FAİLİ MEÇHUL DEĞİL, FAİLİ MALUM
TÜRKİYE’NİN ÜNİTER ve LAİK YAPISINA GÖZ DİKEN UNSURLARA KARŞI BUNCA ZAHMETE, MİHNETE DEĞER Mİ DİYORSANIZ, ATATÜRK’ÜN MANEVİ MİRASÇISI OLARAK EVET DEĞER DİYORUM. ÇÜNKÜ TÜRK’ÜM VE BAŞKA TÜRKİYE YOK…
Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu
HUNHARCA BİR CİNAYETLE 18. Aralık 2002 TARİHİNDE KAYBETTİĞİMİZ DEĞERLİ VATANPERVER DOSTUM, DOÇ. DR. NECİP HABLEMİTOĞLU’NU VEFATININ 23. YILDÖNÜMÜNDE RAHMETLE, SEVGİYLE ve SAYGIYLA YAD EDİYORUM. MAKAMI CENNET OLSUN. ŞAHSIM İÇİN ÖLÜNCEYE KADAR HİÇ UNUTMAYACAĞIM BİR ŞAHSİYET.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ BU CİNAYETİN MAHİYETİNİ ÇOK MÜKEMMEL BİLİYOR.
O TARİHLERDEKİ MEHMET ALİ ERBİL’İN YILBAŞI PROGRAMININ ORİJİNALİNİ BULSUNLAR. VAZİYETİ ANLAYACAKLAR…
BU HUSUSU 2003 SENESİNDE BİRİLERİYLE SORUŞTURDUM. BANA SÖYLEDİKLERİNİZ (GÖZLERİMLE GÖRDÜKLERİMİN) BULUNMADI DENİLDİ. GÖRDÜKLERİMİ BELLEĞİM ÇOK İYİ HAFIZALADIĞI İÇİN O VAKİT DEVLETİMİZİN KONUYU ÇOK İYİ BİLDİĞİNİ İDRAK ETTİM.
Kalın sağlıcakla
Şeytanla her savaşa korkusuzca varım.
İnsan şeytanlaşırsa, işte ondan korkarım.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
Aklı öldürürsen, ahlakta ölür.
Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür.
Kadı’yı satın aldığın gün adalet ölür.
Adaleti öldürdüğün gün devlette ölür.
Fatih Sultan Mehmet Han
İşi doğru yapana yönetici, doğru işi yapana lider denir.
Warner Bennis
Toplumsal gelişmenin de çürümenin de temelinde yöneticilerin tavırları yatar.
M. K. Atatürk
Hablemitoğlu, ABD’nin uşaklarının foyalarını ortaya çıkardıkça ölümüne yaklaşıyordu. İsrail de HABLEMİTOĞLU’nu sevmiyor ve ortadan kaldırılmasını, en az diğerleri kadar istiyordu. Binbaşı TOYTUNÇ’u şehit edenler, HABLEMİTOĞLU’nun da ortadan kaldırılmasına karar verdiler.
TÜRKİYE’NİN YENİDEN FORMATLANMASI FAALİYETLERİNE
HABLEMİTOĞLU’NUN TAVRI
“HABLEMİTOĞLU, Türkiye’nin ‘Yeniden Formatlanması’nın ilk derin uygulamalarının başladığı dönemde, yani bu gelişmeler yumağının içinde katledildi. Makamı Cennet olsun! Öyle bir anda Hakk’a yürüdü ki bunun dikkat çekmemesi mümkün değil; HABLEMİTOĞLU Rusya İç İstihbarat Örgütü FSB Başkanı Nikolay PATRUŞEV’in Rusya’daki Nurcu grupların CIA’yla işbirliği yaptığını açıkladığı ve işbirliği yapan şirketleri de sıraladığı günlerde ortadan kaldırıldı… O günlerde PATRUSEV, “Tarikat, Serhad ve Eflak adı altında iki şirketle Toros, Tolerans ve Ufuk Vakıfları üzerinden Rusya karşıtı propagandalar yürütüyor” dedi ve ardından Rusya’da 47 GÜLENCİ ani bir operasyon ile tutuklandı. Bu şirketlerin ve vakıfların görünürdeki etkinlikleri; güya Türkiye’nin lehine, ama aslında tamamıyla ABD’nin amaçlarına hizmet eder durumdaydılar. Şirketler ve faaliyetleri, alttan Afganistan, batıda İsrail, Ermenistan, Irak ve Türkiye ile kuşatılan AVRASYA’nın kuzeyini de örtmek, yani HİLAL’i tamamlamak üzerine kurgulanmış durumdaydı. Sultan PALAMUT’un ülkesinde okullar açan, ama Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’yu göremeyen efendi (!) için ABD, “O’na dokunanı vururum!” dedi. Genellikle evlatlarını ya harcamak ya da tam korumaya almak için deşifre eden CIA, malum cemaat liderini de böylelikle deşifre etmiş oldu. Aynı çerçevede 5 ARALIK 2002’de İsrail televizyonunda, MOSSAD’ın yurtdışına eski ve yeni çok sayıda ajan gönderdiği, bu ajanların İsrail ya da temsilciliklerinin yanı sıra Musevi cemaatini de koruyacağı haberi yayınlandı. Sebebi “ ‘acil önlemlerin’ yurtdışında İsrail karşıtı terörist saldırı tehditlerinin artacağı istihbaratı gelmesi” olarak açıklandı.
