık ve Rum milliyetçisi kesimin sürekli ötekileştirmesine maruz kalsaydık (Hristodulidis Rum milliyetçisi kesimin temsilcisidir), Kıbrıs Türk solunun bir kesiminin “genel geçer bir kategori olarak Rumlarla empati” şiarının çok daha farklı bir noktaya evrileceğini gözlemlemek mümkün olurdu.

Aslında Kıbrıs Türk solunun son yirmi yılına baktığımızda, bir yandan federasyon ve barış inşasını talep ederken, diğer yandan da söz konusu çözüm ve barış iradesi üzerinden kurucu bir siyasal özne olma hâli yarattığını görüyoruz. Sn. Doğuş Derya’nın barış dili talebi ile Sn. Tufan Erhürman’ın, kurucu özne kurgusu üzerinden Hristodulidis’e meydan okuyuşu tam da bu iç içe geçen süreçlerde kesişmektedir.

Sn. Talat ve bugün de Sn. Erhürman, Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs’ın kurucu öznesi olarak var olduğu tezinden hareketle hak talep eden ve yer yer meydan okuyan bir siyaseti her zaman “federal çözüm iradesi” üzerinden kurgulamışlardır. Öte yandan şu gerçeğin de altını çizmek mümkündür: Bugüne kadar Kıbrıs’ta barış dili ve toplumsal yakınlaşma, devletten devlete ya da üst siyaset düzeyinde değil; daha çok sivil toplumlar arasında hayat bulmuş bir nosyon ve ideal olarak var olmuştur. Bu açıdan bakıldığında Sn. Tufan Erhürman’ın dili, bulunduğu makam itibarıyla daha çok kurumsal bir dili temsil ederken, Doğuş Derya’nın barış dili talebi daha çok sivil toplum dinamizmini içermektedir.

Buna ilaveten, Kıbrıs’taki ana akım sol siyasi partilerin de barış dili konusunda, sivil toplumların ara bölgede yarattığı kısmi ilerlemeyi sergileyemediklerini iddia etmek yanlış olmayacaktır. Daha yakın bir zamanda, AKEL’in yakınlaşma bürosunun düzenlediği Özker Özgür kitap tanıtımı gecesinde, AKEL Genel Sekreteri merhum Özker Özgür için “onunla ölmeden önce Kuzey’deki yapıya işgal demek noktasında........

© Yeni Düzen