Çay Soğursa Hürmetle İçilir
„ Her şeyin mahvına sebep oldum belki de biliyor musun? Bakma öyle masum ve sessiz göründüğüme. İçimde ne aksi düşüncelerle boğuşuyorum, keşke sana da anlatabilseydim. Aslında ben iyi bir insanım. Yani iyi insan olduğuma inanıyorum. Bak görüyor musun, iyi insan olup olmadığımdan bile emin değilmişim gibi konuştum şimdi. İyi bir insan olduğuma inanıyorum, iyi bir insan olmak için çalıştığımı biliyorum. Hah, şimdi oldu bak. Kendimizi ikna etmek için yeterli kelimelerimiz olmalı. Yani demem o ki, iyi olmam, ya da iyi olmaya çalışmam, bazı şeylerin mahvına sebep olmama engel değil. Bu yüzden bazı “iyi” insanlar, iyi olmaya çalıştıkça bazı şeyleri daha da berbat edebiliyor. O nedenle o bazı “iyi” insanlar, az iyi olmaya çalışıp daha az zarar verebilirler çevrelerine. İyi olmaya çalışmanın da bir ön hazırlığı olmalı, öyle bodoslama iyi olunmaz yani. İyi olmaya çalışmanın da bir ahlakı olmalı.
Off, hem biliyor musun, çevremde derdime yarenlik edecek dostlarım var ama, yine de bazı şeyleri dile getirmede ihtiyatlık gösteriyorum. Anlatmak, çoğu zaman rahatlatır, biliyorum ama bazı düşünceleri dile getirmenin de rahatsızlık vereceği endişesinden alamıyorum kendimi. O yüzden bazı düşünceler benlikte mahfuzlanmalıdır. Kelimelere dökülen her düşünce sevdiklerimizi bizden ayıran, bizi yalnızlığa iten bir dinamit gibidir. Her düşünce bir dinamit, her kelime bir kurşun. Öyle değil mi be Bahattin?”
“ Mükremin, abi.”
“ Çok denedim. Gözümü karartıp , olacak olanları göze alıp anlatmak istedim. Fakat dilimin ucuna kadar gelen o düşüncelerime hep bir şey mani oldu. Söyleyemedim. Bu insana öylesine acı veriyor ki. Durmadan ağırlaşan yük gibi kamburlaştırıyor. En yakın ormana gidip avazım çıktığı kadar haykırmayı bile düşündüm. Bağırdıkça rahatlıyormuş insan. Bağırmanın ayıpsanmadığı tek yermiş ormanlar biliyor musun? Ama fazla bağırmak da iyi gelmiyor bana. Bronşitlerim azıyor. Arada yapmak lazım ama. Bence herkes fırsat buldukça ormana kaçıp, bağırma terapisi yapmalı kendine. Derdimize bulaşan o kirli taraflarımızı ormana silkeleyebilirsek kimbilir belki de konuşmamıza bile gerek kalmayabilir. Konuşma ihtirasından halin lisanına hiç fırsat tanımıyoruz.
Sonra dağların eteklerinde gezindim bir süre. Serin havasının insanı diri tutan bir yanı var. Yo, zirvelerde gözüm olmadı hiç. Sevemedim zirveleri. Onca cefa ve zorluklara katlanarak zirveye ulaşıyorsun. Ya sonra? Zirvede ayaklarına uzanan ihtişamdan büyüleniyorsun. Herkesin ve herşeyin üstünde olmanın verdiği o tuhaf hayret hissine kibir bulaşıyor. Fakat bir müddet sonra yalnızlığın zehri ve zirvenin o kesif havası yavaş yavaş damarlarına nüfus etmeye başlıyor. Zirvenin o büyüsü hala aklını başından almadıysa inmenin yoluna bakıyorsun. Yok, eğer tamamen büyüsüne kapıldıysan o zirve senin sonun oluyor. Zirvelerden düşenleri hiç görmedin mi? Zirveye ulaşma hırsıyla zirve yolunda ölenleri? Ne gerek var tüm bunlara? Zirveler güzeldir. Fakat mesken olmaya elverişli değildir. Dağa tırmanmanın faydası olabilir. Hatta türlü felsefesi de yapılabilir. Ancak dağın eteklerinin insana sunduğu hikmetler daha yoğundur. Bir yanın uçurumdur. Uçurumdan kendini korumak için........
© Venhar Haber
visit website