Kısaca “yerinden yönetim” maksadını taşıyan bu fikriyatı tatbik sahasına koyan medenî ülkelerin hemen tamamı maddi-manevi kalkındılar, dünyanın en gelişmiş devletler listesindeki yerlerini aldılar. Bunların başında, muhtelif eyaletleri içinde barındıran Almanya ile ABD geliyor. Eyaletler, buralarda müsbet ve yapıcı bir rekabet içine giriyorlar; neticede, toplam kaliteyi günden güne yükseltmiş oluyorlar.

*

Tanzimat dönemine kadar, Osmanlı’nın genel yönetim tarzı içinde “eyâlet sistemi” önemli bir yer tutuyordu. Sonradan vilayet (il) ismini alarak küçültülen eyaletler, yukarıdan aşağıya doğru yapılandırılan bir sıralama ile sancak, kazâ, nâhiye, köy ve mezra tarzında bir yerleşim esasına dayanıyordu.

Eyaletin başında ise, hem askerî, hem de mülkî idareden sorumlu olan valiler bulunuyordu. Valiler de, hukuk otoriteri olan kadıların verdiği fetvâlara, cevazlara göre hareket ederlerdi.

Eyaletin başında bulunanlar, zamanla değişik isimler almışlarsa da, eyâlet merkezine daha ziyade Beylerbeyi, Mirimirân, Vezir gibi üst kademelerde hizmet etmiş tecrübeli bürokratlar tâyin edilirdi.

Bir dönem “Paşa Sancağı” da denilen ve ağırlıklı olarak Anadolu ve Rumeli’de bulunan eyaletlerin yanı sıra, geniş Osmanlı coğrafyası içinde ayrıca farklı statüde bulunan eyaletler vardı. Meselâ, Mısır, Bağdat, Yemen, Basra, Habeş, Tunus, Cezâyir, Trablusgarb eyâletleri.

*

Başlangıçta az sayıda olan eyaletler, yükselme devri sonlarında, yani 1600’lü yıllarda sayı itibariyle arttı ve ortaya 30’dan fazla eyalet çıktı.

Doğrudan merkeze, yani padişahın otoritesine bağlı olan ve “Beylerbeyi” payesine sahip şahıslar tarafından yönetilen Osmanlı’daki diğer eyalet isimleri şöyledir: Anadolu (Ankara, Kütahya), Rumeli (Edirne, Sofya, Manastır), Rum–i Sağir (Amasya, Sivas), Bosna (Saraybosna), Karaman (Konya), Dulkadir (Maraş), Şam (Dımaşk), Gelibolu, Kıbrıs (Lefkoşa), Trabzon, Halep, Kars, Van, Budin, Tameşvar, Çıldır, Erzurum, Şehrizor, Diyarbekir, Musul.

*

Günümüz dünyasında, yukarıda da belirttiğimiz gibi, eyâlet sistemini uygulayan ülkelerin başında ABD ve Almanya gibi gelişmiş ülkeler geliyor. Bu iki ülkenin eyalet sistemi, Osmanlı’daki eyalet yapılanmasına büyük ölçüde benziyor. Dolayısıyla, bunlara “Osmanlı’nın günümüz versiyonu” demek mümkün.

*

Üstad Bediüzzaman, II. Meşrutiyet döneminde bu konuya önemle değinmiş ve Prens Sabahaddin Beyin “adem–i merkeziyet” fikrini güzel bulmuş; bunun “güzel, fakat zamansız” olduğunu, yani üzerinde uzun bir zaman aralığının geçmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Aradan geçen zamana bakıyoruz, yüz yıldan fazla bir zamana tekabül ettiğini görüyoruz: Yaklaşık 115 sene.

*

1911 baskılı Nutuk isimli eserinin ilk sayfalarında yer alan “Prens Sabahaddin Beyin sû–i telâkki olunan güzel fikrine cevap” diyerek yazılan bu mektupta, “Teşebbüs–i şahsi ve hiss–i rekabet”in medeniyet makinasının buharı olduğunu beyan eden Üstad Bediüzzaman, bu iş için zamanın henüz erken olmakla beraber, bu güzel gelişme için hükümetin şimdiden teşebbüsata başlamasının da gerekli olduğunu hatırlatmıştır.

Evet, her şeyin tek merkezden idare edildiği bir yönetim biçimi, ister istemez tıkanmaya, hantallaşmaya mahkûm olur. Onun için, çatışmaya-bölünmeye yol açmayacak bir “yerinden yönetim” yapılanmasına gidilmesi icap ediyor. Bunun için, teşkil edilecek olan yerel parlamentolara güvenilmesi lazım. Vatandaşa güvensizlik duygusu ile, günümüz dünyasında ileri gitmek zorlaşmıştır; üstelik, daha da zorlaşacak gibi görünüyor. Bu sebeple, gelecek için şimdiden hazırlık yapılmalı.

QOSHE - Yüz yıl sonra adem-i merkeziyet - M. Latif Salihoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yüz yıl sonra adem-i merkeziyet

18 9
06.03.2024

Kısaca “yerinden yönetim” maksadını taşıyan bu fikriyatı tatbik sahasına koyan medenî ülkelerin hemen tamamı maddi-manevi kalkındılar, dünyanın en gelişmiş devletler listesindeki yerlerini aldılar. Bunların başında, muhtelif eyaletleri içinde barındıran Almanya ile ABD geliyor. Eyaletler, buralarda müsbet ve yapıcı bir rekabet içine giriyorlar; neticede, toplam kaliteyi günden güne yükseltmiş oluyorlar.

Tanzimat dönemine kadar, Osmanlı’nın genel yönetim tarzı içinde “eyâlet sistemi” önemli bir yer tutuyordu. Sonradan vilayet (il) ismini alarak küçültülen eyaletler, yukarıdan aşağıya doğru yapılandırılan bir sıralama ile sancak, kazâ, nâhiye, köy ve mezra tarzında bir yerleşim esasına dayanıyordu.

Eyaletin başında ise, hem askerî, hem de mülkî idareden sorumlu olan valiler bulunuyordu. Valiler de, hukuk otoriteri olan kadıların verdiği fetvâlara, cevazlara göre hareket ederlerdi.

Eyaletin başında bulunanlar, zamanla değişik isimler almışlarsa da, eyâlet merkezine daha ziyade Beylerbeyi, Mirimirân, Vezir gibi üst kademelerde hizmet etmiş tecrübeli bürokratlar tâyin edilirdi.

Bir dönem “Paşa Sancağı” da denilen ve ağırlıklı olarak Anadolu ve Rumeli’de........

© Yeni Asya


Get it on Google Play