menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Müzik, viski, gözyaşı diyarından…

17 0
07.12.2025

Diğer

Konuk Yazar

07 Aralık 2025

Yıllar önce gitmiştim Amerika’nın güneyine, bir bankacılık toplantısı nedeniyle. Tek serbest günümde biraz dolaşmış, Georgia Üniversitesinin içinden yürürken, o sırada henüz orta öğrenimde olan kızıma mesaj atmıştım ‘bir gün okumak için ABD’ye gidersen bu okulu sakın yazma’ diye, zira okulun yolları bile bomboştu. Heyhat tahtını yapıyorsun ama bahtını yapamıyorsun. Doktorasını bu yıl bitirip Tennessee’de bir üniversitede iş bulunca bana da tekrar Güney yolları göründü.

Okul Chattanooga’da University of Sewanee. Ne biçim isimler bunlar diye düşünüyorsanız haklısınız; bir sürü sesli harfin yan yana geldiği bu isimler buraların otokton halkı Kızılderililerden kalma. Kızılderililerden eser yok ama isimleri kalmış payidar. Medeniyet bu ol(ma)sa gerek… Neyse bu küçük şehirdeki havalimanından sadece yerel uçuşlar yapıldığından 24 Ekim Cuma akşamı Atlanta’ya indim.

Hafta sonunu orada geçirmeye karar vermiştik önceden. Cumartesi sabahı kahvaltıdan sonra doğruca Dr. Martin Luther King Merkezine gittik. Dr. King’in mezarı çok sade ve güzel. Bana Gandhi’nin mezarını hatırlattı ki zaten Martin Luther King de Gandhi’nin hayranı imiş. Hem mozolenin bulunduğu göletin içinde, hem de yan duvarlarda King’den aforizmalar yer alıyor. Müze kısmında da hayatını özetleyen fotoğraflar, videolar, özel eşyaları var.

Öğleden sonra Atlanta’nın modern sanatlar müzesi Scad House’a gitmek için metro istasyonuna gittik. Tabii ki biletler sadece makinalardan alınabiliyor ve fakat hiçbiri çalışmıyor. Bizden başka da bir allahın kulu yok. Baktık gişelerden biri açık, oradan geçip metroya bindik. Ama indiğimiz duraktan çıkabilmek için biletin şart olacağı aklımıza gelmedi. Ne yapalım- biletiyle geçen birinin hemen arkasından kapıya atladık; biraz sıkıştırsa da geçmeyi başardık. Hayatımda ilk kez böyle bir şey yaptım ve ödüm patladı.

Müze güzel- Max Ernst’ten Anish Kapoor’a pek çok ünlü sanatçının eserlerini görme fırsatı bulduk. Daha önce bilmediğim Kara Walker adlı siyahi Amerikalı bir sanatçıyı tanımaktan keyif aldım. Viktor and Rolf Moda Bildirimleri (Fashion Statements) adlı ilginç sergide ise sonunda Haute Couture’ün tam olarak ne olduğunu öğrendim- efendim bir modacının bu ünvanı alabilmesi için net kriterler varmış – 1868’de bu adla kurulan moda federasyonunun kurallarına göre elbiseleri kişiye özel yapması, Paris’te en az 15 kişinin çalıştığı bir stüdyosu olması ve koleksiyonunun yılda iki kez Paris Moda Haftasında gösterilmesi gerekiyormuş! Bu kurallar hala geçerli mi bilmiyorum ama zor iş doğrusu.

Pazar sabahı yine bir önceki gün gittiğimiz kahvaltıcıya gittik. Hem kafe hem de bulunduğu mahalle güzeldi. Biraz yürüyüş yaptık. 2 katlı müstakil evlerden oluşan mahalle Halloween için kabaklarla ve korkutucu figürlerle süslenmeye başlamıştı bile. Hem sokaklarda hem de arabaların arkasında “Kadınları değil Silahları Kontrol Edin” sloganı yaygındı. Kadın olmak bu patriarkal dünyanın her tarafında zor maalesef…

Kahvaltı sonrası Sewanee’ye doğru yola koyulduk. Yaklaşık 3 saatlik yol boyunca arabayı kızım kullandığı için şahane ormanları, gölleri, nehirleri, sarp kayaları seyrede seyrede zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Yolda alışveriş yapmak için Trader Joe’s da durduk. Paket gıdalarda ne görsem beğenirsiniz- karnıyarık! Almadık ama fotosunu çektim tabii.

Üniversite şahane bir ormanın içinde, çok güzel bir kampüs. Ev de kampüs içinde. İlk hafta evde spor yapıp kitap okuyarak, dışarıda harika doğada yürüyüş yaparak geçti. Bir akşam kampüs içindeki en şık lokantaya gittik- adı Judith ve bu ismi üniversitenin ilk kadın öğrencisinden almış. Şefi oldukça ünlü bir kadınmış. Gerçekten güzeldi. Bu arada, Amerika da görmeyeli çok pahalılaşmış. 5-6 yıl içinde restoran fiyatları yüzde elliden fazla artmış. Üstelik burası taşra, kim bilir New York’ta ne kadar oldu.

İkinci hafta sonu programda Nashville var- Müzik Şehri. Biliyor musunuz Nashville’e Müzik Şehri adını kim vermiş – Kraliçe Victoria. Efendim Amerikan İç Savaşından sonra burada eski köleler ve diğer genç siyahiler için Fisk Üniversitesi kurulmuş. Bu fakir üniversiteye fon sağlamak amacıyla öğrencilerden oluşturulan Fisk Jubilee Singers adlı müzik grubu, Kuzey Amerika’yı dolaşıp okula 40.000 dolar fon sağladıktan sonra 1873’te........

© T24