Eskisi gibi olmasa da televizyon hâlâ en yaygın eğlence ve vakit geçirme aracı. Çoğumuz günlük sıkıntılarından sıyrılmak veya kafa dağıtmak için televizyon karşısına geçip bir şeyler izliyoruz. Normal olarak bunları seyrederken illa bilgi alma, öğrenme gibi kaygılarımız olmuyor.

Filmlerin ve televizyon dizilerinin mutlaka seyircileri eğitmesi veya örnek olması gerektiği fikrine kesinlikle katılmıyorum. Seyredilen her şey bütünüyle eğitici ve öğretici olmak zorunda değildir. Bunların öncelikle bir eğlence formu olduğunu ve yoğun bir günün ardından insanların rahatlamalarına ve gerçeklikten kaçmalarına yardımcı olmak için tasarlandığını unutmamalıyız.

Hazar Ergüçlü'nün "İnci Taneleri" dizisinde canlandırdığı Dilber karakteri, özellikle dansıyla sosyal medyada yayınlandığı andan itibaren büyük ilgi gördü ve fenomen haline geldi. "İnci Taneleri" genç ve güzel bir pavyon çalışanı olan Dilber ile hapisten çıkmış bir öğretmen olan Azem’in hikayesi.
‘Dilber’ karakterinin renkli ve gösterişli elbiseleri, özellikle de dansları sosyal medyada inanılmaz bir hızla popüler oldu. Akabinde dizi çok beğenilip geniş bir izleyici kitlesine ulaşmayı başardı. Hatta Dilber dansı kursları bile açıldı. Hemen ardından dizi, gençlere pavyon hayatını özendirdiği iddialarıyla eleştiri yağmuruna tutuldu.

Oysa sinema tarihi bu ve buna benzer hikayelerle doludur. Kadınların konsomatrislik yaptığı, pavyonda şarkı söylediği, geneleve düştüğü bir sürü Yeşilçam film var. Aynı şekilde dünya sinemasında da bu tür filmler yaygın.

Hepimizin bildiği baş rollerini Richard Gere ile Julia Roberts'ın oynadığı "Pretty Woman" (Özel Bir Kadın) filminde zengin bir iş adamı ile geçimini fahişelik yaparak sağlayan genç bir kadının aşk hikayesini anlatılır. Bu film hâlâ romantik komedi türünün en sevilen filmlerinden biri olarak kabul edilir. Gerçek dünyada yaşanılan hikayelerin benzerlerini ekranda görmek neden bazılarını bu kadar rahatsız ediyor? Pavyonlar hakkında dizi yapılmasın, tarikatlar hakkında dizi yapılmasın, tacizler hakkında dizi yapılmasın...

Maalesef gerçek hayatta hep iyiler kazanmıyor. Polisler, katili her zaman yakalayamıyor. Pavyonlar, pavyonda çalışanlar veya zorla çalıştırılanlar hep vardı ve bu hikayeler anlatılmayınca yok olmayacaklar.

Ahlak bekçiliği yapanlar Dilber’in dansına kafayı takacağına dizinin verdiği mesajlara bakmalı. Seyredenler belki Azem karakterinin eğitiminden etkilenir, okuduğu şiirlere, kitaplara özenir; çevresindeki her türlü insana gösterdiği anlayış ve toleranstan ilham alır; hayvanları sever, korur…

Sosyal medya yeni çağın uyuşturucusu olma yolunda

Uyuşturucu maddelerin ortak bir özelliği beyinde ödül mekanizması denen bir bölgeyi etkileyip, mutluluğa yol açan hormonların salgılanmasını sağlamasıdır. Bağımlılık yapan da budur. Bugün sosyal medya sayesinde birçok insan beğenilerin bağımlısı olmuştur. Tıpkı diğer uyuşturucu maddeler gibi bu takdir edilmeyle salgılanan hormonlar insanlarda sosyal medya bağımlılığı yaratmaktadır.

Sosyal medya dediğimiz platform egolarımızı tavana vurduran, bize kendimizi önemli ve özel hissettiren sanal bir dünya. İnsanların hayatını olması gerektiğinden çok daha önemli gösteren, yazdıklarının, paylaştıklarının çok mühim olduğu duygusunu veren özel ama tehlikeli bir mecra.

Uzmanlar, tıpkı diğer uyuşturucu maddelerin yaptığı gibi; takdir edilme ve kabul görme duygularıyla salgılanan hormonların da zaman içerisinde dozu artmadıkça kişiyi yeterince tatmin edemez hale geldiğini söylüyor. Yani uyuşturucu bağımlılığında olduğu gibi sosyal medya bağımlılığında da takdir seviyesinin sürekli yükselmesi gerekiyor.