İsrail Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Yoav BİRAN, “siyasi istişareler için” Dr. HABLEMİTOĞLU’nun ölümünden sonra, 23 Aralık Pazartesi günü Ankara’ya geldi ve “İsrail-Türkiye ilişkileri ve bölgesel konuların ele alınmasının öngörüldüğü” bir ziyaret olarak ilan edildi. Aslında bu görüşme bir bakıma “proje ara değerlendirme toplantısı”ydı.” Toplantıda “Kaos Operasyonu”nunun etkileri değerlendirildi. CHENEY’nin Kaos Operasyonu’nun önemli bir halkası, 26 Mart’ta El Halil’de görevli Bnb.H.TOYTUNÇ’un şehit edilmesiydi. TOYTUNÇ aslında bir CIA-MOSSAD ortak çalışması ile şehit edilmişti. Bu gerçeği bilen zamanın Genkur Bşk.Org.H.KIVRIKOĞLU, TOYTUNÇ’un cenaze töreninde, İsrail Büyükelçisi David SULTAN’ın elini kasıtlı olarak sıkmamıştı. DAVİD SULTAN, hani şu RTE’yi çok seven D.SULTAN’ın…” CİNAYETLERİ ARASINDAKİ DERİN İLİŞKİLER GARİH-HABLEMİTOĞLU “GARİH’in de başını yiyen ile HABLEMİTOĞLU’nu şehit eden yapının içinde yer alan aynı örgüttü. Sivil General GARİH MOSSAD’daki iç çekişmelere kurban edilmişti. MOSSAD içinde Kasap Arael ŞARON ile Isaac RABİN arasında somutlaşan kavganın ortasında kalan ve daha mutedil olan İ.RABİN tarafında yer alan ve politikalarını MADDİ, MANEVİ AÇILARDAN destekleyen GARİH, ŞARON’un adamlarınca önceden uyarılmış, uyarılara itibar etmemesi üzerine cezalandırılmıştı. Isaac ALATON’un olaydan sonraki günlerdeki korkusunun nedeni de buydu. Çünkü mali destek her ikisinin ortak kazançlarından aktarılmıştı. Ancak GARİH’in hatası uyarıları dinlememesiydi. ALATON’un kurtuluş reçetesi ise kendini geri çekebilmesi ve kendisine verilen ‘SON SINAV GÖREVİ’ni başarı ile yerine getirmesiydi. O kadar gariptir ki, “GARİH’i MOSSAD öldürdü” diyen Rusya’nın en önemli MOSSAD uzmanlarından istihbaratçı Dimitar RİGUDİN de Eylül 2001’de Bulgaristan’da öldürüldü. Hem de İBRET olacak şekilde, tıpkı GARİH gibi… ¥
Saygıdeğer okurlarımız, bu yazı dizisi, daha önce sizler sunduğumuz “SATILMIŞ KALEMLER”in bir devamı gibidir. O yazı dizisi, uzun süredir KIRIM’da bulunan Cem YAREN’in arşivimize bıraktığı “üçüncü derece” arşivden H.Hüseyin MEMİŞ tarafından oluşturulmuştur. H.Hüseyin MEMİŞ’in bu yazılardaki sorumluluğu, bilgileri bir araya getirmekten ibarettir.
Ancak, bugün sunmaya başladığımız bu yazı dizimiz, Cem YAREN tarafından KIRIM MEKTUPLARI çerçevesinde bize iletilmiştir. Bu hususu bilgilerinize sunmayı, sizlere karşı olan saygımızdan dolayı bir görev olarak değerlendirdik.
Bu vatanın yetiştirdiği seçkin evlatlarından biriydi. Kutlu yola çıktı, yılmadı, dönmedi, satmadı, satılmadı ve bedelini (!) ödedi; ŞEHİT EDİLDİ…
Suçu, ‘ÇOMAKLAMAK’tı; milletine ‘GERÇEKLERİ duyurmaktı. Efendilerin işine gelmedi. Bu nedenle de FAİLİ MALUM olan suikast, FAİLİ MEÇHUL’e dönüştürüldü…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin istihbarat kurumları, bu kadar güdük müdür ki; eldeki binlerce delil değerlendirilmez ve bu suikastın failleri bilinmez, bulunmaz…
Diyelim ki bu kurumlar kendi aralarında anlaşamıyorlar, ne pahasına olursa olsun, ellerindeki değil istihbaratı, bilgileri bile paylaşmıyorlar… Ama bu suikastın aydınlatılması için, devletin bütün istihbarat kurumlarının bir araya gelmesi, birbirleriyle bilgi ve belge paylaşmasına gerek yok ki; münferit olarak sonuçlara ulaşabilirler, ama istenirse ve/veya izin verilirse…
Merhum HABLEMİTOĞLU, aslında suçluydu. Suçları da pek çoktu;
* Eline milleti savunması için silah ve yetki verilmemiş olmasına rağmen, onlardan daha çok bu ülkeyi, bu milleti ve bu devleti savunuyordu,
* O da kimdi? Hem üzerinde üniforma olmayacak, hem millet eline silah vermeyecek, hem ‘örtülü ödenek’ten çalışmayacak, hem de HAİNLERE karşı koyacak… olur mu böyle şey?!
* İntihal yapmamıştı, YÖK tarafından KUTSANMAMIŞTI,
* Makamının, çay ocağındaki tabure olduğu sanılıyordu ama, aslında makamı en yüce makamlardandı…
* Zenci erkek sevgilisinin koynunda ‘bilmem kaç günde devrialem’ yapan Türk BARON’unun da planlarını bozuyor, ihanetlerini kamuoyuna duyurmaya çalışıyordu…
* O, DİNCİ BARON’un da bütün melanetlerini gözler önüne seriyor, DİNCİ BARON’un babası Gizli Kardinal, Salya Sümük Efendi’nin de üzerine gidiyordu…
* Evindeki transistörlü küçük radyoya bile, TRT bandrolu satın alıp yapıştırıyordu…
* Mevzubahis VATAN ise, geri kalan her şey, onun için teferruattı…
* Sonradan, kopkoyu ULUSALCI olanlar da O’ndan hoşlanmıyor ve hatta nefret ediyordu; çünkü ULUSALCILIK/MİLLİYETÇİLİK adı altında soygun ve ahlaksızlık yapılmasına izin vermiyor, statü ve rolüne bakmadan ‘kafa tutuyor’, ‘dikleniyor’, herkesin içinde adamı/madamı rezil ediyordu…
* O aslını inkar etmiyor; gelenin keyfi için geçmişe sövmüyordu…
* O devletinin kurum ve kuruluşlarına o kadar inanıyordu ki, kendi sonunu hazırlayanların, vakti ve yerinde geldiğinde, kendisini ve kendisi gibi vatanseverleri koruyacağına inanıyordu…
* O ‘okumadan alim’ olanlardan değildi…
* O, kalemini ve beynini ONURU kabul eden bir vatan evladıydı…
* Yaşamında ‘tek haram lokma’ yoktu…
* O’nda, Allah Korkusu ile Allah Sevgisi birlikte yaşıyordu…
Daha pek çok ‘örnek’ ve ‘farklı’ özelliği vardı. Burada onları saymakla bitirmek mümkün değil. Kısaca o; ‘ADAM GİBİ ADAM’dı. 1954 yılında doğdu ve 18 ARALIK 2002 tarihinde katledildi.
“FAİLİ MEÇHUL değil, FAİLİ MALUM…”
HABLEMİTOĞLU, ABD’nin uşaklarının foyalarını ortaya çıkardıkça ölümüne yaklaşıyordu. İsrail de HABLEMİTOĞLU’nu sevmiyor ve ortadan kaldırılmasını, en az diğerleri kadar istiyordu. Binbaşı TOYTUNÇ’u şehit edenler, HABLEMİTOĞLU’nun da ortadan kaldırılmasına karar verdiler.
“FAİLİ MEÇHUL değil, FAİLİ MALUM…”
TÜRKİYE’NİN YENİDEN FORMATLANMASI FAALİYETLERİNE HABLEMİTOĞLU’NUN TAVRI
“HABLEMİTOĞLU, Türkiye’nin ‘Yeniden Formatlanması’nın ilk derin uygulamalarının başladığı dönemde, yani bu gelişmeler yumağının içinde katledildi. Makamı Cennet olsun!
Öyle bir anda Hakk’a yürüdü ki bunun dikkat çekmemesi mümkün değil; HABLEMİTOĞLU Rusya İç İstihbarat Örgütü FSB Başkanı Nikolay PATRUŞEV’in Rusya’daki Nurcu grupların CIA’yla işbirliği yaptığını açıkladığı ve işbirliği yapan şirketleri de sıraladığı günlerde ortadan kaldırıldı…
O günlerde PATRUSEV, “Tarikat, Serhad ve Eflak adı altında iki şirketle Toros, Tolerans ve Ufuk Vakıfları üzerinden Rusya karşıtı propagandalar yürütüyor” dedi ve ardından Rusya’da 47 GÜLENCİ ani bir operasyon ile tutuklandı.
Bu şirketlerin ve vakıfların görünürdeki etkinlikleri; güya Türkiye’nin lehine, ama aslında tamamıyla ABD’nin amaçlarına hizmet eder durumdaydılar.
Şirketler ve faaliyetleri, alttan Afganistan, batıda İsrail, Ermenistan, Irak ve Türkiye ile kuşatılan AVRASYA’nın kuzeyini de örtmek, yani HİLAL’i tamamlamak üzerine kurgulanmış durumdaydı.
Sultan PALAMUT’un ülkesinde okullar açan, ama Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’yu göremeyen efendi (!) için ABD, “O’na dokunanı vururum!” dedi.
Genellikle evlatlarını ya harcamak ya da tam korumaya almak için deşifre eden CIA, malum cemaat liderini de böylelikle deşifre etmiş oldu.
Aynı çerçevede 5 ARALIK 2002’de İsrail televizyonunda, MOSSAD’ın yurtdışına eski ve yeni çok sayıda ajan gönderdiği, bu ajanların İsrail ya da temsilciliklerinin yanı sıra Musevi cemaatini de koruyacağı haberi yayınlandı. Sebebi “ ‘acil önlemlerin’ yurtdışında İsrail karşıtı terörist saldırı tehditlerinin artacağı istihbaratı gelmesi” olarak açıklandı.
İsrail Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Yoav BİRAN, “siyasi istişareler için” Dr. HABLEMİTOĞLU’nun ölümünden sonra, 23 Aralık Pazartesi günü Ankara’ya geldi ve “İsrail-Türkiye ilişkileri ve bölgesel konuların ele alınmasının öngörüldüğü” bir ziyaret olarak ilan edildi. Aslında bu görüşme bir bakıma “proje ara değerlendirme toplantısı’ydı.”
Toplantıda “Kaos Operasyonu”nunun etkileri değerlendirildi. CHENEY’nin Kaos Operasyonu’nun önemli bir halkası, 26 Mart’ta El Halil’de görevli Bnb.H.TOYTUNÇ’un şehit edilmesiydi. TOYTUNÇ aslında bir CIA-MOSSAD ortak çalışması ile şehit edilmişti. Bu gerçeği bilen zamanın Genkur Bşk.Org.H.KIVRIKOĞLU, TOYTUNÇ’un cenaze töreninde, İsrail Büyükelçisi David SULTAN’ın elini kasıtlı olarak sıkmamıştı. DAVİD SULTAN, hani şu RTE’yi çok seven D.SULTAN’ın…”
“GARİH’in de başını yiyen ile HABLEMİTOĞLU’nu şehit eden yapının içinde yer alan aynı örgüttü.
