menu_open
Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Tövbe bozduran gelişmelere karşı "Savaş değil aş" diyebilmek

41 16
28.12.2024

Diğer

28 Aralık 2024

"Bir Yazamama Yazısı" ile, kurulduğum köşeden hikmet savurmaya (!) son verdiğimi ilan ettiğimden bu yana altı ay geçti. Bu yazı tövbesinin ya da perhizinin nedeni yazdıklarımın işe yaramadığı duygusunun yarattığı bezginlik ve anlamsızlıktı. Bilgi veren, konuları derinleştiren, okura farklı bir perspektif, farklı bir bakış açısı kazandıran uzmanlık ürünü yazılar dışında, benimkiler gibi her aşa maydanoz yazıların bir işe yaradığına inanmaz olmuştum. Yarım yüzyılı aşkın süredir yazıp yazıp da yaprak kıpırdatamamanın anlamsızlığı duygusuna kapılmıştım. Yazılar boğazıma düğümlenen çığlığı atmaya, bir de benim gibi daralan insanların öfkesini, tepkisini yansıtmaya yarıyordu olsa olsa.

Şimdi ne oldu da -hadi tövbe demeyim- yazma perhizini bozdum?

Çünkü; 85 yıllık ömrümün 65 yılı boyunca uğruna mücadele ettiğim -ettiğimiz- değerlerin umutlarımızla birlikte çiğnenmesine, çürütülmesine sessizce katlanmanın ağırlığına dayanamıyorum. Çünkü ülkem; benim ahlâki, vicdanî, insanî, siyasî açılardan asla kabul edemeyeceğim bir konuma sürüklenirken bezginliğin ya da ilerlemiş yaşımın konforuna / bahanesine sığınıp susarak suça ortak olmak istemiyorum.

Ülkeyi yönetenler, fetih rüyaları ve bölge hâkimiyeti hayalleri peşinde Türkiye'yi savaşçı, işgalci bir alt- emperyalist konumuna sürüklemeyi marifet sanırken, dünyayı yeniden dizayn etmek için dört bir yanı ateşe vermekten çekinmeyen emperyalist planların bölgedeki iş birlikçisi ve piyonu olmayı zafer sayıyorlar. İktidar ve fütuhat hırslarının ürünü yanlış siyasetleriyle Suriye'nin ve bölgenin altüst olmasındaki, milyonlarca insanın savaş alanlarında veya göç yollarında heba olmasındaki paylarını hiç düşünmeden zafer çığlıkları atıyorlar. IŞİD kalıntısı, El Nusra türevi ve de bizzat Cumhurbaşkanı'nın imzasıyla terör örgütü kabul ettikleri cihatçılarla en samimî pozları verip, "Zaten yıllardır temastaydık," diyebiliyorlar.

"Ufkumuzu 782 bin km2 ile sınırlandıramayız, Türkiye Türkiye'den daha büyüktür," diyor baş Sayın. "Millet olarak tarihimizin bize yüklediği misyonu kabul etmeliyiz," diye de ekliyor. Son zamanlarda lâfın endazesini iyice kaçırmış olan öteki Sayın, "Şam'ı nasıl fethettiysek Kudüs'ü de fethederiz," diyerek coşuyor. (Oysa o sırada İsrail Ortadoğu'yu ateşe vermekle meşgul)

Bu alıntıları hatırlatıyorum; çünkü bir yandan da Suriye'nin bağımsızlığından, toprak bütünlüğünün korunmasından, bölgede barışın sağlanmasından, Türkiye'nin yemin billah kimsenin toprağında gözü olmadığından söz edebiliyorlar. Edebiliyorlar, çünkü Osmanlıcı, fetihçi zihniyetle efsunlanan halkın en azıdan bir bölümünün bu hamaseti yutacağına güveniyorlar. İktidarlarını korumalarının ve sürdürmelerinin ellerinde kalan tek güvencesi de bu zaten.

Emevî Camii'nde namaz şovu, Şam ve Halep fatihi,-üstelik Kürtleri dize getirmiş- Erdoğan imajı, kendi tabanını pekiştirecek, savaşçı-fetihçi zihniyetin büyüsüne kapılmış kesimi de cezbedecek bir ökse kuşkusuz. Bırakın sade vatandaşı Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu bile bu zaferden kendi payını çıkarmak için her şeyi unutup da nasıl yel yeperek koşturup sine-i Erdoğan'a sığınmaya çalıştı!

Demek istediğim; kendilerini muhalefette konumlandıranların bir kesimi: özellikle de bölünme paranoyası ve Kürt fobisi ile malul şoven Türk milliyetçiliğinin etkisi altındakiler, son gelişmelerden çok da huzursuz olmayacaklar, hattâ alttan alta destekleyeceklerdir de. Buna karşılık, iktidarın öksesine tutulmak ve suç ortağı olmak istemeyenlerin şu soruyu sorup doğru cevabı kitlelere benimsetmeleri gerekir: Emevî Camii'nde namaz kılıp bölge hâkimiyeti için; egemenliğini savunuyoruz dedikleri komşu ülkenin topraklarında üsler kurarak, asker göndererek yerleşmek için; Kuzey Suriye'deki Kürt varlığını yok etmek için savaşmak Türkiye'de kimin açlığını doyuracak, kimlere dirlik düzenlik, huzur sağlayacak?

Bu sorunun doğru cevabı, asgarî ücretin neden 22 bin 104 lirada kaldığını da açıklar.

Asgarî ücretin açlık sınırının bile altında kalmasına öfke duymayan, tepki vermeyen yok. Koltuğu korumak için her şeyi göze almış olanlar geniş kitlelerdeki memnuniyetsizliği, tepkiyi bilmiyorlar mı? Biliyorlar. Ama ülkeyi felakete sürükleyecek savaşçı-fetihçi siyasetle açlık, yoksulluk, adaletsizlik........

© T24


Get it on Google Play