"ÇERNOBİL DUASI"NDA, ANLATI KAHRAMANLARININ FELAKET KARŞISINDAKİ GERÇEK/GERÇEKÜSTÜ TUTUMLARI"
“ÇERNOBİL DUASI”NDA, ANLATI KAHRAMANLARININ FELAKET KARŞISINDAKİ GERÇEK/GERÇEKÜSTÜ TUTUMLARI”
Prof.Dr.Ayşe İlker
ÖZET
2015 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü alan Svetlena Aleksiyeviç, 26 Nisan 1986 yılında Çernobil Nükleer Santralinin reaktöründe meydana gelen patlamanın yaşamsal ve toplumsal sonuçlarını, facianın birinci el tanıklarının anlatımlarıyla dünyaya duyurmaya çalışmıştır. Patlamanın olduğu gün, dört reaktör aktif durumdadır. İki reaktörün de inşası sürmektedir. 25 Nisan 1986’da dördüncü reaktör bakıma alınır. Mühendis ve teknisyenler, güç kesintisine karşı önlem almak amacıyla bir deneye başlar. Deney, gece 23.00’da başlar ve 26 Nisan gecesi 01.23’de gerçekleşmek üzere düğmeye basılır. Bu, nükleer felaketin başlangıcı olur. On milyon nüfuslu Belarus’ta patlamadan sonra 485 köy ve kasaba yok olur. Her beş Belaruslu’dan biri radyasyon kontaminasyonu olan bölgede hayatını sürdürmektedir. Bu, 2 milyon 100 bin insana tekabül etmektedir ve bunların 700 bini çocuktur.Yazar Çernobil Duası’nda, Ukrayna’nın kuzey bölgesinde, Kiev yakınlarındaki Çernobil üssünde görevli olarak çalışan mühendis, teknisyen, işçi, eğitmen ve bunların aileleri ile başka alanlarda çalışan pek çok kişiyle yüz yüze röportajlar yapmış ve bunları “anlatı” tekniğiyle edebî bir verime dönüştürmüştür. Anlatılarda, anlatı kahramanlarının karşı karşıya kaldıkları felaketi yorumlama biçimleri, hayatlarının birdenbire değişmesi üzerine düşünceleri, kendilerinin çektiği bedensel acı ve tükenişlerin yanında aile bireylerinin, çocuklarının ve eşlerinin tükenişleri karşısındaki tarifsiz ve umutsuz bekleyişleri 1.teklik kişi anlatımıyla verilmektedir. Bir dram ve belki de dram ötesi bir ağırlığın yükünü taşıyan bu anlatılarda, anlatı kahramanlarının bazen felaketi “gerçek sınırları içinde kabullendikleri” bazen de “gerçeküstü” bir söylem çizgisine yaklaşarak, kendilerini rüyalarında ve hayallerinde yaşıyor zannetmeleri, radyasyon felaketinin insan tutumlarında meydan getirdiği en önemli değişikliktir. Anlatılarda, başta Sosyalist sistem olmak üzere teknolojiden kültürel alanlara, gündelik hayattan resmî alanlara kadar; basit ve sıradan olanlardan sanatsal ve estetik olanlara kadar her şey hakkında sorgulamalar ve fikir yürütmeler gelir karşımıza. Bu da 20. yüzyılın en büyük felaketi karşısında kalan bir toplumun, felaketin en ağır yükünü çeken bireyleri tarafından hayat bilançosunun çıkarılmış olduğunu gösterir.
Makalede, “tutum” ( (attitude) kavramının sosyal psikolojideki anlamı üzerinde durulacak ve anlatı kahramanlarının “gerçeküstü” tutumlarının, felaketten sonraki yaşamlarını katlanabilir hale getiren bir araç olduğu anlatılacaktır.
Anahtar Kelimeler: “Çernobil Duası”, anlatı, tutum, gerçek-gerçeküstü
Bu yazıda, edebî/yazınsal türlerde çok sık kullanılmayan iki kavram kullanıldı: Nehir anlatı ve anlatıcı kahraman. Bundan önce, uzun söyleşiler için “nehir söyleşi” kavramı kullanılmıştı. Oktay Sinanoğlu, Halil İnalcık ve Pınar Kür’ün hayatları üzerine yapılan söyleşiler ve başka aydın ve sanatçılarla soru-cevap biçiminde yapılan sohbetler, yayımlanırken bu şekilde adlandırılmıştı. Svetlana Aleksiyeviç’in üzerinde çalıştığım ve birincisini bu makale için incelediğim iki kitabına “nehir anlatı” dememin sebebi, yazarın bir gazeteci kimliğiyle çok kişiyle, aynı olay örgülerini ele almasıdır. Aynı suyun içinde yüzen binlerce balık veya aynı suda yıkanmış yüzlerce insan gibi, aynı felakete maruz kalmış yüzlerce insanın bakış açısından, acısından akıtılan bir yazı nehri. “Anlatıcı kahraman” ise, bir romancı ve veya hikayecinin yarattığı kahraman değil, olayların tam içinden çıkmış, gerçek kahramanlardır. Aleksiyeviç, Çernobil Duası ve İkinci El Zaman’da, kahramanların anlattıkları üzerine inşa ettiği bir türle karşımıza çıkar. Bu sebeple her iki kitapta da olayların kahramanları, anlatanlar olduğu için “anlatıcı kahraman” kavramını kullanmayı uygun buldum. Çernobil Duası’nda, Çernobil