Sosyal medya bağımlılığı maalesef bütün dünyada hem sosyolojik hem de psikolojik bir sorundur. Trendleriyle, beğeni alma telaşıyla, takipçi edinme baskısıyla, sürekli paylaşım yapma stresiyle, linçleriyle ortaya çıkan dışlanma korkusuyla sosyal medya bağımlılığı neredeyse literatüre girecek psikiyatrik bir hastalık haline gelmek üzere.

Sosyal medya bağımlıları da tıpkı Yunan mitolojisinde kendi görüntüsüne âşık olan Narcissus gibi, oluşturdukları dünyaya ve kendi sanal karakterlerine kolayca âşık olabilmekteler.

Hikâyeye göre Narcissus, suda gördüğü kendi aksini başka biri zanneder ve ona âşık olur. Bunun bir yansıma olduğunu hiç anlayamaz ve onu kucaklamaya çalışırken boğulur. Hikâyede asıl vurgulanan Narcissus'un kendi kendine âşık olması değil, gerçek ile gerçek dışı arasındaki farkı kavramaktan yoksun olmasıdır. Aynen insanların sosyal medyada gerçek kimliklerini kaybetmeleri gibi.

6 Şubat, felaketin yıldönümü

6 Şubat 2023'de meydana gelen ve geniş bir alana yayılan iki büyük deprem, hepimizi derinden etkilemişti.

Çok sayıda insanın hayatını kaybettiği, binlerce kişinin yaralanmasına ve büyük çapta maddi hasara yol açan bu felaket, deprem gerçeği ile yaşamanın zorunluluğunu ve hazırlıklı olmanın önemini bir kez daha bize hatırlattı.

6 Şubat, kaybettiğimiz canları anma ve deprem bilincini güçlendirme adına Türkiye için önemli bir gün. Bu tarih, aynı zamanda, Kahramanmaraş merkezli depremlerde kimliği belirlenemeyen cenazeler ve depremden bu yana kendisinden haber alınamayan kayıpların artık ölmüş kabul edileceği tarih. Hukukçulara göre, depremin 1 yılı doldurmasıyla bulunamayan kişiler ölmüş kabul ediliyor. Umarım bu ülkemiz için son ibretlik tablo olur.

QOSHE - Dilber dansı pavyonda çalışma isteği uyandırır mı? - Pınar Turan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Dilber dansı pavyonda çalışma isteği uyandırır mı?

57 1
06.02.2024

Eskisi gibi olmasa da televizyon hâlâ en yaygın eğlence ve vakit geçirme aracı. Çoğumuz günlük sıkıntılarından sıyrılmak veya kafa dağıtmak için televizyon karşısına geçip bir şeyler izliyoruz. Normal olarak bunları seyrederken illa bilgi alma, öğrenme gibi kaygılarımız olmuyor.

Filmlerin ve televizyon dizilerinin mutlaka seyircileri eğitmesi veya örnek olması gerektiği fikrine kesinlikle katılmıyorum. Seyredilen her şey bütünüyle eğitici ve öğretici olmak zorunda değildir. Bunların öncelikle bir eğlence formu olduğunu ve yoğun bir günün ardından insanların rahatlamalarına ve gerçeklikten kaçmalarına yardımcı olmak için tasarlandığını unutmamalıyız.

Hazar Ergüçlü'nün "İnci Taneleri" dizisinde canlandırdığı Dilber karakteri, özellikle dansıyla sosyal medyada yayınlandığı andan itibaren büyük ilgi gördü ve fenomen haline geldi. "İnci Taneleri" genç ve güzel bir pavyon çalışanı olan Dilber ile hapisten çıkmış bir öğretmen olan Azem’in hikayesi.
‘Dilber’ karakterinin renkli ve gösterişli elbiseleri, özellikle de dansları sosyal medyada inanılmaz bir hızla popüler oldu. Akabinde dizi çok beğenilip geniş bir izleyici kitlesine ulaşmayı başardı. Hatta Dilber dansı kursları bile açıldı. Hemen ardından dizi, gençlere pavyon hayatını özendirdiği iddialarıyla eleştiri yağmuruna tutuldu.

Oysa sinema tarihi bu ve buna benzer hikayelerle doludur. Kadınların konsomatrislik yaptığı, pavyonda şarkı söylediği, geneleve düştüğü bir sürü Yeşilçam film var. Aynı şekilde dünya sinemasında da bu tür filmler yaygın.

Hepimizin bildiği baş rollerini Richard Gere ile Julia Roberts'ın oynadığı "Pretty Woman" (Özel Bir Kadın) filminde zengin bir iş adamı ile geçimini fahişelik yaparak sağlayan genç bir kadının aşk hikayesini anlatılır. Bu film hâlâ romantik........

© Sözcü


Get it on Google Play