“Tayyip Erdoğan Pirus zaferi kazandı... Hah hah hah” dediler.
Devam ettiler: “Erdoğan öyle acıklı bir zafer kazandı ki, şimdi artık dokunsak yıkılacak” dediler..
Bakıyoruz, Tayyip Erdoğan dimdik ayakta..
Cumhur İttifakı TBMM’de çoğunluğu sağlamış..
Erdoğan tartışmasız farkla Cumhurbaşkanı seçilmiş.
Ama bu zafer, Pirus zaferi imiş.
Ya Millet İttifakı ne yapmış.
Bırakın zaferi, bir başarıları yok. Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmişler.. “Havada-karada-denizde garanti” gözü ile baktıkları, hatta sadece salt çoğunluk değil, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçebilmek için anayasa değişikliği yapabilecek nitelikli çoğunluğu da kazanacaklarını söyleyerek girdikleri seçimde 2018’den de geride kalmışlar.
Sadece seçimi mi kaybetmişler?
Hayır..
Sittin sene bellerini doğrultamayacakları bir mağlubiyet almışlar..
Mücahitliğe soyunmuşlar.
Sosyal demokratlığı bırakıp, göçmen düşmanlığı yapmışlar.
Bozkurt işareti yapmışlar..
3 defa partisini kapattırdıkları Milli Görüş çizgisinde olduğunu öne süren Saadet Partisi’ni kendilerine kefil ilan ettirmişler..
Gebze’yi, İnegöl’ü il yapma sözü vermişler..
Yine seçimi kaybetmişler.
Ve seçimin hemen ertesi günü başlayan kavgalar eşliğinde..
“Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir” diyerek kafayı kaldıranların at oynattığı..
“Seçim bitti, ortaklık bozuldu.. Haydi bize izin” diyerek CHP listesinden girdikleri seçimin kesin sonuçlarının açıklandığı gün, partilerine dönme kararı veren Gelecek Partililerin at oynattığı..
14 Mayıs’a giderken, cezaevinden her gün, üç öğün tivitler atarak, seçim akşamı hapisten çıkacağını müjdeleyen Selahattin Demirtaş şimdi, siyaseti bırakma kararı aldığını duyurduğu ortamda..
“Dimyat’a pirinç almaya giderken, evdeki bulgurdan da olan” ve TBMM’deki odasını toplama hazırlığı içindeki Kemal Kılıçdaroğlu’nun sessizliğinde..
Millet İttifakı’nın masa üstü ve masa altı tüm bileşenlerinde kazanlar kaynıyor.
Seçimin mağlubiyetini boşverin.. Önümüzdeki süreçte de, artık seçim kazanmalarının “hayal” olduğu gerçeğinin perçinlendiği bir yenilginin özeleştirisini bile yapamaz duruma düştükleri atmosferde..
“Erdoğan, Pirus zaferi kazandı” diyerek kendilerini avutuyorlar..
Hani fıkrada anlatılır ya..
Boks maçı hazırlığında, antrenör boksöre maçı kesin kazanacaklarını söylüyor. Maç başlıyor.. Sürekli şişirilen boksör, yumruk üstüne yumruk yiyor.. İlk raund bitiyor. Antrenör moral vermeye devam ediyor..
“Aferin oğlum, şahanesin.. Rakibine ringi dar ettin. Aynen devam.”
İkinci raund aynı kötü durum. Arada yine “Çok iyisin.. Devam” şişirme operasyonları..
En sonunda boksör de dayanamaz, antrenörüne sorar..
“Patron. Şahaneyim değil mi? Adamı yeniyorum... Öndeyim değil mi?
Antrenör kendince moral vermeye devam eder:
“Çok doğru.. Rakibin yeniliyor. Çok puan kazandın. Son raund işini bitireceksin.”
Boksör dayanamaz:
“Patron, madem ben öndeyim, rakibimizi dövüyorum. İyi de, biri beni çok fena dövüyor, o kim?”
Kılıçdaroğlu kaybetmedi ise..
Erdoğan kazanmadı ise..
Hem TBMM seçiminde, hem cumhurbaşkanlığı seçimindeki bu sonuçlar ne?
