menu_open
Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Milada dönüş: Bu sefer barış olur mu? Nasıl olur? (I)

19 7
30.12.2024

Diğer

30 Aralık 2024

2015 yılında yayımlanan ve geçen sene güncellenmiş 3. baskısı çıkan Milada Dönüş kitabımda geliştirdiğim ana tezlerden biri şuydu. 2011 yılından beri başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’daki ve yurtiçindeki siyasal gelişmeler sonucunda Türkiye bir milada dönüş dönemine girdi. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin temel kuruluş kodlarını biçimlendiren ve bu esnada “Kürt meselesi”[1]ni de doğuran, 1919-1926 yılları arasındaki iç ve dış koşulların[2] benzerlerinin yeniden oluştuğu bir döneme girdi. Dolayısıyla Kürt sorununu çözmek, siyasal birliğini pekiştirmek ve siyasal rejimini reforme etmek için hem bir fırsat hem de bir zorunluluk ortaya çıktı.

Ancak bu fırsat ve zorunluluğun iyi kullanılması, siyasal elitlerin bu koşulları doğru yorumlayıp hedefleri ve yöntemleri sağlam, uzun soluklu ve gerçekçi tercihler yapmasına bağlıydı. 2012-2015 dönemi “çözüm süreci”nden siyasal rejimimizdeki otoriterleşmeye ve “tek adam”laşmaya kadar birçok gelişmeyi bu açılardan yorumlamak gerekir.

Devlet Bahçeli’nin kasım ayındaki şaşırtıcı “Öcalan mecliste konuşsun” daveti, Suriye’de Esat rejiminin çökmesi ve girilen geçiş dönemi, dün Dem Parti yetkilileri Pervan Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’in İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüşmesiyle bu milada dönüşün belki de son periyoduna girdik. Bu süreçte siyasal iktidar ve Cumhur İttifakı, Türk ve Kürt tüm vatandaşlar, sivil toplum ve başta CHP olmak üzere siyasal muhalefetin varacağı tüm yargılar ve alacakları tavırlar yaşamsal önemde.

Peki bu sürecin sonucunda barış, eşitlik ve daha ümitvar ve güvenli bir Türkiye, siyasal rejim ve ekonomik sistem çıkabilir mi? Nasıl çıkar?

Bu yazı serisinde bu soruları Milada Dönüş’teki analizler temelinde tartışacağım.

Önümüzdeki süreç, geçmişin ve tarihin kölesi tartışmalar, ulus devletlere yönelik yanlış yargı ve kavramlar, maksimalist talepler ve kişisel ihtiraslar üzerinden yürümemeli. Yoksa olumlu sonuçlanması mümkün değil.

Dolayısıyla güncele gelmeden önce bu ilk yazıda bazı temel kavramları yerine oturtmaya çalışacağım.

Mustafa Kemal Atatürk ve cumhuriyeti kuran kadrolar – başta Kürtlerin statüsü, Türklük ve laiklik olmak üzere – Türkiye’yi yanlış mı kurgulamıştı?

Bu soru özellikle bir kısım siyasal İslamcılar ve Kürtler tarafından Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren sürekli gündeme getirilmiş, siyasallaşmış ve polemiğe ve dezenformasyona açık bir sorudur. Dolayısıyla sağlıklı yargılara varmak için önce kısa bir küresel ve tarihsel gezintide fayda var.

Devletleri ve ulusları insanlar yapar. Devletlerin ve ulusların elbette tarihsel kökleri ve geçmişleri vardır. Bazılarının kökleri – buna Türkiye de dahil – diğerlerinden daha derin ve köklüdür. Ama buna rağmen modern devletler ve uluslar son iki, bilemediniz üç yüzyılın birer ürünüdür. Yani “modern” tüzel kişiliklerdir. Kurulurken seçici olarak bazı olası tarihsel köklerini kendilerine dayanak almış diğerlerini yok saymışlardır. Bu onları gerçek dışı veya hayali yapmaz. Sadece devletler ve milletler değil insanlığın kurduğu tüm yapılar böyledir. Zaten tarihsel kök dediğimiz şeyler de tarihin geçmiş bir döneminde “yeni” şeylerdi ve onlar da o zamanki “eski”yi seçici olarak kullanmış, kendilerinden önceki bazı kökleri dışlamıştı.

