Millet Meclisinin iradesiyle Halife olarak seçilen Abdülmecid Efendiye, 27 Şubat 1924 tarihinde, haysiyet kırıcı bir ihtar çekildi.

Adım adım Hilâfetin kaldırılması yönünde fikir ve kanaat birliğine varan Mustafa Kemal ile İsmet Paşa’nın talimatı, son Halife Abdülmecid Efendiye şu mealde tebliğ edildi: “Bundan böyle, Fatih’in kavuğunu takmayacak ve Cuma Selâmlığına da bir daha çıkmayacaksın!”

Esasen, Cumhuriyet’in ilânından hemen sonra başlayan “Halifeliğe son verme” teşebbüsleri, 1924’ün daha ilk günlerinden itibaren aleniyete dökülmüş ve fırsatların ortaya çıkması için bekleme safhasına geçilmişti. Gelişmeler, durumun bu merkezde olduğunu gösteriyordu.

Halbuki, Abdülmecid Efendi’nin hal ve hareketlerinde kayda değer herhangi bir değişiklik yoktu. Seçildiği andan itibaren daha evvel nasıl davranıyor idiyse, şimdi de aynı şekilde davranmakta idi. Ve lâkin, aynen “Kuzuyu yemeye niyetlenmiş olan kurt misâli”, ona ikide bir tehdit boyutlarına varan “Suyu bulandırma!” manasında ayar çekilmeye çalışılıyordu.

*

Abdülmecid Efendiye yapılan ihtarın en önemli bir sebebi, yakında resmen yürürlüğe konulması düşünülen “Hilâfet inkılâbı” için zemin yoklaması ve ön hazırlık çalışmalarıdır.

Hilâfeti lağvetme yönündeki niyet ve teşebbüsünün sebebi ise, gizli Lozan görüşmelerinde verilen sözün icabını yerine getirmekten ibarettir.

Nitekim, kısa süre sonra peşpeşe yaşanan radikal değişiklikler, hiç şüphesiz bu acı gerçeğin delil ve ispatı mahiyetindedir. (*)

Tasarlanan değişikliklerin yapılması için, sadece bahane niteliğindeki bazı fırsatların doğması bekleniyordu. O kadar.

*

Nihayet, beklenen fırsat çıkmıştı: Abdülmecid Efendi, baş kâtibini Ankara’ya göndererek, hükümetten bazı taleplerde bulundu. Meclis’in kararıyla kendisine tevdi edilmiş olan Hilâfet vazifesini sürdürebilmesi için yaptığı bu mâkul talepler, Başbakan İsmet Paşa tarafından o tarihte İzmir’de bulunan Reisicumhur Mustafa Kemal’e iletildi. Reisicumhur ise, halifenin talebine mukabil Başbakan’a hitaben şu beyanatı gönderdi: “Halife ve bütün cihan katî olarak bilmek lâzımdır ki, halife ve halife makamının, hakikatte ne dinen ve ne de siyaseten hiçbir mâna ve hikmet-i mevcudiyeti yoktur. Türkiye Cumhuriyeti, safsatalarla mevcudiyetini, istiklâlini tehlikeye mâruz bırakamaz. Hilâfet makamı, bizce en nihayet ‘tarihî hatıra’ olmaktan öteye bir ehemmiyeti hâiz olamaz. Hükümet ricâlinin veya resmî heyetlerin, kendisiyle temasını talep etmesi dahi, Cumhuriyetin istiklâline açık bir tecavüzdür.” (Bkz: Türkiye Tarih Kurumu Yayınlarından “Atatürk ve TC Kronolojisi”, sayfa 407.)

Bu sözler, aslında Hilâfet makamının da sonunun geldiğini gösteriyordu. 3 Mart 1924’te Meclis tarafından alınan bir kararla, Halifeliğe son verildi ve Osmanlı Hanedanına mensup bütün nüfus sınırdışı edilmiş oldu.

……………….

(*) Kâzım Karabekir Paşa, Hilafetin kaldırılma teşebbüsleri esnasında gidip İsmet Paşa ile görüştüğünü ve yüzüne karşı “Siz bunun sözünü Lozan’da verdiniz değil mi? Ya hu, dinsiz bir millet yaşar mı?” dediğini, İsmet’in ise buna hiç itiraz etmeyip böyle bir anlaşma yaptıklarını zımnen kabul ettiğini bizzat kendi Hatırat’ında yazar. (Bkz: Yapı-Kredi Yayınlarından Günlükler.)

QOSHE - Son halifeye ilk ve son ihtar - M. Latif Salihoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Son halifeye ilk ve son ihtar

10 1
27.02.2024

Millet Meclisinin iradesiyle Halife olarak seçilen Abdülmecid Efendiye, 27 Şubat 1924 tarihinde, haysiyet kırıcı bir ihtar çekildi.

Adım adım Hilâfetin kaldırılması yönünde fikir ve kanaat birliğine varan Mustafa Kemal ile İsmet Paşa’nın talimatı, son Halife Abdülmecid Efendiye şu mealde tebliğ edildi: “Bundan böyle, Fatih’in kavuğunu takmayacak ve Cuma Selâmlığına da bir daha çıkmayacaksın!”

Esasen, Cumhuriyet’in ilânından hemen sonra başlayan “Halifeliğe son verme” teşebbüsleri, 1924’ün daha ilk günlerinden itibaren aleniyete dökülmüş ve fırsatların ortaya çıkması için bekleme safhasına geçilmişti. Gelişmeler, durumun bu merkezde olduğunu gösteriyordu.

Halbuki, Abdülmecid Efendi’nin hal ve hareketlerinde kayda değer herhangi bir değişiklik yoktu. Seçildiği andan itibaren daha evvel nasıl davranıyor idiyse, şimdi de aynı şekilde davranmakta idi. Ve lâkin, aynen “Kuzuyu yemeye niyetlenmiş olan kurt misâli”, ona ikide bir tehdit boyutlarına varan “Suyu bulandırma!” manasında ayar çekilmeye çalışılıyordu.

Abdülmecid Efendiye yapılan ihtarın en........

© Yeni Asya


Get it on Google Play