Onların tanımlaması ile soralım:
“Erdoğan’ın zaferi Pirus zaferi ise.. Kılıçdaroğlu’nun yedi düvelle birlikte olduğu halde aldığı yenilginin tam adı ne?”
1 cumhurbaşkanı,7 yardımcı sözleri ile girdiğiniz seçimden, ne cumhurbaşkanı, ne yardımcı ortada hiçbir şey yok.. Milletvekilliği de elden gitti. Selahattin Demirtaş gitti. Meral abla gitti gidiyor.. Kılıçdaroğlu’nun koltuğunu altından çekmek için, imalar başladı..
Hâlâ konuşuyorlar..
Kaybettiniz beyler..
Hem nasıl kaybettiniz biliyor musunuz..
Bir daha varlık gösteremeyecek derecede kaybettiniz.
Yok olacak şekilde kaybettiniz.
Bir asırda tekrarlanan dünya genelini sarsan salgınla yüz yüze gelmişiz.
Yüzyılda bir tekrarlanan deprem, 11 ilimizi yıkmış..
6 Şubat depreminin üçte biri yıkıma sebep/olan Gölcük depremi sonrasında DSP oyunu yüzde 21’den yüzde 1’e indirmiş iken..
Erdoğan, o depremin üç misli şiddetteki depremin üzerine. Bir de yüzyılda ancak karşılaşılan salgını alt etmiş..
Ve yine seçimi kazanmış..
Siz ise..
“Ben Kemal, geliyorum” demişsiniz. TÜİK’in kapısına dayanmışsınız.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın kapısına dayanmışsınız.
Ama şimdi, “Ben Kemal, geliyorum” afişinizi bile kaldırmaktan acizsiniz.. Kendi partinizin elemanları, o afişi öylesine beceriksiz bir şekilde, adeta ağır çekim indiriyor ki.. O afişi, gece karanlığında ve bir dakikada kaldırmak var iken, günün ortasında yavaş yavaş kaldırarak, kendi tabanınıza bile “Bizden adam olmaz” gerçeğini kabul ettirmiş oluyorsunuz..
Seçimden iki gün önce Tayyip Erdoğan’ı kastederek “değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir” diyen ve “Kemal Kılıçdaroğlu’nu seçtireceğiz” diyen belediye başkanlarınız, bugün Kemal Kılıçdaroğlu’nu kastederek “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” sözünü tekrarlıyorlar..
Tüm bu gerçeklere rağmen, Tayyip Erdoğan’ın büyük başarısı, Pirus zaferi (Her şeyin feda edilerek elde edilen başarı) oluyor. Onlar ise “yeniden umud”a doğuyorlar.
Hatta Birgün gazetesine bakarsanız, “Tarihin en güzel direnişi yol gösteriyor” manşetiyle “umudunuzu yitirmeyin, geziyi hatırlayın” diyorlar.
Sandıkların açılmasının üzerinden 3 gün sonra, utanmadan, sıkılmadan bu başlığı atabiliyorlar..
“İstemiyoruz, anlamadınız mı” diyerek, ter ter tepinenler..
“İsteniyormuş. Biz yanılmışız” diyeceklerine..
Yönetimi sandıkta değiştirme yerine, sokakta değiştirmeye kalkışmanın darbe olduğu gerçeğini kabul edeceklerine..
Şimdi yeniden “gezi isyanı”nın kıvılcımlarını çakmaya çalışıyorlar..
Ama hatırlatalım.
Osman Kavala’dan hesap sorulması biraz gecikmişti.. FETÖ’cü emniyet müdürleri, aynı ekibin savcıları ve hakimleri, Osman Kavala’ya bir yandan gaz verip, diğer yandan daErdoğan ile birlikte imiş gibi algı oluşturuyorlardı..
O FETÖ’cü emniyet müdürleri; savcılar-hakimler gitti.
Sandığın açılmasının üçüncü gününde, halkı sokağa çağıran ahlaksızlara, emniyetimiz, savcılarımız, hakimlerimiz tedbir almalı..
Kavala için geciken dava, yeni gezi tahrikleri için geciktirilmemelidir..
Kimsenin “Niye 7 yıl sonra dava açılıyor ki” demesine fırsat verilmemelidir.