Sivil General GARİH MOSSAD’daki iç çekişmelere kurban edilmişti. MOSSAD içinde Kasap Arael ŞARON ile Isaac RABİN arasında somutlaşan kavganın ortasında kalan ve daha mutedil olan İ.RABİN tarafında yer alan ve politikalarını MADDİ, MANEVİ AÇILARDAN destekleyen GARİH, ŞARON’un adamlarınca önceden uyarılmış, uyarılara itibar etmemesi üzerine cezalandırılmıştı.
Isaac ALATON’un olaydan sonraki günlerdeki korkusunun nedeni de buydu. Çünkü mali destek her ikisinin ortak kazançlarından aktarılmıştı. Ancak GARİH’in hatası uyarıları dinlememesiydi. ALATON’un kurtuluş reçetesi ise kendini geri çekebilmesi ve kendisine verilen ‘SON SINAV GÖREVİ’ni başarı ile yerine getirmesiydi.
O kadar gariptir ki, “GARİH’i MOSSAD öldürdü” diyen Rusya’nın en önemli MOSSAD uzmanlarından istihbaratçı Dimitar RİGUDİN de Eylül 2001’de Bulgaristan’da öldürüldü. Hem de İBRET olacak şekilde, tıpkı GARİH gibi…
“FAİLİ MEÇHUL değil, FAİLİ MALUM…”
Sivil General GARİH’in öldürülmesi ile HABLEMİTOĞLU’nun katledilmesi arasındaki göze çarpan uçlar… HABLEMİTOĞLU’nun katilleri ile JET FADIL’ı ortadan kaldıran, milletvekilliğini bitirenler arasındaki irtibatlar…SABANCI suikastı şüphelileri ile gerçek faillerinin arkasındaki TÜRK BARON’un marifetleri ve etkisi…
“FAİLİ MEÇHUL değil, FAİLİ MALUM…”
MOSSAD, CEZAYI KESİYOR…
GARİH, RIGUDİN, TOYTUNÇ cinayetleri D.CHENEY’in “Kaos Operasyonu”nun yolu üzerindeki engellerin temizlenmesi için işlenmişti. HABLEMİTOĞLU suikasti de bu temizliğin bir parçasıydı. Dr.HABLEMİTOĞLU öyle bir anda katledilmişti ki; o gün Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanı SEZER’in başkanlığında, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf DENKTAŞ, Başbakan A.GÜL, Genkur. Bşk.Org. H.ÖZKÖK, Genkur. Hrk. Bşk. Korg. K.KARABAY, Dışişleri Bakanı Y.YAKIŞ ile bürokratların katıldığı bir toplantı yapılmıştı. Toplantının iki gündem maddesi vardı: ABD’nin muhtemel Irak operasyonu ve Kıbrıs’ta Türk egemenliğini bitirme harekâtına karşı alınacak tedbirler.” Köşkteki zirveden sonra yapılan açıklamada, “AB, uluslararası anlaşmaları ihlal ederek, Kıbrıs adasının geleceğiyle ilgili tek taraflı kararlar almak ve uluslararası mükellefiyetler yaratmak hakkına sahip değildir. Türkiye, AB Kopenhag Zirvesi’nin sonuç belgesinin Kıbrıs’la ilgili kararını hukuki ve siyasi bakımdan kabul etmemektedir” deniliyordu.
HABLEMİTOĞLU, devletin Batı’dan gelen tehdide karşı kararlı tavrının ilan edildiği günün akşamında öldürüldü.
Bir başka gelişmenin de bunda etkisi oldu. O günler, benliğini yitirmemiş ve ruhunu satmamış aydınlarımızın içinde “Bir şeyler yapmalıyız” diyenlerin sayısının giderek arttığı günlerdi.
Mesajın hedefi, MOSSAD’a ve İsrail’e yönelik bölgesel operasyonu durdurmak, Kuzey Irak ve Kıbrıs’ta Türkiye’nin direncini kırmak, ABD ve AB’ye tavır alan gerçek aydınları ve kitle örgütlerini sindirmek, istikrarsızlık yaratmak, sadık kulları korumak gibi bugün de geçerli olan hususlardı…
Dr.HABLEMİTOĞLU öldürülmeseydi; 19 Aralık’ta ADD Çankırı Şubesi’nde “Osmanlı’dan Günümüze Ermeni ve Pontus Sorunu” konulu konferansta konuşacaktı. HABLEMİTOĞLU’nun sesinin kesilmesi, kaleminin durdurulması, beyninin çalışmasının önlemesi gerekiyordu. En kolay yol seçildi, 9 mm Parabellum Mermi, O’nun ve aslında Türkiye’nin her şeyi olan beynini dağıttı…
Bu olaylar sonrasında, “seçimlerden hemen sonra” Türkiye’ye dönmesi beklenen ve pek çok şahsi eşyasını Türkiye’ye yollayan Salya Sümük Efendi, kararını değiştirdi ve ABD’de kalmayı sürdürdü.
DAVOS sonrası da evlatlarının, ayağına kadar giderek gizli bir görüşme yaptıkları Salya Sümük Efendi, AKP’ye ‘hayır-dua’ etmişti. Bu ziyaret esnasında yapılan değerlendirmede; Efendi’nin bir süre daha ABD’de kalması ve “AKP iktidarının olgunlaşmasını beklemek” kararı çıkmıştı.
Çünkü Rusya cephesi, Salya Sümük Efendi’nin aklından bile geçmiyordu…
Ne demişti MANGO; ‘Salya Sümük Efendi, Protestan İslam gibi hizmet ediyor’.
Bu görüşmede, başrolde Lepiska Saçlı Gizli Santrafor fındıkçı da var. Hani, hayatı ‘AGANİGİ-NAGANİGİ’ olan muhteşem (!) soysuz…
HABLEMİTOĞLU, başrolünde Rahmi Mustafa KOÇ, Prof.Dr.Mehmet AYDIN ve Mehmet DÜLGER’in yer aldığı, PAPAZ’ı yücelten ve Trabzon’da ‘Çevre Toplantısı’ adı altında düzenlenen, genellikle Ortodoks din adamlarının katıldığı toplantının gizli niyetlerinin açıklanacağı (PONTUSÇULUK) toplantısından önce öldürülmüştü. Tesadüftü (!)…
O, 11 KASIM 2002 de 25 kişilik özel ekibi ile CIA Başkan Yardımcısı John Mc LAUGHLIN’in Türkiye’yi ziyaretinden ve 14-17 ARALIK 2002 de İstanbul Taksim NİPPON Otelde İsrail’den Prof. ROTSTEIN, Prof. RYBAKOV, ABD’den Prof. ADABBEK ve Prof. TENBRIN ve Prof. El KELANİ’nin buluşmalarından sonra katledildi. Bu da Tesadüf’tü (!)
Bu arada TESADÜFLER, bir başka konuda ki şüpheleri de (!) büyütüyordu: SABANCI’nın, çalışma arkadaşları ile kendi işyerinde katledilmesi.
Bu olayda, birileri siparişi vereni biliyor ama ‘üç maymun’u oynuyordu. Bu siparişin ipuçları yayınlanamamış; ‘Köstebek’te, satır aralarına gizlenmişti. SABANCI Suikasti’nde bilinen ve tanıtılan katiller KATİL DEĞİL’lerdi. Onların görevi, öyle sanılmasını sağlamaktı. İşi yapanlar başkalarıydı, ihaleyi üstlenenler başkalarıydı. Olaydaki kilit isim İ.AKKOL da hala ortalarda yoktu. HABLEMİTOĞLU; bütün olanların nedenini, nasılını, niçinini biliyordu. Bu bilgileri devlet kademeleri ile de paylaşıyordu. HABLEMİTOĞLU’nun kayınpederi A.MENTEŞ de aynı gerçeği haykırıyordu:
“Devlete yazıklar olsun. Böyle bir güzide evladını koruyamadı”
YARIN: Vatikan, Globalleşme ve ‘Tek Din’ için suikast
“FAİLİ MEÇHUL DEĞİL, FAİLİ MALUM…” 2006-04-07
Vatikan, Globalleşme, Tek Din ve Suikast VATİKAN’ın Türkiye’den ‘toprak isteği’; EKÜMENİZM ile EKÜMENİKLİK arasındaki farklar; Türk BARON’un babasının mezarının ‘soyulması (!)’; Bir MEDYA patronunun ‘babalık testi’
HABLEMİTOĞLU’nun ilgi alanlarından biri de VATİKAN ilişkileriydi. Bu konularının üzerinde durmasının, çok önemli sebepleri vardı. * Birinci neden Salya Sümük Efendi’nin izlerini takip etmek; * İkinci neden ise VATİKAN’ın, Türkiye’den tam üç kez toprak isteğinde bulunması ve devletin tavrı, * Üçüncüsü, Gizli Kardinal Salya Sümük Efendi’nin VATİKAN ile kısa ve uzun alan paslaşmaları, * Dördüncüsü, TÜRK BARON’un babasının mezarının açılıp DNA testi yapılması sonucu; bir MEDYA PATRONU’nun babasının, TÜRK BARON’un babası olduğunun belirlenmesi ile yeniden şekillenen ilişkiler zinciriydi. Bu olayda olanlar, “Mezar Soyucu” olarak tanıtılanlara olmuştu… Aslında, hocam HABLEMİTOĞLU, ‘KÜRESELLEŞME’ adı altından ortaya çıkan ‘pislikler’i takip eden, gerçek bir aydındı. VATİKAN ile kimlerin iç içe olduğunun farkındaydı. Farkında olması bir kenara, elinde listeler bile vardı. Papa’nın özenle başını çektiği hareket, ‘globalleşmeye bağlı’ olarak, “tek din operasyonu” ile tüm dinlerin birleşmesini ve dünyaya “tek dinin” hakim olmasını hedeflemekteydi. Bu tek din ne olacaktı? ‘Sentetik’ bir din mi, yoksa EKÜMENİZM’in hedeflediği nokta mı? Yani, Papa’nın esas misyonu EKÜMENİZM’İN TAM TARİFİ OLAN “aslında inanan, ancak yanlış yolda yürüyen Museviler ve Müslümanlar’ı, doğru yola çevirmek, kısaca Hıristiyanlaştırmak’ mı olacaktı? Papa ve yandaşları, bu konuyu büyük bir başarı ile gizlemekteydiler. Ancak, bu düşüncenin temelinde; tek din sayesinde insanlara hükmetmenin kolaylaşması, insanları yönetmek için kullanılacak tüm unsurların, dünyanın her yerinde eşit hale gelmesi YATMAKTAYDI.. Bu yöntemlere, daha önce de yazdığım yazılarda, defalarca değinmiştim. Türkiye de bunlara yabancı değildi. Hatta, kendince çözümlerde bulmuştur; Devlet, önce ‘ağa’ları desteklemiş ve ‘feodal yapıyı’ kuvvetlendirmiş, feodal yapı ‘gevşeme’ alametleri gösterince de ‘tarikatları’ destekleyerek, sistemi, kontrol altında tutabilmişti. Bu ele geçirme operasyonu, büyük oranda gerçekleşmiş, ancak bazı tarikatlar bu konuda çokca direnmişti. Direnen tarikatların üzerine hışımla gidilmiş, rahat verilmemiş; direnç göstermeyerek, devletin içine yaygınlaşanlara ise, bir türlü dokunulamamış, dokunulsa da sonuç alınamamıştı. Aynı yöntem 2002 seçimlerinden sonra ülkenin başına musallat olan iktidar tarafından da uygulanmıştı. “Ülkücü” olarak tanınan mafya babaları içeri alınmış, Kürt Baron’un has evlatları olan mafya yapılanmalarının önü açılmıştı. İlk zamanlar, Kürt Baron’a sık sık bağlılıklarını bildiren bu mafya son dönemlerde, Kürt Baron’un postuna dahi talip olmaya başlamıştı. Bu nedenle de, Kürt Baron’un birinci yardımcısı ermeni dönmesi belediye başkanı çevresinde yuvalanan unsurlar, bazı yasama, yargı ve yürütme mensuplarına sağladıkları ‘menfaatler’ sonucu; Kürt Baron’a “ŞAH” demişlerdi. Kürt Baron, ya “ŞAH”ı onlara verecekti ya da kendisini… Kürt Baron kendisini kurtarmak için ŞEMDİNLİ olayları sonrasını MANİPÜLE ederek, karşısındaki oyuncunun oyun masasından kalkmasını fırsat bilmiş ve kendisine şah çeken VEZİR’i, FİL ile değiştirivermişti. Kısaca GLOBALLEŞME aslında, “TEK PAZARIN TEK TANRISI” olabilmenin yakışıklı bir ifadesiydi.
