menu_open
Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin süregelen hataları

17 5
09.01.2024

Diğer

09 Ocak 2024

Anayasa Mahkemesi, Şerafettin Can Atalay (3) kararıyla bir kez daha önceki yaklaşımının arkasında durdu.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi de (önceki kararlarında olduğu gibi) yine çok sayıda sorunla malul bir yaklaşım sergiledi. Anayasa Mahkemesinin kararının yine yeniden yok sayılması gerektiğine hükmetti.

İki mahkemenin kararlarını yan yana koyduğumuzda iki temel fark dikkat çekiyor.

Birinci fark, kanuni dayanakla ilgili.

Anayasa Mahkemesi kararının bir kanuni dayanağı var. Örneğin Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'a göre Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir ve "Devletin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." (md. 66). Ayrıca söz konusu Kanun'un 50'nci maddesine göre: "Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir."

Anayasa Mahkemesinin kararını beğenirsiniz veya beğenmezsiniz ama kararı kanuni dayanaktan yoksun değil. Buna karşılık, Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin, AYM kararına uymama ve onu yok sayma konusunda kanuni bir yetkisi yok. Zaten sayfalarca süren gerekçede, zorlama bir yorumla bile olsa tek bir kanuni dayanak dahi hâlâ gösterilebilmiş değil.

İkinci fark, konunun dışına çıkıp çıkmamakla ilgili.

AYM, münhasıran somut olayla sınırlı değerlendirme yapmış, konunun dışında herhangi bir belirlemeye yer vermemiş durumda. Buna karşılık Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Cumhurbaşkanının seçiminden tutun da somut olayla ilgisi olmayan diğer bazı kişilerin milletvekili olabilmesi ihtimaline kadar uzanan çok sayıda konu dışı meseleden bahsetme gereği duymuş görünüyor. (Bunu yaparken, aslında var olmayan (!) bir "Pakistan Anayasa Mahkemesi"nin* durumunu hatalı biçimde aktarıyorlar, ki bu hatalara girmiyorum bile.)

Somut olaydan sapma eğilimi, zorlama yorumunu haklı çıkarma çabasının bir uzantısı olsa gerek…

Bunun dışında, daha önceki analizlerimde de dikkat çektiğim sorunlar hâlâ devam ediyor. İdari makamların veya yasama organının siyasi tercihlerine dönük bir anlam taşıyan "yerindelik denetimi" kavramı hatalı biçimde kullanılmaya devam ediliyor.

Keza, hemen herkesin hemfikir olduğu bilinen gerçekleri ortaya koyan cümleler için akademiden kimi eserlere atıf yapılması sorunu (bu yolla metne bilimsel bir görüntü devşirme çabası) hâlâ mevcut.

Bunlarla ilgili çok sayıda yazı kaleme almıştım. Tekrar etmeyeceğim.

Fakat bu yazıda, bazı ek sorunları kaydetmek istiyorum.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, "süper temyiz mahkemesi" ve "dördüncü yargı yeri öğretisi" meseleleri bir türlü kavrayabilmiş değil. Bu iki kavramdan ilki, yani "süper temyiz mahkemesi" ("Superrevisions-Instanz"), Alman Anayasa Mahkemesinin çok eski kararlarında (örneğin bkz. meşhur "Lüth" kararı) geçer. Bunun, bizim de ilham kaynağımız olan versiyonu, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin "dördüncü yargı yeri öğretisi"........

© T24


Get it on Google Play