Kaleler bizleri tarihin derinliklerine götürür. Ekseriyetle yüksek yerlere inşa edilirler. Bu da kuşbakışı bir nazarla bulunduğumuz şehri gözlemleyip tefekkür etmemizi sağlar. Üstad Bediüzzaman’ın yüksek yerleri (Van kalesi, Çam dağı, ağaç üzerindeki kulübeler gibi…) tercih etmesi tesadüf olmasa gerektir. Bu ve benzeri mekânlar tefekkür için birebir yerlerdir.

Kalelerin inşasında; kolay ve az sayıda bir kuvvetle savunulabilmesi, gerektiğinde içeridekilerin dışarı çıkabilmesi, uzun süreli kuşatmalarda su ihtiyacını sağlayacak imkânlara sahip olması, kuşatmalara uzun süre dayanabilmesi, imkân nisbetinde bir veya birkaç tarafında tabii engeller bulunması gibi şartlar göz önünde tutulmuştur.

İnsanın da inşasında benzer düsturların ön planda olduğunu müşahede ediyoruz. Bilhassa maddi ve manevi cihazatı düşünüldüğünde Allah’ın (cc) Hakim ismine ayna olduğu görülür. Yani en az maddeyle en çok vazife yapacak şekilde yaratılmıştır. Örneğin küçük bir et parçası olan karaciğerimize 500’den fazla vazife verilmiştir.

İhtiyaca göre, bazı kaleler içinde koca bir şehir yaşayacak şekilde planlanmıştır. Ev, ibadethane, sarnıç, yiyecek saklamak üzere kâgir ambar gibi yapılar kalenin ihtiyacına göre belirlenmiştir. İnsanın da içinde en nazik, en nazenin organlarının olması ve iskeletle korunması son derece manidardır. Nasıl ki güçlü duvarların arkasında savunmasız şehir yapıları varsa insan bedeninin içinde sürekli nemli tutulması gereken ve darbelere dayanıksız iç organları vardır.

Kale mimarisinin en önemli kısmı kule veya burçlardır. Çok eski tarihlerden itibaren kapıların iki burç arasında olmasına önem verilmiştir.

İnsanın da en zayıf kapıları; çağın hastalığı enaniyet ve nefsi emmaredir. Aynı kalenin burçları gibi yoğun bir tedbir almak kaçınılmazdır. Aksi takdirde kalenin düşmesi gibi imanın sükut etmesi söz konusu olacaktır. O halde bu çağda bu kale kapılarını güçlendirmenin en kısa ve en etkili yolu Risale-i Nurları “anlayarak ve kabul ederek” okumaktır.

Görüldüğü üzere kale savunmasında sadece kapıların etrafını güçlendirmek yeterli değildir. Hendek oymak, iner kalkar köprü inşa etmek ve acil durumlarda giyotin şekilli engeller yapmak gerekir.

İnsanın da iki cihan saadetini yaşayabilmesi için karşısına çıkan tüm hücumlardan haberi olmalı ve bu manileri nasıl def edeceğini bilmelidir. Sosyal bir fıtratta yaratılan insanın kendi başına değil, aynı amaç doğrultusunda olan bir şahs-ı manevî ile hareket etmesi yükünü hafifletir ve muvaffak olmasına vesile olur vesselâm…

(Genç Yorum dergisinden kısaltılarak alınmıştır.)

QOSHE - Kale ve insan - Cenk Çalık
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kale ve insan

2 1
16.11.2023

Kaleler bizleri tarihin derinliklerine götürür. Ekseriyetle yüksek yerlere inşa edilirler. Bu da kuşbakışı bir nazarla bulunduğumuz şehri gözlemleyip tefekkür etmemizi sağlar. Üstad Bediüzzaman’ın yüksek yerleri (Van kalesi, Çam dağı, ağaç üzerindeki kulübeler gibi…) tercih etmesi tesadüf olmasa gerektir. Bu ve benzeri mekânlar tefekkür için birebir yerlerdir.

Kalelerin inşasında; kolay ve az sayıda bir kuvvetle savunulabilmesi, gerektiğinde içeridekilerin dışarı çıkabilmesi, uzun süreli kuşatmalarda su ihtiyacını sağlayacak imkânlara sahip olması, kuşatmalara uzun süre dayanabilmesi, imkân nisbetinde bir veya birkaç tarafında tabii engeller bulunması gibi şartlar göz önünde tutulmuştur.

İnsanın da inşasında benzer düsturların ön planda olduğunu müşahede ediyoruz. Bilhassa maddi ve manevi cihazatı düşünüldüğünde Allah’ın (cc) Hakim ismine ayna........

© Yeni Asya


Get it on Google Play