…………………………………………………………………………
“FAİLİ MEÇHUL DEĞİL, FAİLİ MALUM…” 08.04.06
Gizli Kardinal Salya Sümük Efendi… Dinlerarası, Kültürlerarası Diyalog’un amacı sinsi İŞGAL… Topluma hükmetmenin yolu, tarikat liderleri yolu ile köleleştirmek… Papa’nın önce ‘kan kardeşi’ sonra da Gizli Kardinali olan Salya Sümük Efendi…
Ortada çok önemli bir gerçek vardı. Bütün dinleri tek noktada birleştirmek, o dinlerin ümmetinin direnişi ile karşılaşıyordu. Bu durumda, geriye yapılması gereken bir tek şey kalıyordu. O da, vatandaşların başındaki çobanları bir araya getirerek, yeni bir Din CFR’ı oluşturmak. Cumhuriyet’in ilk yıllarında devletin, aşiretleri zapturap altına alabilmek için “tarikat” liderlerini kullanması; “tarikat” lideri vasfı olmayanlara da “tarikat lideri” vasfı kazandırması aynı düşüncenin bir sonucuydu. İşte Salya Sümük Efendi de, bu konuda ‘seçilmiş’lerden biriydi. Çünkü Papa, onun bir çoban olduğunu düşünmekteydi. ‘Kula kulluk etmeyenler’in, insani vasıflarını koruyanların bu tarikat tarafından dışlanması da, bunun bir sonucuydu. Salya Sümük Efendi’nin diğerlerinden en önemli farkı, onu seçenin Türkiye Cumhuriyeti’ni yönettiğini sanan ‘Derin Devlet’in pislik kısmı tarafından değil de, uluslararası derin devlet tarafından seçilmiş ve atanmış olmasıydı. Bu kokuyu iyi alan ‘köpekbalıkları’ da, bu tarikata kendilerini eklemiş, fazlaca derin düşünemeyen, ya da düşündürülmeyen ‘mütedeyyin insanlar’ı kullanmanın, onlardan nemalanmanın tüm yöntemlerine başvurmuşlardır. Bu süreç devam etmektedir. Peki diğer çobanlar kimler olacaktır? Baş çoban Papa II. Jean Paul olduğuna göre, pilot alan da Türkiye seçildiğine göre, diğer çobanların da İsrail’in Hahambaşısı Eliyahu Bakşi Doron, Fener ve Rum Ortodoks Patriği ile Salya Sümük Efendi olması kaçınılmazdı… 9 Şubat 1998’de Papa ile görüşen Salya Sümük Efendi; konuşmasında, “Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz” demişti. Salya Sümük Efendi’nin uluslararası koruma altında olduğunu gören onursuzlar da, bu ahlaksıza destek vermişlerdir. Bu desteğin iki ana nedeni vardır: * Birincisi, çobanın sürüsünün oylarından yararlanmak, * İkincisi, kendilerine ‘emredilen’ kutsal (!) CFR buyruklarını yerine getirmek… TESCİLLİ CIA AJANI PAPA’NIN ÖLÜMÜ ‘SALYA SÜMÜK EFENDİ’NİN İÇLERİ BURKAN AĞLAMALARI… ‘Salya Sümük Efendi’yi, ‘audiance’ kapsamında ‘Gizli Kardinal’ ilan eden Papa II’nci John Paul ölmüştü. Kötü (!) haber tez duyuldu. Tam o anda ABD tarafından yükselen büyük bir çığlık dünyayı sardı. ‘Salya Sümük Efendi’ toprağın altına üç tabut içinde gizlenen ‘manevi babası’ için ağlıyordu. Hıçkıra hıçkıra, cübbesinin bir yerlerini çekiştire çekiştire, burnunu hınkırıyor, feryad-u figan ediyordu. Yanına yağız bir delikanlı yanaştı ve ’Salya Sümük Efendi’ye omuz verdi… O andan itibaren ‘Salya Sümük Efendi’ huzura erdi, “Ağlayan Şeytan” gitmiş, yerine sükun içinde bir başka “Dingin Şeytan” gelivermişti… ‘Salya Sümük Efendi’ hem manevi babasını, hem PAPA’sını; hem de yıllar öncesinden yol arkadaşı olan Karol Josef WOJTYLA’yı kaybetmişti… Türkiye’de yıllardır çok çok az kişinin bildiği, bilenlerin de asla anlatmadığı bir olay 1970’li yıllarda İzmir’de yaşanmıştı…. ‘Salya Sümük Efendi’ bir anda o günlere gitti… 1970’li yıllarda, Polonya’da bir söylenti kulaktan kulağa yayılıyordu. “Türk Atlıları VİSTÜL’den su içmedikçe, Polonya özgürlüğüne kavuşamaz” “Papa II’nci John Paul, Papalık tarihinde, PAPA seçilen ilk Slav kökenli Polonyalı oldu…PAPA olmadan önce, Polonya Komünist Partisi gizli polisi ve CIA tarafından korunuyordu. M.A.AĞCA tarafından vurulduğunda (AĞCA değil, meydandaki bir başka kişi vurdu) ilk araştırmayı NSA (Ulusal Güvenlik Ajansı) yapmış, iki rakip örgüt ve KGB de ne hikmetse ağız birliği ederek birbirlerini aklamayı yeğlemişlerdi.” (Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri-Aytunç ALTINDAL-Sayfa 23) Karol Josef WOJTYLA, bu sözü yıllarca araştırdı, kendisine refakat edenlere sordu, ‘fallar baktırdı’, ‘rüyalara yattı’ ve sonunda ‘gerçeğe ulaştı’. Ama gerçek, rüyalardan, fallardan değil CIA’dan kendisine ulaştı. Kendisine gelen mesajda: “Sizler ancak el ele yükselebilirsiniz, temas kur.” Kiminle demesine gerek kalmadan İzmir’den bir üst düzey Mason’dan mektup aldı. İmza kısmında “H.B.” yazıyordu: “Mesajınız Salya Sümük Efendi’ye iletildi, ellerinizden öpüyor. Aynı merkez, kendisine de size iletilen mesajı iletmişti…” Bu mesaj da ‘Salya Sümük Efendi’ye, İzmir Kemaraltı’nda bir ‘şadırva’nın yanında iletilmişti. Daha sonraki yıllarda İzmir’deki “H.B.” bazı havacı subayları, yaz tatilinde, İsrail Hayfa ve Tel Aviv’e göndermiş ve onların ‘Ticari Psikoloji’, ‘Sosyal Psikoloji’ kursu almalarını sağlamıştı. O kursa “H.B.”nin bir hata sonucu gönderdiği havacı subay, kursun birinci günü birinci saatinde ‘MİM’lenmiş, ancak o subaya da kurslar tamamlattırılmış, diğer taraftan “H.B.”un yıkım süreci de başlatılmıştı… Bu kursu bitirenlerin tamamı, bir tek o subay hariç, üst düzeylere tırmanmış ve hala tırmanışlarını sürdürmektedirler… O subay ise, şimdi sade ve çeyrek ‘vatandaş’tır…
………………………
“FAİLİ MEÇHUL DEĞİL, FAİLİ MALUM…” 09.04.06
Boşuna madalya takmazlar ABD kendisine çalışmayan ve kendi amaçlarına, milli siyasetine, milli stratejisine hizmet etmeyene madalya değil, gazoz kapağı bile takmaz… JET-FADIL’ın ‘İMZA’sının kopya versiyonları, 2005-2006 yıllarında satış rekorları kırıyor, Türkiye ‘avucunu yalıyor’… Kardeş SABANCI’nın katilleri, bilinenler ve tanınanlar değildir. Görünürdekiler, bilinenler Türk Baron’un kamuoyu yemleridir…
Yıllar sonra, ‘Salya Sümük Efendi’ye PAPA’nın teklif ve tavsiyesi üzerine; yeşil, kırmızı, beyaz şeritler ucunda sallanan, iki tane ‘ihanetin bedeli’ nişan layık görüldü. Biri Baba BUSH’T diğeri de oğul BUSH’T döneminde… Nişanın anlamı; ‘Bu bizim korumamız altında olup, bize çalışmaktadır. Buna uzanan eller kırılır.’ dır… Hocam HABLEMİTOĞLU, olan bitenin farkındadır ama bu mesajın ‘blöf’ mü, ‘gerçek’ mi olup olmadığını çözememiştir. Ancak cinayetin şekli; suikasti planlayan ve lojistik, harekat, moral destekleyenler arasında Türkler olduğunun da kanıtıdır. Neden mi? “Adamın beynini patlatırım” cümlesinin Türkiye’nin hangi yöresinde çokça telaffuz edildiğini araştıranlar, suikaste katkıda bulunanların, hangi kaynaktan ortaya çıktığını da bulacaklardır. Aslında, buldukları verileri açıklayacaklardır. ‘Salya Sümük Efendi’ye ABD’nin, CFR’ın, İLLİMUNATİ’nin, BİLDERBERG’in, MASONLAR’ın verdiği destek o kadar büyüktür ki, bu efendinin aleyhinde çalışma ihtimali olanların, hatta kendi müridlerinin ve yakınlarının ayrıntılı tüm bilgileri ‘kısa sürede’ kendisine sunulabilmektedir. ‘İstihbarat’ temin etmekteki başarısının temeli de budur. Burada dikkatlerinizi çekmek istediğim nokta, efendiye ulaşanın ‘bilgi’ değil, ‘istihbarat’ olmasıdır. Çünkü, ‘istihbarat’ salt bilgiler yumağı değildir; bilgilerin belli bir işlem sürecinden geçirilmesinden sonra ulaştığı bir aşamadır. Bu arada bir gerçeği belirtmekte büyük fayda vardır. Bundan sonra seçilecek PAPALARI; diğer PAPA seçimlerinde de olduğu gibi, sadece kardinaller belirlemeyecektir. Çünkü, oy kullanabilecek düzeye gelen bir kardinal, mutlaka bir yerin adamı olmak zorundadır…
