menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ulusal müzik

25 6
21.12.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

21 Aralık 2025

Atatürk Halkevi'nde konser izlerken

2013 yılında Gezi olaylarının içindeydim. Her görüşten insan tanıdım, sohbet ettim. Ülkede müthiş bir birlik duygusu vardı o günlerde. Bana göre bu millî bir mücadeleydi, Atatürk'ün Gençliğe Hitabe'sinde bahsettiği koşullara karşı birleşmiştik. Ancak oradaki bazı insanların milliyetçilikten uzak olduklarını, benim gibilere "ulusalcı" dediklerini ve milliyetçiliği bir tür ayrımcılık, kafatasçılık olarak algıladıklarını gördüm. Bu yazıyı onlar için yazıyorum. Dilerim kendilerine ulaşır.

Milliyetçilik ayrımcılık değil, tam tersine birleştiriciliktir, hümanizmdir. Sağlıklı milliyetçilikten söz ediyorum. Ben, “Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” diyen Atatürk'ün yolunda bir Türk milliyetçisiyim. Benim için ülkemde yaşayan her kökenden insan eşittir, eşit haklara sahiptir. Türk, Kürt, Laz ayrımı yapmam. Dahası, benim için dünyanın tüm insanları eşittir. "Bir Türk 10 askere bedel" falan değildir. Türk, Çinli, Maltalı eşittir. Hatta bunu daha da öteye götürerek, tüm canlıların eşit değerde olduklarını savunurum. Hiç kimsenin başka birini hor görmeye, kendisini diğerinden üstün görmeye hakkı yoktur.

Şimdi diyeceksiniz ki "bu nasıl milliyetçilik?"

En baştan alalım. Bundan milyonlarca yıl önce evren tek bir kütleydi. Patladı, parçaları her yöne saçıldı. Bu saçılan parçalardan birisinden Dünya meydana geldi. Dünyada hayat ortaya çıktı. Önce tek hücreli canlılar ortaya çıktı, sonra biz dahil tüm canlılar onlardan evrildi. Bu tabloya göre tüm insanlar, hatta tüm canlılar, hatta canlı cansız var olan her şey kardeştir, çünkü aynı kökten geliyoruz. "Biz" ve "onlar" şeklinde yapabileceğimiz bütün ayrımlar aslında herkesi ve her şeyi kapsayan devasa bir "BİZ"in içerisindeki uzak ve yakın akrabalık derecelerinden ibarettir. Başka türlü düşünmek bilimi reddetmek olur.

Tamam, ne güzel! O halde kardeş kardeşe el ele tutuşup türküler söyleyelim, çiçekler ekelim:) "Türk" kelimesini ağıza almayalım, hepimiz "insan" olalım yeter... Yeter mi acaba? Deneyin bakalım, yapabiliyor musunuz? Yapamıyoruz, ne yazık ki. Çünkü "kardeşim" diye elini tuttuğumuz adam bizi sırtımızdan bıçaklıyor. Zira o kardeş olduğumuzun bilincinde değil.

Bu durumda ne yapmak lazım?

Herkesin kardeş olduğumuzu anlaması için çalışmamız lazım. Nasıl yapılır böyle bir çalışma? Silahsızlanmaya ne dersiniz? Tüm savunma mekanizmalarımızı devre dışı bırakıp kardeşlerimizi buyur edelim mi? Sınırları kaldıralım, pasaportları kaldıralım, orduyu lağvedelim, elimizdeki tüm kaynakları herkesle sınırsız paylaşalım, bizim bir ihtiyacımız olduğunda da diğer kardeşlerimizden rica edelim:)

Keşke yapabilsek! Ama sonuç ne olur, biliyorsunuz. Suistimal ediliriz. Sömürülür, yutulur, yok ediliriz, kardeşlik bilinci olmayan kardeşlerimiz tarafından.

Peki ne yapalım? “Biz” ve “ötekiler” olarak binbir kampa bölünüp her yanımızı zırh ve silahla mı kaplayalım? "Kahrolsun ötekiler!" mi diyelim? Yo. O şekilde de asla kardeşliğin herkesçe idrak edileceği bir dünyanın yolunu döşeyemeyiz.

Bir orta yol lazım. O orta yol, Atatürk milliyetçiliğidir. Bu yol şöyle çalışır:

1- Önce çok dikkatli tarihsel ve sosyolojik incelemelerden sonra yaratılabilecek olan en güçlü, en az sorunlu “biz” kümesi tespit edilir ve yaratılır.

2- Sonra bu kümenin sorunları en aza indirilmeye çalışılır, kümeyi bir arada tutacak değerler vurgulanır ve güçlendirilir, olabildiğince herkesin bu kümeye “biz” demesi sağlanır ("Ne mutlu Türküm diyene"). Bu "biz" her yönüyle güçlendirilir ki dışarıya karşı güçlü duralım, sömürülmeyelim.

3- Ondan sonra “diğerleri”ne “hey, gelin, birlikte de bir şeyler yapalım. Biz kardeşiz!” denir.

