ORTADOĞU’DA FEDAİLİKTEN MODERN HUKUK DEVLETİNE: TARİHSEL DÖNÜŞÜM, TÜRKİYE DENEYİMİ VE TOPLUMSAL SONUÇLAR
Ortadoğu, tarih boyunca uygarlıkların, inançların ve siyasi güçlerin kesiştiği bir coğrafya olarak özgün bir özellik taşımıştır. Bu çok katmanlı yapı, bölgedeki toplumsal örgütlenme biçimlerini derinden etkilemiş ve özellikle güvenlik, otorite ve sadakat gibi kavramların anlamını farklı dönemlerde yeniden şekillendirmiştir. Merkezi otoritenin zayıf kaldığı dönemlerde halk güvenlik ihtiyacını kendi doğrudan çevresinde karşılamaya yönelmiş; bu durum, fedailik olarak tanımlanan alternatif örgütlenmelerin tarihsel olarak ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
Fedailik, bireylerin kendilerini belirli bir lidere, topluluğa veya siyasi yapıya mutlak bir bağlılıkla adadıkları bir örgütlenme biçimidir. Tarihin belirli anlarında güvenliği sağladığı düşünülen bu oluşumlar, çoğu zaman devletin yerini doldurmaya çalışmış; ancak uzun vadede kontrol edilemez hâle gelerek yeni politik ve sosyal gerilimlere yol açmıştır. Bu nedenle fedailik yalnızca güvenlik meselesi değil, aynı zamanda geniş kapsamlı bir toplumsal fenomen olarak incelenmelidir.
Türkiye açısından fedailik, hem Osmanlı’nın son dönemlerinde hem Millî Mücadele yıllarında hem de Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde farklı biçimlerde karşılık bulmuştur. Tarihin geçiş dönemlerinde belirleyici roller üstlenen bu yapılar, modern devletin yerleşmesiyle birlikte kurumsal güvenlik mekanizmalarına yerini bırakmış ve devlet-dışı silahlı güçlerin varlığı hukuk devleti ilkeleriyle çelişen unsurlar olarak değerlendirilmiştir.
Fedailiğin Ortaya Çıkış Koşulları
Fedailiğin tarihsel oluşumunu anlamak için bölgedeki devlet yapılarına ve toplumsal dengelere bakmak gerekir. Ortadoğu’da merkezi otoritenin tarihsel olarak tam anlamıyla yerleşememiş olması, halkın güvenlik ihtiyacını kendi yerel toplulukları aracılığıyla karşılamasına neden olmuştur. Bu durum, fedai örgütlenmelerini sadece bir güvenlik modeli değil, aynı zamanda bir toplumsal zorunluluk hâline getirmiştir.
Kabile yapılarının güçlü olduğu bölgelerde aşiret bağları ve yerel sadakat ilişkileri, fedai oluşumlarının temelini oluşturmuştur. Bu bağlamda fedailik, belirli bir topluluğun güvenliğini sağlamakla sınırlı kalmamış; siyasi çekişmelerde, yerel güç mücadelelerinde ve mezhepsel rekabetlerde de belirleyici bir rol üstlenmiştir. Bu da fedailiği sosyal ve politik bir fenomen hâline getirmiştir.
Ekonomik eşitsizlikler ve devlet hizmetlerinin yetersizliği, fedai yapılarının güç kazanmasında etkili bir başka faktör olmuştur. Devletin sunamadığı güvenlik ve düzen, çoğu zaman yerel güç odakları tarafından doldurulmuş; bu da fedailiğin yaygınlaşıp meşruiyet kazanmasına yol açmıştır. Özellikle devletin zayıfladığı geçiş dönemlerinde bu tür yapılar hızla genişlemiştir.
İmparatorlukların çözülme dönemleri fedailiğin en yoğun görüldüğü dönemler olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde siyasi gruplar, cemiyetler ve topluluklar kendi fedai örgütlenmelerini yaratmış; bu da politik rekabeti daha sert ve tehlikeli hâle getirmiştir. Bu süreç, modern devletleşme aşamasında fedailiğin neden sorunlu bir yapı olarak görüldüğünü anlamak açısından önemlidir.
Özetle fedailik, devletin zayıf olduğu, toplumsal kimliklerin baskın olduğu ve ekonomik eşitsizliklerin derinleştiği dönemlerin bir ürünüdür. Bu nedenle fedailiği salt güvenlik açısından değil, sosyolojik ve politik bir olgu olarak değerlendirmek gerekir.
Kimlik, Sadakat ve Fedailik
Ortadoğu’nun kimlik temelli yapısı fedailiğin gelişmesinde belirleyici olmuştur. Bireylerin kendilerini önce aşiret, mezhep veya etnik kimlik üzerinden tanımlamaları, fedailik benzeri örgütlenmeleri güçlendirmiştir. Bu tür topluluklarda sadakat çoğu zaman devlete değil, daha küçük ve duygusal bağların güçlü olduğu yapılara yönelmiştir.
Fedailik bu bağlamda bir kimlik ifadesi haline gelmiş, bireylerin kendilerini ait hissettikleri toplulukları koruma arzusunun bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu yapıların çekim gücü, yalnızca güvenlik sağlama kapasitesinden değil, aynı zamanda bireylere bir aidiyet ve anlam sunmasından kaynaklanmıştır.
Modern ulus-devlet anlayışının en büyük zorluğu........





















Toi Staff
Gideon Levy
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein