Hümanist Mi, Gerçekçi Mi? Hayatta Kim Ayakta Kalıyor?
“Bir savaş patladığında insanlar, ‘Uzun sürmez nasılsa, çok aptalca!’ derler. Kuşkusuz savaş çok aptalcadır, ancak bu onun uzun sürmesini engellemez. Budalalık hep ısrar eder; insan, hep kendisini düşünmese bunun farkına varabilirdi. Bu açıktan buralılar da herkes gibiydi, kendilerini düşünüyorlardı; bir başka deyişle hümanisttiler; felaketlere inanmıyorlardı. Felaket insana ilişemez, onun için felaket gerçekdışıdır, geçip gidecek kötü bir rüyadır, denir. Ancak her zaman geçip gitmez; bir kâbustan ötekine insanlar geçip gider; ilk sırada da, önlem almadığından, hümanistler gider.”
Bu satırlar Albert Camus’nün Veba kitabından alıntıdır. Doğruluğu kişinin kendi dünyasında elbette yankı bulacaktır. Ben dahil hepimiz aslında hayata karşı nasıl bir duruş içindeyiz diye benliğimizi yoklayabiliriz. Hümanist miyiz yoksa gerçekçi miyiz?
Camus’nün bu satırları aslında beni tek bir soruya çekti: İnsan hümanist duygularıyla mı hareket eder yoksahayatın tokadını yiyince gerçekçiliğe mi sığınır?
Hafta sonu St. Nicholas Katedrali olarak yapılan, sonrasında Osmanlı’nın fethiyle Lala Mustafa Paşa Camii olan yapının önünde; katedralin yapımıyla aynı yıla gelen asırlık ağacın altında bu konuyu tartıştık. Aslında bizim tartışma konumuz insanlığın üretimiyle ilgiliydi. Hangi his, bizim görüntülü bir telefona ihtiyacımız olduğunu düşünerek bu icadı yarattı? Bu ihtiyaç önce onun zihninde tasarlandı ve “insanlığın buna ihtiyacı var” diye genele yaydı.
O ağacın altında tartışırken fark ettim; insanın hümanist yanı merakı beslerken, gerçekçi yanı icadı zorunluluk haline getiriyor.
Hayaller kuruldukları kadar yaşatılırlar; sen hayal kur, gerçek onun peşinden gider zihniyeti de bu tarife son dokunuşlarını yaptı. Bir de icat yaratmak kadar topluma karşı bu........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Mark Travers Ph.d