Deney şöyledir: Rosenhan’ın seçtiği sekiz sahte hasta, ABD’nin farklı eyaletlerindeki çeşitli psikiyatri kliniklerine başvurur.

Sahte hastalar “şikayetiniz nedir” sorusuna aynı cevabı verirler: “Kafamın içinden pat diye bir ses geliyor.”

Sekiz sahte hastanın hepsi hastaneye yatırılır. Sahte hastaların taburcu edilmeleri ise epeyce bir zaman alır.

Klinikten hemen çıkmak için ekstra çaba sarf eden sahte hastaların kalış süreleri 7 ila 52 gün arasında değişir. Ayrıca sekiz hastadan yedisine şizofren tanısı konulur.

Rosenhan bu deneyi bilimsel bir çalışma haline getirip yayınlayınca ABD’de gündem olur. Bazı klinikler, sahte hastaları kendilerinin kolayca tesbit edebileceğini ileri sürer ve Rosenhan’dan kendi kliniklerine sahte hastalar göndermesini ister. Rosenhan bu teklife “evet” der.

Sahte hastaları ayırt etme taahhüdünde bulunan bir hastane, kliniğe gelen 193 hastadan 41’inin sahte olduğunu duyurur. Oysa Rosenhan kliniğe hiç sahte hasta göndermemiştir…

Bu psikiyatri deneyini okuduğumuzda bizim de kafamızdan “pat” sesleri gelmeye başladı ve şu sorunun cevabını aradık: “Türk Mahkemeleri sahiden adaletle mi iş görüyor? Suçluyla suçsuzu ayırt edebiliyor mu?”

“Hastalardan” birinin dosyasını okuyalım:

Polis memuru Zekeriya Altınok. KHK ile görevinden ihraç edilmiş, terörist denilerek 16 ay klinikte, pardon cezaevinde yatırılmış. Tahliye edilince askere alınmış, eline silah verilmiş. Vatani görevini yaparken Ağrı’daki bir çatışmada şehit düşmüş.

Teröristken(!) birden şehit oluveren iki çocuk babası Altınok’un ismi, geçtiğimiz günlerde de memleketindeki bir okula verilmiş.

Şimdi bu şehit polis memuru hasta mıydı, sağlıklı mıydı? Hastaysa niye bir devlet okuluna ismi verildi? Sağlıklıysa niye hapse attılar?

Onun gibi kaç binlercesi var ve kendilerine damgalanan bu şizofren(!) tanısıyla hayatlarını sürdürmeye çalışıyor? Onların da masumiyetlerini ispatlamak için illa ölmeleri mi lazım?

Siyah cübbeli doktorlar; niçin ihaleye fesat karıştıran, sınav sorusu çalan bir adamla, niyeti ibadet etmek olan bir adamın ikisine birden, “gazeteye abone olmak ve çocuğunu okula göndermek” gibi gerekçelerle ceza veriyor, aynı reçeteyi yazıyor?

AİHM, Yüksel Yalçınkaya kararıyla tıpkı Rosenhan gibi bu deliliğe dikkat çekti. Bir adım sonrasında ise, Rosenhan’ın deneyinin ikinci ayağında olduğu gibi, gün gelecek, mahkemeler bazı gerçek suçlulara da “siz masumsunuz” diyecek.

Verilen cezaların temeli tümden çökeceğinden, o gün geldiğinde mahkemeler Rosenhan hükmünde olan AİHM’in diline düşmemek için, vaktiyle ayırt etmeksizin herkese aynı reçeteyi yazmış olmanın verdiği mecburiyetle, bazı gerçek hastalara da “siz sahtesiniz” demek zorunda kalacak.

İkinci Meşrutiyetin ve hürriyetin ilanı sonrası gemiler dolusu sürgün, geriye İstanbul’a doğru yol alıyordu.

Gemide, II. Abdülhamid’e muhalefet eden siyasi suçlulardan ziyade, adi suçlar sebebiyle sürgün edilenlerin sesi çıkıyordu. Onlar, Meşrutiyeti suçlarını aklamak için kullanıyordu. Çünkü vaktiyle II. Abdülhamid de suçlu suçsuz demeden herkes için aynı reçeteyi yazmıştı.

Mahkemeler; “ispat” değil de “pat” sesine itibar ederse, adalet de işte böyle “çat-pat” sağlanıyor.

Yazıyı okurken sizin kafanızın içinden hangi sesler geldi?

QOSHE - Şâh mat mı, çat pat mı? - İbrahim Aktaşcı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Şâh mat mı, çat pat mı?

9 1
08.12.2023

Deney şöyledir: Rosenhan’ın seçtiği sekiz sahte hasta, ABD’nin farklı eyaletlerindeki çeşitli psikiyatri kliniklerine başvurur.

Sahte hastalar “şikayetiniz nedir” sorusuna aynı cevabı verirler: “Kafamın içinden pat diye bir ses geliyor.”

Sekiz sahte hastanın hepsi hastaneye yatırılır. Sahte hastaların taburcu edilmeleri ise epeyce bir zaman alır.

Klinikten hemen çıkmak için ekstra çaba sarf eden sahte hastaların kalış süreleri 7 ila 52 gün arasında değişir. Ayrıca sekiz hastadan yedisine şizofren tanısı konulur.

Rosenhan bu deneyi bilimsel bir çalışma haline getirip yayınlayınca ABD’de gündem olur. Bazı klinikler, sahte hastaları kendilerinin kolayca tesbit edebileceğini ileri sürer ve Rosenhan’dan kendi kliniklerine sahte hastalar göndermesini ister. Rosenhan bu teklife “evet” der.

Sahte hastaları ayırt etme taahhüdünde bulunan bir hastane, kliniğe gelen 193 hastadan 41’inin sahte olduğunu duyurur. Oysa Rosenhan kliniğe hiç sahte hasta göndermemiştir…

Bu psikiyatri deneyini okuduğumuzda bizim de kafamızdan “pat” sesleri gelmeye başladı ve şu sorunun cevabını........

© Yeni Asya


Get it on Google Play