Atatürk bunu yapmıştır. Birinci aşamada tespit ettiği, bir arada tutulabilir en gerçekçi “biz” kümesini misak-ı millî sınırları içinde yaşayan, TC vatandaşı olan herkes şeklinde belirlemiştir. Bu biz’in ortak adı “Türk”tür; vatandaşların etnik kökeni ve diğer alt kimlikleri ne olursa olsun. Bu kümenin seçilmesinin, daha kapsayıcı olmamasının tek sebebi uygulanabilirliktir. Bunun dışında bir ideolojiye dayanmaz. Tarihsel ve bilimsel verilere dayalı bir seçimdir bu. Enver Paşa gibilerin peşinden gittiği, tüm Türkî halkların birliği (Pan Türkizm veya Turancılık) veya bazı İslamcıların hayalini kurduğu tüm Müslüman halkların birliği (Pan İslamizm veya Ümmetçilik) gibi oluşumların haddinden fazla sorunlu olacağını, bir arada tutulamayacağını görmüştür Atatürk. Aynı şekilde Türkiye’yi Ermenistan, Kürdistan, Lazistan vb daha küçük kümelere bölmenin de daha kolay sömürülebilir alanlar yaratacak, tehlikeli bir yol olduğunu görmüştür.

Yanlış anlamayalım: Atatürk Türkiye’nin sorunsuz bir birlik olmayacağını biliyordu, içinde barındırdığı unsurların farkındaydı. Burada mesele sorunsuz bir "biz" yaratmak değil -bu imkansız-, minimum sorunla yol alabilecek "biz"i kurmak.

İkinci aşama, yani bu kümenin kardeşlik bilinci gelişmemiş olan güçlere karşı -bize saldıran Batılı devletlere karşı- güçlendirilmesi, bazı tedbirleri ve uygulamaları gerektirir: hepimizin adı bir olacak: “Türk”, hepimizin dili bir olacak: “Türkçe”, eğitim sistemi bir olacak ve kültür bir olacak. Hepimizin Türk olarak ortak değerleri ve kültürel varlıkları olacak. Aynı yere ve aynı şeylere ait hissetmemiz gerek.

Demiyorum ki yegane kimliğimiz Türklük olmak zorunda. Hayır. Binbir çeşit alt ve üst kimliğimiz, aidiyetimiz olabilir. Hepimiz halihazırda birbiriyle kesişen ve kesişmeyen binbir kümeye aitiz. Aynı anda hem Ermeni, hem Türk, hem Akdenizli, hem Orta Doğulu, hem Frankofon, hem dünya vatandaşı, hem Budist, hem çevreci, hem de Japon Kültür Derneği üyesi olmak mümkün. Milliyetçilik söz konusu olduğunda, önemli olan Türklüğümüzü bir ırkçılık ve saldırı aracı olarak değil, bir birleşme ve savunma aracı olarak sahiplenmek.

Neden? Çünkü "böl ve yönet" diye bir yöntem var. Türkiye'nin düşmanları büyük ve güçlü devletler. Onlar oyunun kurallarını bildikleri için kendileri olabildiğince bütünleşik duruyor, ancak bize tersini dayatıyorlar. Aramıza casuslar sokuyor, iç işlerimize karışıyor, eğitim sistemimizi çökertiyor, cahiller ordusu yaratıyor, cehaletten yararlanarak kafalarımızı karıştırıyor, bu yolla etnik kimliklerimizi millî kimliğimizin önüne geçirerek bizi bölmeye çalışıyorlar. Çünkü parçalanırsak her bir parçamızı dışarıdan yönetmek ve sömürmek daha kolay olacak.

Tarih bilen bunu apaçık görür. Milliyetçiliği ancak tarihi doğru dürüst okumayan reddedebilir. Anlatabiliyor muyum, sevgili kardeşim? Yoksa benim senin kökeninle, aidiyetinle hiç bir problemim yok. Kendimi senden üstün görmüyorum. Piyano öğretmenlerimden Namık Sultanov'un kulakları çınlasın, "araçlarla amaçları karıştırmamak lazım" derdi. Milliyetçilik bir amaç değil, araçtır. Amaç "en büyük biziz!" demek değil, "biz"i tehlikelere karşı güçlü kılmaktır. O tehlike ortadan kalkacak olsa milliyetçiliğe de gerek kalmaz dünyada.

Atatürk Nutuk'ta "...bütün insanlığın tecrübe, malumat ve düşüncede yükselmesi ve olgunlaşması; Hıristiyanlıktan, Müslümanlıktan, Budizmden vazgeçerek basitleştirilmiş ve herkes için anlaşılacak hale konulmuş dünya çapında saf ve lekesiz bir dinin kurulması... [ve] bir 'dünya çapında birleşik hükümet' tahayyülünün tatlı olduğunu inkar edecek değiliz." der; ancak tarihe ve insanlığın durumuna işaret ederek böyle bir projenin şu anda pratikte mümkün olmadığını savunur; bununla birlikte, uygun şartlar oluşunca, karşılıklı çıkarlar doğrultusunda milletler arası çeşitli ittifakların ve birliklerin kurulabileceğinden söz eder. "Yurtta sulh, cihanda sulh" diyen adamın niyeti "Türk"ü izole edip "diğerleri"ne gol attırmak değil, "Türk"ü güçlendirerek korumak -daha doğrusu, kendi kendimizi koruyabilecek araçları bize sağlamak- ve onu diğer güçlü milletlerin yanında eşit bir yere koymaktır, kardeş gibi.

Nitekim bunu başarmıştır. Bizi bölmek için birileri çok çalışıyor, bir sürü kafa karıştırıyor, zarar da veriyor; bir sürü sorunumuz var, ancak halen bir arada duruyoruz. Üçüncü aşamaya daha Atatürk zamanında geldik. Üçüncü aşama, Kurtuluş Savaşı bittikten ve memleket kalkınmaya başladıktan sonra Atatürk'ün Avrupa gezisine gönderdiği Seyyar Sergi'dir, bizi işgale yeltenen İngiltere'nin kralının yenildikten yıllar sonra Türkiye'yi ziyaret edip........

© T24