faciasının kurbanları, birer anlatıcı kahramandır. Faciaya tanık olarak hayatta kalabilmiş ve zor koşullarda da olsa hayatlarını sürdürebilmişlerse Aleksiyeviç onlardan, gördüklerini ve yaşadıklarını anlatmalarını istemiştir. Bu sebeple, onlar artık birer “anlatıcı kahraman”dır. Şöyle de söylenebilir: Olayların tam içinde bulunmuş kahramanlar. Çernobil Duası’na geçmeden önce Aleksiyeviç ile ilgili bazı bilgiler vermek gerekmektedir: Svetlana Aleksiyeviç, bir gazetecidir.1986’da meydana gelen felaketin tanıkları ve kurbanlarıyla görüşmüş ve bunları haber yapmıştır. Gördükleri ve anlatılanlar karşısında öylesine dehşete düşmüştür ki yaşananların bütün dünyada bilinmesi gerekliliğini düşündüğü için, Çernobil faciasının değişik yollarla bir şekilde içinde bulunmuş veya kısa bir süre sonra facia sürecine dahil olmuş kişileriyle uzun süren görüşmeler yapmış, bunları kayda almış ve daha sonra anlatılanları edebî bir biçime dönüştürerek yukarıda açıkladığım üzere “nehir anlatı” diyebileceğimiz türle okuyucuların karşısına çıkmıştır. Svetlana Aleksiyeviç, bu türü ilk olarak 2015 Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığı yukarıda adını andığım “Kızıl İnsanın Sonu” kitabıyla oluşturmuştur. Aleksiyeviç “non-fiction” bir yazar olarak da tanımlanmaktadır. 21 belgesel metin hazırlamış, üç tiyatro oyununun senaryosunu yazmıştır. Aleksiyeviç, kendisi hakkında “Tarihî olaylardan çok insanî duyguları kayıt altına alan bir kalem” tanımlaması yapmaktadır ((NTV, 9 Ekim 2015 Cuma). Ukrayna’nın Stanislav /Ivano Frankivsk şehrinde 31 Mayıs 1948’de Belaruslu bir baba ve Ukraynalı bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Belarus Devlet Üniversitesi Gazetecilik bölümünden 1972’de mezun olmuştur. Bir müddet yerel gazetelerde çalıştıktan sonra Minsk’te yayımlanan “Neman” isimli edebiyat dergisinin muhabiri olmuş, II. Dünya Savaşı, Sovyet-Afgan Savaşı, Çernobil Faciası, SSCB’nin dağılması gibi dramatik olayların içinde yaşamış, bu olaylara tanık olmuş kişilerle röportajlar yapmıştır. Bu röportajlarının sebebi ve kitaplarının izleği hakkında şu açıklamayı yapmaktadır:
SSCB dönemine ve sonrasına dönüp baktığımızda, tarihimizin koca bir mezar ve büyük bir kan banyosundan ibaret olduğunu görürüz. Kurbanlarla cellatlar arasındaki tükenmek bilmez diyalogları duyarız. Sürekli olarak karşımıza aynı lanetli sorunsallar çıkar: Ne yapmalı, suçlu kim? Devrim, toplama kampları, II. Dünya Savaşı, Sovyet-Afgan Savaşı sırasında halktan gizlenen gerçekler, büyük bir imparatorluğun çöküşü, devasa ölçekte bir sosyalist ütopyanın paramparça dağılması, yeni ortaya çıkan evrensel problemler, Çernobil faciası vs. Bunlar, Dünya üstündeki tüm insanların cevaplaması gereken sorulardır ki, tümü bizim kendi gerçek tarihimizdir. İşte tüm bu cehennemden çıkma soru ve sorunlar, benim kitaplarımın izleğini oluştururlar.“Gözlemler, nüanslar, ayrıntılar için insan yaşamı araştırıyorum. İlgi alanım ne hayatın kendisi, ne savaş, ne Çernobil ne de intihar. Beni asıl ilgilendiren insanoğluna neler olduğu, çağımızda bize neler olduğu. İnsan nasıl eyleyip nasıl tepki veriyor? Özünde insanın ne kadarı biyolojik özelliklerden, ne kadarı çağın getirdiklerinden, ne kadarı kendisinden oluşuyor?Yıllarca gerçek yaşama olası en yakın yolu bulmak için yazma biçimlerini araştırdım. Tıpkı bir mıknatıs gibi beni kendine çeken gerçeklik, bana işkence ediyor, uyuşturuyor. Gerçekliği yakalayıp kağıda dökmek istiyorum. İşte bu yüzden insan seslerini ve itiraflarını, tanıklık edenlerin ifadelerini kullanıyorum. Ben dünyayı nasıl duyuyor ve görüyorsam öyle yazıyorum: Tek tek insanların seslerinden oluşan bir koro ve günlük ayrıntılardan bir kolaj. İşte bu şekilde aynı anda bir yazar, gazeteci, sosyolog, psikolog ve vaiz olabiliyorum." (https://www.ntv.com.tr/sanat/nobel-edebiyat)
Bu makalenin temelini oluşturan Çernobil Duası’ndaki anlatıcı kahramanlar mesleki olarak itfaiye erleri, onların eşleri, pilotlar, doktorlar, hukukçular, öğretmenler, ev........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein