Avusturya hukuku dini gruplar için iki tür tüzel kişilik öngörmektedir. Dini toplulukların yasal olarak tanınmasına ilişkin 20 Mayıs 1874 tarihli Kanun uyarınca, henüz kanunen tanınmamış olan dini gruplar, belirli yasal ayrıcalıkların da eklendiği bir kamu hukuku statüsü niteliğinde ve “yasal olarak tanınmış dini topluluklar” olarak tanınabilir.

1998 yılından bu yana, kamu hukuku kapsamında yasal olarak tanınmış bir dini topluluk olarak tüzel kişiliğe sahip olmayan dini gruplar, Dini Cemaatler Yasası kapsamında “kayıtlı dini cemaat” olarak tescil talebinde bulunabilmektedir.

Buna ek olarak, diğer bazı dini mezhepler de özel kanunlar yoluyla tanınmıştır. Örneğin, 1912 tarihli “İslam’ın Hanefi mezhebini takip edenlerin dini topluluk olarak tanınmasına ilişkin Kanun”.

1988 yılında, Anayasa Mahkemesi’nin bir kararının ardından, 1912 tarihli İslam’ı Tanıma Yasası’ndan “Hanefi mezhebine mensup” ibaresi çıkarılmış ve böylece yasa İslam’ın bütün mensuplarına uygulanabilir hale getirilmiştir.

2015 yılında da 1912 tarihli İslam’ı Tanıma Yasası’nın yerini, İslami dini gruplara “yasal olarak tanınan dini topluluklar” olarak tüzel kişilik kazandırma imkânı sağlayan İslam Yasası almıştır.

“Alevitische Religiongesellschaft in Österreich” (ARÖ) isimli şemsiye dernek (Dachverband) Avusturya’daki birçok Alevi derneğini bünyesinde bulundurmakta.

ARÖ yukarıda sözünü ettiğimiz yasal imkândan yararlanmaya hazırlanırken, bünyesinde bulunan Alevi cemaatlerinden/topluluklarından biri ayrı davranarak “ALEVI” ismiyle tescil başvurusunda bulunur.

Yetkililer bu başvuruyu, söz konusu cemaatin kendi inancını “İslami” olarak tanımladığı, İslam için yasal olarak tanınan bir dini topluluk tüzel kişiliğinin zaten mevcut olduğu ve bunun da İslam Yasası kapsamında tanındığı gerekçeleriyle, “kendisini ‘İslami’ olarak tanımlayan başka bir dini derneğin tescil edilmesi veya tanınması mümkün değil” diyerek reddeder.

Ancak Avusturya Anayasa Mahkemesi, bu idari kararı, anayasal olarak güvence altına alınan din özgürlüğü hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle iptal eder. Mahkeme, din konularında tarafsız kalmakla yükümlü olan Devletin, yasal olarak tanınmış bir dini topluluk ile başka bir dini topluluk arasında idari zorunluluklar yoluyla kurulacak bu tür bir birlikteliğin söz konusu topluluğun kendi kendini özgürce tanımlamasına ters düşeceğine karar vermiştir.

16 Aralık 2010 tarihinde Federal Bakanlık, ALEVI’nin Dini Cemaatler/Topluluklar Yasası uyarınca kayıtlı bir dini cemaat olarak tüzel kişilik kazandığını ilan etmiştir.

Aynı gün Federal Bakanlık, ARÖ’nün tescil ve tüzel kişilik kazanma talebini ise derneğin sunduğu tüzüğün son halinin ALEVI’nin tüzüğü ile -İslam’a karşı tutumları hariç- neredeyse aynı ifadeleri içerdiği gerekçesiyle reddetmiştir.

Özetle, tüm detayları köşemize sığmayacak olan 10 yıllık yargısal bir süreç sonunda Avusturya mahkemeleri tescilin reddini hukuka uygun kabul etmiştir. Bunun üzerine ARÖ, 2020 yılında farklı bir isim ve tüzükle yeni bir tescil başvurusunda bulunur ve başvuru kabul edilir.

ARÖ, tescil başvurularında on yıllık gecikme nedeniyle “din özgürlüğünün ihlali” gerekçesiyle AİHM’e başvurur.

AİHM, Avusturya mahkemeleri tarafından öne sürülen reddedilme gerekçelerinin “demokratik bir toplumda gerekli” görülmediğini tespit eder ve başvuran derneğin din özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verir.

Yani özetle AİHM’in Aleviliği “ayrı bir din” olarak tanıması gibi bir durum söz konusu değil.

Zaten bir inancın hangi dine bağlı olduğu veya olmadığı devletlerin veya mahkemelerin belirleyebileceği bir mesele değildir. AİHM böyle bir tespit yapamaz, yapmaya yetkisi de yoktur..

QOSHE - Alevilik için AİHM ne dedi (demedi)? - Ahmet Said Aydil
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Alevilik için AİHM ne dedi (demedi)?

11 1
13.04.2024

Avusturya hukuku dini gruplar için iki tür tüzel kişilik öngörmektedir. Dini toplulukların yasal olarak tanınmasına ilişkin 20 Mayıs 1874 tarihli Kanun uyarınca, henüz kanunen tanınmamış olan dini gruplar, belirli yasal ayrıcalıkların da eklendiği bir kamu hukuku statüsü niteliğinde ve “yasal olarak tanınmış dini topluluklar” olarak tanınabilir.

1998 yılından bu yana, kamu hukuku kapsamında yasal olarak tanınmış bir dini topluluk olarak tüzel kişiliğe sahip olmayan dini gruplar, Dini Cemaatler Yasası kapsamında “kayıtlı dini cemaat” olarak tescil talebinde bulunabilmektedir.

Buna ek olarak, diğer bazı dini mezhepler de özel kanunlar yoluyla tanınmıştır. Örneğin, 1912 tarihli “İslam’ın Hanefi mezhebini takip edenlerin dini topluluk olarak tanınmasına ilişkin Kanun”.

1988 yılında, Anayasa Mahkemesi’nin bir kararının ardından, 1912 tarihli İslam’ı Tanıma Yasası’ndan “Hanefi mezhebine mensup” ibaresi çıkarılmış ve böylece yasa İslam’ın bütün mensuplarına uygulanabilir hale getirilmiştir.

2015 yılında da 1912 tarihli İslam’ı Tanıma Yasası’nın yerini, İslami dini gruplara “yasal olarak tanınan dini topluluklar” olarak tüzel kişilik kazandırma imkânı sağlayan İslam Yasası almıştır.

........

© Yeni Asya


Get it on Google Play