Sevgili okurlar, uzun bir aradan sonra, klavyenin başına geçip tekrar yazılarıma dönmenin heyecanını hissediyorum. Arayışlar, deneyimler ve öğrenmelerle dolu bir moladan sonra, yazma tutkusunu tekrar içimde hissettiğim bu günlerde, siz değerli okuyucularıma bir kez daha merhaba demek istiyorum. Umarım, bu yeni başlangıçla birlikte paylaştığım yazılar, ilham verici ve düşündürücü olur.

***

Sizden ayrı kaldığım bu uzun arada neler neler yaşanmadı ki… Ülkemizdeki yaşam şartları misliyle zorlaşırken sorunlarımıza yenileri eklenerek arttı. Herkes şikayetçi, herkes kendine göre söylenmekte… Bir yanda teknolojik ilerlemelerin artmasıyla birlikte, kendimizi daha gelişmiş bir toplumun bireyleri olarak görme çabalarımız; diğer yanda her gün şahit olduğumuz adaletsizlik, eşitsizlik ve ilkel uygulamalar… Herkes birilerine bir şeyler anlatma derdinde ancak kimse kimseyi dinlemiyor. Birbirlerini ötekileştirmiş bir toplumda var olma çığlıkları artık kulaklarımızı tırmalıyor ve biz birbirimizi gerçekten dinlemeye, anlamaya niyet etmedikçe bu duruma da çare bulunamayacak gibi görünüyor.

Adaletin sağlanmadığı bir ortamda, insanlar arasındaki güven azalır ve toplumsal barış sarsılır. Adaletin sağlanması için güç gereklidir ve bu yüzden gücü elinde bulunduracak kişilerin dikkatle seçilmesi çok önemlidir. Siyasetçilerin kendi çıkarları doğrultusunda, adaleti yok sayması ve adil olmaktan uzaklaşması halkın da adalet ve birlik duygusunu yıpratır. Bu da haklının değil güçlünün kazanmasının normalleşmesine yol açar. Oysa adalet, bir toplumun düzenini sağlamak ve insanların birbirleriyle uyum içinde yaşamasına olanak vermek için en önemli kavramdır. M.Ö. 106 ile M.Ö. 43 yılları arasında yaşamış olan ünlü filozof ve devlet adamı Cicero’nun ‘Adaletin olmadığı yerde, barış ve güven de bulunmaz.’ sözü keşke kulaklarımıza küpe olabilse.

Değer ölçülerinin evrim geçirdiği, iyi ve kötü arasındaki ayrımın giderek belirsizleştiği toplumumuzda herkes adalet arıyor ama sadece kendine. İnsanlar günü kurtarma peşinde. Adil olmak ahmaklık sayılır hale gelmiş. Sadece kendi çıkarının peşinden koşmak meşrulaşmış. Şunu kabul etmeliyiz ki gerçek bir adaletin olmadığı toplumlar ilkel kalmaya mahkumdur. Biz de ilkel kaldığını kabullenemeyen ama her gün yaşadıklarıyla buna şahit olan zavallı bir toplum haline geldik.

Uzaktan bakıldığı zaman birçok teknolojik yeniliğe hâkim, uygar ve medeni yaşamaya çalışan ancak dünya ile alakası olmayan, bilgisiz, değerlerini yitirmiş ve birlik olmayı unutmuş bir toplumuz. Avrupalı görünümünde Arap olmaya çalışan, aslında ikisiyle de alakası olmayan; medeni görünümlü, ilkel kalmış bir topluluğuz. Eğitim standartları yükselmedikçe, adalet gerektiği gibi sağlanmadıkça ve toplumun adalete olan güveni artmadıkça bu düzenin değişme şansı yok maalesef.

***

Toplumsal değerler konusu açıldığında, aklıma cenaze evlerine gösterilen saygısızlıklar gelir. Yakın bir arkadaşım ne zaman seyahate çıksa sanki bir daha geri dönemeyecekmiş gibi titiz bir hazırlığa girişir, evi derler, toplar, temizlik yapar, seyahat kıyafetini ona göre seçer. Bu bana hep tuhaf gelmiştir. Ben de hep şakayla karışık ona, ‘Allah korusun, eğer başımıza bir şey gelirse, insanlar evimizin dağınıklığından, temizliğinden mi bahsedecekler? Ölmüşüz, daha ne olsun?’ derim. Sonuçta ölmüş bir kişi hakkında ‘Allah rahmet eylesin’ den başka ne söylenebilir ki?

Ama görünen o ki, işin aslı öyle değil. Bazı insanlar gerçekten çok acımasız. Zalimliğin normalleştiği, saygısızlığın ‘dobralık’ olarak görülmeye başladığı bir toplumda kendilerini ancak başkalarını yererek iyi hissediyorlar, o kişi ölmüş olsa bile. Ölü evine taziyeye gittiklerinde cenaze sahiplerinin acısını paylaşacaklarına etrafı, evin temizliğini, dağınıklığını, insanların verdikleri tepkileri inceleyip eleştiriliyorlar. Ev pismiş, dağınıkmış, kim ne kadar ağlamış size ne! Herkesin acıyı yaşayış biçimi ayrıdır ve bazı insanlar bunu paylaşarak azaltmaya çalışır. Kimileri de duygularını göstermekten hoşlanmaz. Acısını içinde, kendi başına yaşamayı seçer. Büyüklerimiz ne demiş ‘Ateş düştüğü yeri yakar’. Hiç değilse geride kalanların acısına saygınız olsun.

QOSHE - Çağdaş görünüm, ilkel gerçeklik! - Pınar Turan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Çağdaş görünüm, ilkel gerçeklik!

22 0
24.01.2024

Sevgili okurlar, uzun bir aradan sonra, klavyenin başına geçip tekrar yazılarıma dönmenin heyecanını hissediyorum. Arayışlar, deneyimler ve öğrenmelerle dolu bir moladan sonra, yazma tutkusunu tekrar içimde hissettiğim bu günlerde, siz değerli okuyucularıma bir kez daha merhaba demek istiyorum. Umarım, bu yeni başlangıçla birlikte paylaştığım yazılar, ilham verici ve düşündürücü olur.

***

Sizden ayrı kaldığım bu uzun arada neler neler yaşanmadı ki… Ülkemizdeki yaşam şartları misliyle zorlaşırken sorunlarımıza yenileri eklenerek arttı. Herkes şikayetçi, herkes kendine göre söylenmekte… Bir yanda teknolojik ilerlemelerin artmasıyla birlikte, kendimizi daha gelişmiş bir toplumun bireyleri olarak görme çabalarımız; diğer yanda her gün şahit olduğumuz adaletsizlik, eşitsizlik ve ilkel uygulamalar… Herkes birilerine bir şeyler anlatma derdinde ancak kimse kimseyi dinlemiyor. Birbirlerini ötekileştirmiş bir toplumda var olma çığlıkları artık kulaklarımızı tırmalıyor ve biz birbirimizi gerçekten dinlemeye, anlamaya niyet etmedikçe bu duruma da çare bulunamayacak gibi görünüyor.

Adaletin sağlanmadığı bir ortamda, insanlar arasındaki güven azalır ve toplumsal barış sarsılır. Adaletin sağlanması için güç gereklidir ve bu yüzden gücü elinde bulunduracak kişilerin dikkatle seçilmesi çok önemlidir. Siyasetçilerin kendi çıkarları doğrultusunda, adaleti yok sayması ve adil olmaktan uzaklaşması halkın........

© Sözcü


Get it on Google Play