Öte yandan mevcut devlet ve uluslar[3] sağlamlık ve devamlılık açısından büyük çeşitlilik gösterir. Tayvan yasal anlamda BM üyesi ülkelerin ekseriyetince bağımsız bir devlet olarak tanınmamaktadır ama fiili olarak resmi üye olan Somali’den çok daha güçlü ve bağımsız bir ülkedir. Kuruluş dönemlerinde yapılan siyasal tercihler, inşa edilen sınırlar, kurumlar ve kimlikler bu neticelerde önemli rol oynar.

Devletler ve uluslar belli bir tarihsel andaki iç ve dış maddi koşulların, fikirlerin, duyguların ve iradi siyasal tercihlerin bir araya gelmesiyle doğar. Sınırları, kimlikleri, temel parametreleri ve hatta siyasal rejimleri bu esnada ve bu harmandan şekillenir. Bu sentezde iç ve dış dengeleri iyi kuran, kimlik, duygu ve maddi koşullar arasındaki harmoniyi gerçekçi ve akılcı şekilde inşa eden devletler ve uluslar kalıcı olur. Bunu yapamayanlar geçici ve zayıf olur.

Bunun yanı sıra her ulus devletin kuruluşu, ulus devletlerin doğası gereği sancılı bir süreçtir. Çünkü var olanı yıkan ve zorla yeni bir şey inşa eden süreçlerdir. Ve bu süreci görece pürüzsüz, demokratik ve adaletli yaşayan örnekler olmakla beraber, sancısız yaşayan örnek yoktur. Öncesinde var olan kurum, kimlik ve kültürleri yüzde yüz adil ve eşit kapsayan ve temsil eden hiçbir ulus devlet kuruluş süreci bulmak mümkün değildir. İsveç’te Samiler, Fransa’da Breton’lar, Kanada’da yerliler, Fas’ta Berberiler, ABD’de yerliler ve siyahlar kuruluş sürecinde – fiziksel, kültürel ve/veya siyasal anlamda -- dışlanmış, ezilmiş ve yok sayılmıştır. Söz konusu olan sadece etnik, dini ve kültürel gruplar da değildir. Endonezya’nın temelinde komünistlere uygulanan soykırım yatar.

Eğer ABD’nin kuruluşunda siyahlar ve yerliler eşit temsil olsaydı büyük ihtimalle bugün ABD diye bir devlet olmayacaktı. Çünkü o zamanın maddi ve ideolojik koşullarında ekonomisi ayrımcılığa ve köleliğe dayalı olan güneyliler bu siyasal birliğe muhtemelen[4] razı olmazlardı. Keza tüm varlığı yerlilerin kamusal topraklarına çökmeye ve genişlemeye dayalı olan Avrupa kökenliler yerlilerin eşit ve özgür temsil edildiği bir devlete razı olmayacaklardı.

Ama gerçek şu ki ABD, dünyanın süper gücü olan bir ulus devlet[5] haline gelmiştir ve varlığı devam etmektedir. Buna karşılık Lübnan, daha en baştan, resmi olarak tanınan 18 mezhepsel grubun ve üç temel topluluğun – Sünniler, Şiiler ve Maruni Hristiyanlar -- “adil” temsiline dayalı olarak kurulmuştur. Ama temel parametreleri yukarıda bahsettiğim iç ve dış dengelerle uyumlu olmadığı için tarihi boyunca zayıf bir ulus devlet oldu. İç savaşlar, dış işgaller ve istikrarsızlıkla mücadele etti ve etmeye devam ediyor.

Bundan baskıya ve inkâra dayalı devletler daha başarılı sonucu da hiçbir........

© T24


Get it on Google Play