Nîmetler, külfetler mukabilinde verilir. Hangi nîmete bakarsak bakalım, neticenin böyle olduğunu görürüz. Dolayısıyla, zahmetsiz rahmet olmadığı gibi, cefâsız bir safâ da olmuyor. Bu İlâhî denge, yahut denklemi hiç hatırdan çıkarmamalı. Aksi halde, sıkıcı buhranlar, travmatik haller kaçınılmaz olur.

*

Evet, adetullah kanunu böyle: Her nîmetin bir külfeti var. Külfete katlanmayan, buna hazır olmayan, bu yönde ciddi çaba göstermeyen kimseler, nîmetten hakkıyla istifade edemiyor. Yahut, o nîmete karşı çok ağır bedeller ödemek durumunda kalıyor. Meselâ, yer küresinin birçok yerinde yaşanan deprem-zelzele hadisesi gibi…

Cennet-misâl vatanımız ve bilhassa Anadolu coğrafyası, ekseriyet itibariyle deprem riski altında. Depremden doğrudan veya dolaylı şekilde etkilenmeyen hemen hiçbir yer yok. Meselâ, Karlıova’dan başlayan başlayan Kuzey Anadolu fay hattı, Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri’ndeki bütün vilâyetleri etkilediği gibi, Türkiye’yi baştan başa boylayarak, silsile halinde tâ Marmara Denizi, oradan Trakya Bölgesi ve hatta topraklarımızı aşarak Ege’deki Saroz Körfezine kadar uzayıp gidiyor.

Öte yandan, Maraş-Hatay’dan geçip İskenderun Körfezine doğru uzanıp giden dallı-budaklı fay hattının son kırıklarına yakın zamanda hep birlikte şahit olduk.

Keza, Marmara Bölgesi gibi, Ege Bölgesinin de hemen tamamı, yine zelzele riski altında olduğu gerçeği, yakın tarihimizde defalarda görüldü.

Geriye kalan sair vilâyetlerin olduğu yerlerde, ya nisbeten küçük faylar mevcut, ya da büyük sarsıntıların şiddetli dalgalarından etkileniyorlardır.

Netice itibariyle, dünyanın en güzel coğrafyalarından birinde yer alan aziz vatanımız, aynı zamanda yıkıcı zelzelelerin tesiri altında bulunuyor. Bu ise, güzelim vatan nimetinin dahi bir külfetinin var olduğunu gösteriyor. O külfetin zararını, hasarını hafifletmenin, minimize etmenin yolu, zahirî bir külfet olarak, inşa edilen binaları sağlam zemin üzerinde, kaliteli malzeme ve güvenilir işçilik ile yapmaktan geçer.

Şayet, bu masrafın külfetinden kaçınırsak, daha büyük bir külfet olarak depremin enkazı altında kalırız ki, şimdiye kadar yaşadığımız sayısız vakıa bunun en açık bir ispatıdır.

*

Netice itibariyle, şimdiye kadar başımıza gelen bütün şiddetli, hiddetli, yıkıcı sarsıntılar, hiç şüpheye yer bırakmayacak şekilde gösteriyor ve ders veriyor ki: Deprem, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde ihmale, unutmaya ve rehavete kapılmaya gelmez. Aba, buna rağmen yine gaflete dalıp bu apaçık gerçeği unuttuğumuz için, sarsıntıların faturasını en ağır bir şekilde ödemek durumunda kalıyoruz.

Tabiî, depremin yanı sıra, ayrıca sel, heyelan, kuraklık, yangın ve sair kazalar, fâcialar da aslında İlâhî birer ihtar ve ikazdırlar.

Bütün bu risklere karşı gerekli tedbir ve hazırlık içinde olunmalı. Bunlara karşı hazırlıksız şekilde yakalanan insan, esasen dünyası gibi âhiretini de kaybedebilir. O halde, ölüme mahkûm ve musîbetlere mâruz her insan gibi, hazırlık noktasında biz de kendimize daima şunu sormalıyız:

BİR: Yakıcı-yıkıcı hadiselere karşı, külfetli de olsa gerekli tedbirleri almış mıyız?

İKİ: Alâküllihâl başa gelecek olan ölüm gerçeğine karşı hazırlıklı mıyız?

İşte, dünya ve âhiretimizin mâmur olabilmesi, huzur ve sükûn içinde yaşayabilmemiz, bu iki mühim suâlin doğru cevabını verebilmemize bağlı. Yani, sebeplere teşebbüs bizim vazifemiz; gerisi vazife-i İlâhiyedir ki, ona karşı da tevekkeltü alellah.

QOSHE - Vatan nîmetinin deprem külfeti - M. Latif Salihoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Vatan nîmetinin deprem külfeti

10 2
11.03.2024

Nîmetler, külfetler mukabilinde verilir. Hangi nîmete bakarsak bakalım, neticenin böyle olduğunu görürüz. Dolayısıyla, zahmetsiz rahmet olmadığı gibi, cefâsız bir safâ da olmuyor. Bu İlâhî denge, yahut denklemi hiç hatırdan çıkarmamalı. Aksi halde, sıkıcı buhranlar, travmatik haller kaçınılmaz olur.

Evet, adetullah kanunu böyle: Her nîmetin bir külfeti var. Külfete katlanmayan, buna hazır olmayan, bu yönde ciddi çaba göstermeyen kimseler, nîmetten hakkıyla istifade edemiyor. Yahut, o nîmete karşı çok ağır bedeller ödemek durumunda kalıyor. Meselâ, yer küresinin birçok yerinde yaşanan deprem-zelzele hadisesi gibi…

Cennet-misâl vatanımız ve bilhassa Anadolu coğrafyası, ekseriyet itibariyle deprem riski altında. Depremden doğrudan veya dolaylı şekilde etkilenmeyen hemen hiçbir yer yok. Meselâ, Karlıova’dan başlayan başlayan Kuzey Anadolu fay hattı, Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri’ndeki bütün vilâyetleri etkilediği gibi, Türkiye’yi baştan başa boylayarak, silsile halinde tâ Marmara Denizi, oradan Trakya Bölgesi ve hatta topraklarımızı aşarak Ege’deki Saroz Körfezine kadar uzayıp gidiyor.

Öte yandan, Maraş-Hatay’dan geçip........

© Yeni Asya


Get it on Google Play