“ ‘JET-FADIL’, BARON’UN ‘TENEKESİ’NE HAKARET ETMESEYDİ, NE RTE SEÇİLİR, NE DE KARDEŞ SABANCI SUİKASTLE ORTADAN KALDIRILIRDI…
HABLEMİTOĞLU’nun katli aslında pek çok olayın da derinlemesine araştırılmasını gerektirmektedir. Olayların ortak noktaları nedir? ABD yanlısı BARON’a ters düşmek, geri adım atmamak. Hatırlarsınız bir aralar ‘Jet-Fadıl’ namıyla tanınan Fadıl AKGÜNDÜZ, bu ülkede eline geçirdiği büyük bir servet ile yaşardı… Bir gün F.AKGÜNDÜZ, bir PROTON reklamında, yani kendi şirketinin reklamında rol aldı. Bu reklamda ‘Bayrak Kırmızı’ bir araba ile geliyor, yolda önüne bir boş delik deşik teneke çıkıyor, yol ortasındaki tenekeyi alıp kenara atıyor ve yoluna devam ediyordu. Sonraları ‘Jet-Fadıl’ın başına çok garip şeyler gelmeye başladı, YASAMA, YÜRÜTME, YARGI üçgeninde. Üçgen bir anda ‘karadelik’ oldu ve ‘Jet-Fadıl’ı yuttu. ‘Jet-Fadıl’ın yutulması ise, TBMM’de ‘nur topu’ gibi bir doğuma neden oldu; çocuğun adı da RTE kondu. Kulağına ismini, ezan-ı masoni ile YSK başkanı okudu…
Aklı başında ve insanlığını kaybetmemiş, her kim olursa olsun, EVRENSEL HUKUK’a ve hatta baskı altındaki Türk Yargısı’na rağmen; Jet-Fadıl’ın milletvekilliğinin düşürülmesini, düşürülse bile yeni seçimlere girmesinin engellenmesini; rahatlıkla ‘İNSANLIK SUÇU’ ve ‘HUKUK KATLİAMI’ olarak nitelendirirdi. Ama olmadı, neredeyse ‘herkes’ sustu, ya da ‘susturuldu’.Sabancı Ailesinin susması ya da susturulması gibi… Kısaca, ‘Jet-Fadıl’ın ‘numunelik’ olarak ‘servisten kaldırılması’nın gerisinde ABD yanlısı BARON’un grubunun ürettiği araçları ‘teneke’ye benzetmesi yatmaktaydı… Ama o üretim sadece Türk BARON’un üretimi değildi ki, İLLUMİNATİ yapısındaki Türkiye Gurubu Vasi’si İTALYAN’ın da üretimiydi…
YARIN: Vatikan’ın Türkiye’den toprak talepleri
…………….
“FAİLİ MEÇHUL DEĞİL, FAİLİ MALUM” 2006-04-10
VATİKAN’a karşı politika üretemeyen, Milli Siyaset, Milli Hedef ve Milli Strateji kapsamında VATİKAN’ı hesaba katamayan dışişleri, milli midir? Dinlerarası Diyalog çalışmaları altında yapılan toplantılar ve bu toplantılara katılanların önündeki engelleri ortadan kaldıran sistemin gizemi… Salya Sümük Efendi’nin ‘imamları’nın marifetleri ve İLLUMİNATİ’ye hizmet etmenin dinsel yollarını kesen HABLEMİTOĞLU’nun şehit edilmesi…
Vatikan’ın Türkiye’den toprak talepleri Hablemitoğlu’nu Vatikan’a yöneltti.
Vatikan, 1962 yılında, dinin kurallarını ve vecibelerini belirleyen, katolikliği de Hritiyanlığın aslı ilan eden ‘KATEKİZM’ çalışmalarını başlattı. 30 yıllık bir süre içinde oluşturulan, yorumsuz 800, yorumlu ve şerhli 1400 sayfayı bulan ‘katekizm’ külliyatı, hem öteki dinler, hem Hıristiyanlığın başka mezhepleri ve hem de kimi ‘milli’ katolik kiliselerce tepkiyle karşılandı; sürtüşmelere yol açtı. Sürtüşmelerin 1992-1994 yılları arasında tırmanması üzerine, Papa 2. Jean Paul, ‘DİNLER ARASI DİYALOG PROGRAMI’nı ortaya attı.
1978 yılında ABD’nin baskısıyla papalık makamına oturan ve Varşova Paktı’nın çökertilmesindeki rolü nedeniyle ‘ateizmi yıkan adam’ olarak anılan Papa 2. Jean PAUL’un 1994 yılında kiliselere gönderdiği mektupta programlaştırdığı bu girişimi, ABD ve Avrupa da destekledi. Kılıf da bulundu: ‘İsa’nın 2000’inci doğum yılı’ girişimin başlatılmasının temel dinamiği yapıldı. HABLEMİTOĞLU’nun uğraş alanlarından biri de, VATİKAN ilişkileriydi. Bu konularının üzerinde durmasının en önemli sebebi, KARANLIKLAR KARDİNALİ’ni takip etmekti. Vatikan’ın Ankara temsilcisi (Büyükelçi) Mon Senior SEBASTIANI, ilk kez Türkiye’den........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Tarik Cyril Amar