Labirent, dünya tarihinin kanlı ve kısa özeti
Diğer
T24 Haftalık Yazarı
06 Ekim 2024
“Hiçbir yararı olmayacağını bile bile insan kalmanın çok önemli olduğunu düşünüyorsan, onları yendin demektir.”
-George Orwell
Bir yerde rast gele bir tweet okumuştum, şöyle diyordu, kendini Rabbine teslim olmuş sanarak özgüven patlaması yaşayan ve Amin Maalouf’un son kitabında dediği gibi “kibirli, bencil ve aklı küçümseyip eşitsizliği besleyen köhne bir ideoloji” ile kişi, “Ben matematiğe inanmıyorum. Rızka ve nasibe inanıyorum.” Ne yani rızık ve nasip de bir matematik değil mi? Onlar batini bir şekilde daimi mi? Yoksa her şey sadece insanın Tanrı’dan üstün bir iradesi varmış gibi çabasına bırakılmamış mıydı? Âdem dünyaya indiğinde, “fırlatılıp atıldı” demeyeceğim yine de, bir aslanın bir ceylanı parçaladığını görmüş. Demek ki, hayvanlar dünyada insandan evvelce varmış, fakat dünya neredeyse hiç tahrip olmamış ve yıkılmamış. Bir filin bile kırdığı dallar kırıldıkları yerlerden yeniden filizlenmiş. Yani öyleyse insan, ait olmadığı bu yere gerçekten de matematik ve mantık dışı bir sürgüne gibi mi gelmiş?
“Âdem, aslanı ceylanı parçalarken gördüğünde, karnını nasıl doyurması gerektiğini mi yoksa insan türünün dünyayı tahribata nasıl katkı sağlaması gerektiğini mi öğrenmiş?” gibi soruların yanıtları Amin Maalouf’un “Labirent / Batı ve Hasımları” adlı kitabında. O inanılmaz matematik de orada. “Fakat bu matematik kimin matematiği?” sorusunun yanıtı da… İlk sürgün, ilk hamle, doğmakla başlıyor elbette, sonra kıta kıta saçılan insanlar arasında kopuşların, itilişlerin, terk edişlerin, yok edişlerin bir sonucu olarak sürüp gidiyor, nesil devir değişse de bu değişmiyor. Kavimler göçü biçim değiştirmiş, sürüyor. İnsan bugün sadece biraz daha sıhhî koşullarda ölüyor. Her dönemde dile gelen “dünyanın önündeki tehlike” cümlesinin doğrusu, “dünyanın içindeki tehlike” diye düzeltilmeli bu nedenle. Yani insanın kendisi… “Kâinat” denen boşluk denizinde dünyayı bir taraftan öbür tarafa batırıp çıkaran insanların fikirsel değişimlerinin bir sonucu olan kutuplaşması kadar durdurulamaz bir hale gelen düzensiz göç biçimleri de aynı zamanda. Yani “tarih”in yazıla gelişi gidişatının da habercisi tabii. Çok bilinmeyenli bir denklem gibi görünse de, bunlar da bu matematiğin bir parçası. Dengeyi bozmadan dengede duramayanların dünyası… Bu dünya, “tarih”in üzerine onun dayandığı, bir zamanlar yaşadığı belgelenmiş tanıklar, kaynak ve gerçek kişilere dayanan kaynaklar dışında büyük oranda sözlü ve kaynağı belirsiz mitolojiye sırtını dayamış bir süreçten ibaret olmasının yarattığı bir düzenle kaim olan, parmağına bir halka takınca kendini Süleyman sanıp gücü ellerine geçirmeye çalışanların dünyası… Amin Maalouf da bu düzenle insanı ipe, kurşuna dizen bu düzene karşı yazan birisi.
Maalouf, “Labirent” kitabındaki ithaf kısmında şöyle diyor, “1921’de Mısır’da doğup 2021’de Fransa’da vefat eden anneme.” Maalouf, bu ithafla “hem Batı’nın hem Doğu’nun bir parçası” olduğunu mu ima ediyor, yoksa sürgün, kaçış, kopuş, insan dalgalarının insanı bir başka kıyıya çarparcasına vuruşundan mı söz ediyor? Bütün kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da nerede doğduğun gerçeği, kim olduğun ve kim olarak öldüğün yer kadar önemli bir hale geliyor. Bunu belirleyen bu çünkü… Maalouf, kendisine muhalif mecraların yorumladığı gibi “Batılı” ya da “Doğulu” bir imajla hareket etmiyor. Maalouf hakkında bir şeyler söylerken ya da yazarken, yazarın külliyatına hâkim olmak kadar doğduğu toplumun yapısına, diline, kültürüne de hâkim olmak gerekiyor. Birçokları Doğu’yu oldum olası çok ilkel hayal etmişlerdir, oysa Doğu bir zamanlar bir ışık bahçesiydi. Maalouf’un ilk hızlı çıkışı da olan ve Türkiye’de ilk kez 1997’de Ali Berktay’ın çevirisiyle yayınlanan “Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri”nde de kullandığı teknik ve yaklaşım, dil ve kültürle ortaya çıkan toplumsal kimliğin Tarih içindeki biçimlenişi olmuştu. Türkiye’de nitekim böyle bir kitap yazarsanız, kendinizi gömersiniz, çünkü zaten yazamazsınız. O ışık bahçesinin karanlığa gömülüşünün nasıl gerçekleştiğini yazarken, Haçlı Seferleri’nin galibi olmalarına rağmen bilimsel, siyasi, ekonomik ve kültürel olarak Arapların neden içlerine kapandıklarını ve hızlı bir gerileme dönemine........
© T24
visit website