İran, bölgede petrol ve doğalgaz kaynakları zengin, büyük ve güçlü bir ülke. Ayrıca strateji belirleme kabiliyetli, nüfuz etme, “stratejik sabır” ve yayılmacılık konularında tecrübeli.

1979 Humeyni devrimi sonrası bir yandan komşu İslam ülkeleri içindeki Şiileri örgütleyerek, kendine bağlı silahlı örgüt yapılanmasını sürdürürken, diğer yandan ise nükleer güç olma yolunda önemli mesafeler aldığı artık bir sır değildir.

Yani İran, Ortadoğu’nun en azından bir kısmını harekete geçirebilecek potansiyele sahip olduğu gibi komşu ülkelerde kendine bağlı silahlı Şii “küçük orduları”yla, düşük tempolu ve uzun süreli savaşlar yürütme kapasitesine de sahiptir.

Şimdiye kadar emrindeki vekil güç olarak adlandırılan ‘Şii silahlı örgütler’ üzerinden ABD ve İsrail’in saldırılarına karşılık veren

İran, ağır sonuçları olacağını bildiği için İsrail ve ABD ile geniş çaplı bir doğrudan savaşa girmek istemiyor.

Nitekim, İsrail’in Şam’daki İran konsolosluğuna saldırısında 2 general ve 7 subayını kaybeden İran, göstermelik ve haber vererek gerçekleştirdiği misilleme ve sonrasında İsrail’in İsfahan şehrine düzenlediği saldırı, birbirini doğurtan, savaşa mecbur etmeyen göstermelik saldırılar olduğu anlaşılmış oldu.

Öte yandan; İsrail’in saldırı ve İran’ın misilleme girişimleriyle aralarında yaşanan düello dünya başkentlerinde alay konusu oldu. Yani dünya ‘çocuk oyuncağı gibi’ bir komediye tanıklık etti.

Diğer bir ifadeyle, yaşananlar düşük seviyeli bir Hollywood gösterisinden başka bir şey değildi.

Daha doğrusu İran, uzantısı Lübnan Hizbullah’ı, Yemen de Husiler, Suriye’de ise çeşitli isimler altındaki silahlı Şii tugaylar ile Irak’taki Haşdi Şabi gibi Şii silahlı örgütlerle şimdiye kadar ABD ve İsrail’i meşgul etti ancak; ABD ile İsrail’e karşı saldırı ve misillemeler de yanlış stratejileri sonucu Filistin davasına fayda yerine zarar veren ülke oldu.

Böylece İran, Gazze üzerinden tüm Filistin’i sahipleniyor görüntüsü içinde İslam dünyasının önderi olma hedefinden uzaklaşmış oldu.

Kısacası, İran devrimi, başarılı olmasından bu yana kullandığı en önemli karttan, “İsrail’in kökünü kazımak” söyleminin eyleme dönüştürülemediği gibi slogandan öteye geçemeyeceği anlaşılmış oldu.

*

İran ve uzantıları ABD ve İsrail karşıtı söylem ve eylemleriyle şimdiye kadar ne ABD’ye ne de İsrail’e ciddi bir zarar verememiştir.

Ancak İran söylem ve eylemleriyle İslam coğrafyasını etkilediği ve zarar verdiği bir gerçektir.

Zira, Arap ve İslam ülkeleri içindeki Şii unsurları örgütleyip, silahlandırmak suretiyle kendine yeni alanlar oluşturma girişimleri Batı’yı değil, komşu ülkelerini rahatsız etti ve de etmektedir.

İmam Humeyni’nin İran’a geri dönüşünde uçakta yanındakilere verdiği mesajlar, bugün İran’ın İslam coğrafyasıyla ilgili planlarının anlaşılmasına ışık tutacak mahiyettedir.

Şöyle ki:

1 Şubat 1979’da uçağı, bir Fransız savaş uçağı filosu tarafından korunarak Fransa’daki sürgününden İran topraklarına geri dönüyordu. Geri dönenler arasında Humeyni’nin yakın öğrencisi ve İran devriminden sonra cumhurbaşkanı olan, daha sonra Irak-İran savaşı sırasında Bağdat’a, oradan da dünyadaki sürgün yerlerine kaçacak olan Ebulhasan Benisadr da vardı. Benisadr, tarihi dönüşte uçakta geçen bir ayrıntıyı hatıratında şöyle nakleder. (ünlü Mısırlı gazeteci Muhammed Hasaneyn Heykel’in Humeyni ile Paris’in Neuchâtel banliyösünde gerçekleşen buluşması ve İran’a dönüş notları. Şarku’l Avsat-Cemal el-Keşki’ın köşe yazısı)

“Humeyni birlikte sürgünden İran’a geri dönen yakın çevresine baktı ve şöyle dedi: “Bu bölge birkaç asır Türklerin, birkaç asır Kürtlerin, birkaç asır da Arapların hakimiyeti altında kaldı ve artık burayı uzun asırlar boyunca İranlıların idare etme zamanı geldi.”

Ebulhasan Benisadr, bu ayrıntı üzerinden “Humeyni’nin, İran halkının özgürlüğünü savunmak veya tüm bölgeyi İslami veya ulusal bir bakış açısıyla değil, ‘Fars milliyetçiliği’ bakış açısıyla yönetmeyi hedeflediğine işaret ediyor.”

İşte bugün, İslam ülkeleri içinde Şii silahlı unsurların varlığı, İmam Humeyni’nin gizli tutulan İslam soslu Fars milliyetçiliği öğretisininbir sonucu olduğu gerçeğidir.

QOSHE - Humeyni devriminin İslam soslu Fars milliyetçiliği - Mehmet Koçak
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Humeyni devriminin İslam soslu Fars milliyetçiliği

38 3
27.04.2024

İran, bölgede petrol ve doğalgaz kaynakları zengin, büyük ve güçlü bir ülke. Ayrıca strateji belirleme kabiliyetli, nüfuz etme, “stratejik sabır” ve yayılmacılık konularında tecrübeli.

1979 Humeyni devrimi sonrası bir yandan komşu İslam ülkeleri içindeki Şiileri örgütleyerek, kendine bağlı silahlı örgüt yapılanmasını sürdürürken, diğer yandan ise nükleer güç olma yolunda önemli mesafeler aldığı artık bir sır değildir.

Yani İran, Ortadoğu’nun en azından bir kısmını harekete geçirebilecek potansiyele sahip olduğu gibi komşu ülkelerde kendine bağlı silahlı Şii “küçük orduları”yla, düşük tempolu ve uzun süreli savaşlar yürütme kapasitesine de sahiptir.

Şimdiye kadar emrindeki vekil güç olarak adlandırılan ‘Şii silahlı örgütler’ üzerinden ABD ve İsrail’in saldırılarına karşılık veren

İran, ağır sonuçları olacağını bildiği için İsrail ve ABD ile geniş çaplı bir doğrudan savaşa girmek istemiyor.

Nitekim, İsrail’in Şam’daki İran konsolosluğuna saldırısında 2 general ve 7 subayını kaybeden İran, göstermelik ve haber vererek gerçekleştirdiği misilleme ve sonrasında İsrail’in İsfahan şehrine düzenlediği saldırı, birbirini doğurtan, savaşa mecbur etmeyen göstermelik saldırılar olduğu anlaşılmış oldu.

Öte yandan; İsrail’in saldırı ve İran’ın misilleme girişimleriyle aralarında yaşanan düello dünya başkentlerinde alay konusu oldu. Yani dünya ‘çocuk oyuncağı gibi’ bir komediye tanıklık etti.........

© Yeni Akit


Get it on Google Play