Mesleğimin ilk yıllarıydı. Yatılı okulda çalışıyordum. Görev yaptığım yerin en önemli okuluydu bu. Yine bir Öğretmenler Günü gelip çatmıştı.

İlçe Tertip Komitesi bir öğretmenler günü programı düzenlemişti. Program, bizim okulun konferans salonunda yapılacaktı. Programa, ilçede bulunan bütün öğretmenler katılacaktı. Bir nevi kendimiz çalıp kendimiz oynayacaktık.

Edebiyat öğretmeni olmam biraz da ses tonumdan bana günün mana ve önemine münasip bir şiir okuma görevi vermişlerdi. Kimi fıkra, kimi hatıra anlatacak, kimi şarkı kimi türkü söyleyecekti. Bundan başka bir başka edebiyat öğretmeni arkadaşa daha şiir okuma görevi verilmişti.

Bu muhterem arkadaş, aynı zamanda komşum, koskoca Anadolu Lisesinin en renkli siması Mehmet Mut’tu. Biz ona soy isminden dolayı sadece ‘Mut’ diyorduk. Cümle âlem kendisini Mut diye tanıyordu. Adeta soy ismi, isminden daha meşhurdu. Mut’ta mevzu bitmezdi. Her gün bir sürprizle karşımıza çıkar ve bizi şaşırtırdı. Mut’un şairliği de vardı. Amatörce şiirler yazar, yazdığı şiirleri çeşitli vesilelerle bizimle, öğrencilerle paylaşırdı.

Program neredeyse bir ay öncesinden duyurulmuştu. Görevimi en güzel şekilde yerine getirmeliydim. Okulumun neredeyse en genç öğretmeniydim. Mahcup olmamalıydım. O zamanlar, günümüzdeki gibi internet imkânları yoktu. Bilgiye ve materyale ulaşmak bu kadar kolay değildi. Okul kütüphanesinde bir sürü kaynak taradım. Onlarca öğretmenlik konulu şiir buldum. İçlerinden, Nejat Sefercioğlu’nun “Ben Öğretmen Olmak İstiyorum” adlı uzun şiirini okumak için uygun buldum. Hala unutmuyorum. Oldukça uzun ve güzel bir şiirdir. Vakit buldukça hem okurum hem okuturum. Bizim mesleğimizi bundan daha iyi anlatan bir şiire rastlamadım.

Zaman zaman komşum Mut’un yanına gidiyor, hangi şiiri okuyacağımı söylüyordum. Mut’ta ricam, mükerrer almasın, aynı şiiri okumayalım, mümkünse sen de hangi şiiri okuyacağını söyle, diyordum.

Mut her zamanki gibi ser veriyor sır vermiyordu. Bir türlü hangi şiiri okuyacağını söylemiyordu. O kadar önemli değil fazla kafana takma, günü gelince okuruz bir şeyler, deyip geçiştiriyordu. Mut’un bu tavrı, bütün arkadaşlarca bilinir olmuştu.

Programda hangi şiiri okuyacaktı acaba? Hepimizi bir merak almıştı. Ne yaptıysak, ne dediysek kendisinden bir bilgi alamadık.

Program günü geldi çattı. Benim sıram Mut’tan önceydi. Kürsüye çıkıp herhangi bir ön konuşma yapmadan “Ben Öğretmen Olmak İstiyorum” şiirini büyük bir şevk ve heyecanla icra ettim. Görevimi layıkıyla yerime getirdiğime inanıyorum. Çünkü coşkuyla alkışlanmıştım.

Bundan bir zaman sonra sıra Mut’a gelmişti. Mut, ismi söylenince, yerinden kalktı, aheste aheste kürsüye yöneldi. Takım elbisesinin iç cebinden dörde katlanmış bir kâğıt çıkardı. İtina ile açarak önüne koydu. Birde meçhul şiirini okumadan önce hiç unutamadığım konuşmasını yaptı:

“Bu görev bana verilince fazla bir araştırma yapmadım. Hiç de endişelenmedim. Ben başkaları gibi başkalarının yazdığı şiirleri okumak istemedim. Dün akşam şöyle bir düşündüm ve şimdi sizlere okuyacağım dörtlüğü kaleme aldım. Şimdi sizlere kendi yazdığım dörtlüğü okuyacağım”.

Ardından şimdilerde hatırlayamadığım meşhur dörtlüğü okudu. Ne de olsa şairdi. Keşke Seyfi Bey gibi bu dörtlüğü not etseydim. Bu da benim kusurum.

Neticede Mut bir dörtlükle beni bastırmıştı. Çünkü bir başkasının şiirini okuyan benden başkası değildi. Bir araya geldikçe şiir okuma mevzusunu hasretle yâd ederiz. Olaya vakıf olan arkadaşlar “sen şiirde şair Mut’la âşık atamazsın” diyerek şahsıma takılmadan edemezler.

Bilmiyorum Mut hala dörtlük yazmaya devam ediyor mu?

QOSHE - MUT’UN DÖRTLÜĞÜ - Selim Eroğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

MUT’UN DÖRTLÜĞÜ

24 0
30.11.2023

Mesleğimin ilk yıllarıydı. Yatılı okulda çalışıyordum. Görev yaptığım yerin en önemli okuluydu bu. Yine bir Öğretmenler Günü gelip çatmıştı.

İlçe Tertip Komitesi bir öğretmenler günü programı düzenlemişti. Program, bizim okulun konferans salonunda yapılacaktı. Programa, ilçede bulunan bütün öğretmenler katılacaktı. Bir nevi kendimiz çalıp kendimiz oynayacaktık.

Edebiyat öğretmeni olmam biraz da ses tonumdan bana günün mana ve önemine münasip bir şiir okuma görevi vermişlerdi. Kimi fıkra, kimi hatıra anlatacak, kimi şarkı kimi türkü söyleyecekti. Bundan başka bir başka edebiyat öğretmeni arkadaşa daha şiir okuma görevi verilmişti.

Bu muhterem arkadaş, aynı zamanda komşum, koskoca Anadolu Lisesinin en renkli siması Mehmet Mut’tu. Biz ona soy isminden dolayı sadece ‘Mut’ diyorduk. Cümle âlem kendisini Mut diye tanıyordu. Adeta soy ismi, isminden daha meşhurdu. Mut’ta mevzu bitmezdi. Her gün bir sürprizle karşımıza çıkar ve bizi şaşırtırdı. Mut’un şairliği de vardı. Amatörce şiirler yazar, yazdığı şiirleri çeşitli vesilelerle bizimle, öğrencilerle paylaşırdı.

Program neredeyse bir ay öncesinden duyurulmuştu. Görevimi en güzel şekilde yerine getirmeliydim. Okulumun neredeyse en........

© Terme Bilgi Gazetesi


Get it on Google Play