Eğer her akşam güzel bir Kore barbekü veya İtalyan restoranında yemek yiyecek kadar zengin değilse ortalama bir New Yorker için sokak satıcıları hayat kurtarıcıdır. Yemek yapmaya hali kalmayan beyaz yakalılar, cep harçlığıyla geçinen üniversite öğrencileri, banliyödeki evlerine iş çıkışından sonra uzun bir tren yolculuğuyla giden işçilerin favori sokak satıcıları ise helal et satan ızgaracılardır. New Yorklular akşam iş çıkışı metro duraklarının, okulların yanında veya kalabalık meydanlarda bulunan küçük stantların önünde sıraya girer, Ortadoğulu bir sokak satıcısının helal kesim etleri kasasındaki ızgarasında kızartmasını bekler, eline aldığı sandviçi veya yemeği yiyerek evine döner. Bu stantların en popüler yemek noktalarından biri olmasının sebebi tabii ki New Yorklular helal kesime özen göstermesi değil: 8-10 dolara alınan pilav üstü tavuk-döner, falafel, et-tavuk döner sandviçlerin hem doyurucu hem de metroya yürürken yenebilecek kadar pratik olması.

20 bin sokak satıcısının neredeyse çoğunluğunu oluşturan bu helal ızgara stantları, aynı zamanda tam bir kültür sentezi. Genellikle Arap veya Pakistanlı sokak satıcıları, barbekü ve ranch gibi Amerikan ve acı Meksika soslarıyla Türk usulü tariflerle pişirdikleri helal kesim etleri Yunanca’da döner anlamına gelen Gyros etiketiyle satıyor, acıkan New Yorkluları ceplerini yakmayacak şekilde doyurur.

Sokak satıcılığı genellikle Amerika’ya yeni göç edenlerin tercih ettiği bir başlangıç kariyeri. Ülkeye tutunmak ve para biriktirmek için iş arayan göçmenler, sokakta Amerikan life ile tanışıp -İngilizcelerini geliştiriyor, fakat en önemlisi daha iyi bir iş, ev ve hayata ulaşmak için 7/24 çalışıyorlar. Bu nedenle geceleri de açık olan bu stantlar sadece işten evine gidenlerin gözdesi değil, gece bir kulüpten, partiden çıkanların da “drunk food”u, yani alkol alıp dans edip yorulduktan sonra eve dönüş yolunda acıkanların da favori tercihi. Son zamanlarda New York’un klasik sarhoş yemeği dilim pizzalar zirvedeki yerini kaptırdı, çünkü helal sandviçler hem daha lezzetli hem daha doyurucu.

İşte bu hafta ABD’nin en sıcak gündemlerinden biri giderek New York kent kültürünün vazgeçilmez bir unsuruna dönüşen sokak satıcılarıydı. Sokak satıcıların gündeme gelme sebebi maalesef zor iş koşulları, geçim sıkıntıları, sendikalaşma çabaları değildi.

Batı’nın desteğiyle giderek büyüyen bir medeniyetler çatışması, New Yorklulara ucuz helal et satan Müslüman sokak satıcılarını Amerikalı faşist bir emekli diplomatın hedefi haline getirmiş, Amerikalı Müslümanların devlete olan güvenini sorgulamasına sebep olmuştu.

Medeniyetler çatışması Upper East Side’a sıçrayınca

Hamas’ın 7 Ekim’de İsrailli sivilleri katletmesinin ardından İsrail’in kolektif bir sorumluluk anlayışıyla uluslararası hukuku ayaklar altına alarak Gazze’yi bombalaması, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan sivilleri katletmesi, ABD’de de İslamofobik saldırıları arttırdı. Nefretin ilk kurbanı “Müslümanlara ölüm” diye bağıran ev sahipleri tarafından 26 kez bıçaklanarak katledilen 6 yaşındaki Filistinli Amerikalı Wadea Al-Fayoume’ydi.

Filistinli çocuk Wadea’nın katledilmesinin ardından infial yaratan bir diğer olay ise New York’ta 83. cadde ile 2. bulvarının kesişim noktasındaki metro istasyonunun girişinde bulunan “Q Helal” adlı bir sokak yemeği standında yaşandı. 7 Ekim’in ardından orta yaşlı beyaz bir Amerikalı, her önünden geçtiğinde stantta çalışan Müslüman sokak satıcılarına sataştı, satıcılara yaklaşarak Müslümanlara, Filistinlilere ve Hz. Muhammed’e ağır küfürler etti.

Amerikalı adam, satıcıya vizesi olup olmadığını soruyor, satıcının Amerikan vatandaşı olduğunu söylemesi üzerine inanmıyor, İslam ile dalga geçiyor, katledilen 4 bin Filistinli çocuğun yetersiz olduğunu belirtiyordu. Sokak satıcısının “kendi öz kızına din gereği tecavüz edip etmediğini” soran, Mısır’a geri gönderilip işkence edilmesi gerektiğini, cahil olduğunu söyleyen İslamofobik faşist adam tuhaf bir şekilde gülüyor ve en az 3 kez Müslüman satıcıların çalıştığı standa gelerek içeridekileri taciz ediyordu.

This man wearing a green jacket was berating and harassing a halal cart vendor off 83rd and 2nd Ave in NYC. Does anyone know who this man is? Planning to report to the authorities. pic.twitter.com/GwklyXpsPH

Çalışanlar tedirgin olduğu için polis çağırmış, fakat polis olay yerine adam gittikten sonra gelmiş ve bir şey yapamayacaklarını belirtmişti. Adamın son tacizlerinde ise çalışanlar bu sefer yaşananları videoya kaydetti, sonrasında da sosyal medyada paylaştı. İslamofobik adamın videosu kısa sürede milyonlarca kez izlendi, belediye başkanlarından Kongre üyelerine neredeyse herkesin tepkisini çekti. Herkes adamın kim olduğunu merak ediyor, nefret suçu işlediği, bir iş yerinde çalışanları ısrarlı bir şekilde taciz ettiği için mahkeme önünde hesap vermesini istiyordu. İnsanların öfkesi videonun viral olması neticesinde adamın kimliğinin ortaya çıkmasıyla daha da artacaktı. Zira detayları yazılamayacak kadar ağır nefret söylemlerini sarf eden adam, Clinton, Bush ve Obama dönemlerinde ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan çok üst düzey noktalarda görev almış emekli bir diplomattı. Ve ne kadar trajik ki uzmanlık alanı Filistin meselesiydi.

Yahudilerin yoğun yaşadığı Manhattan’da müşterilerinin önemli bir kısmı Yahudi olan, her sabah tezgahını yanına kurduğu dükkanın Yahudi sahibinin sıcak kahve ikram ettiği Müslüman sokak satıcısını taciz eden Stuart Seldowitz, 1959’da New York’ta doğmuş, başkent D.C.’de genellikle diplomatların mezun olduğu 1980 yılında George Washington Üniversitesi’ni bitirmiş, ardından hukuk eğitimi almış ve Malezya’da yüksek lisans eğitimi almış; İspanyolca öğrendikten sonra da Dışişleri Bakanlığı’nda diplomat olarak göreve başlamıştı.

Seldowitz, ABD Başkanı Demokrat Partili Bill Clinton döneminde Dışişlerindeki kariyerini zirveye taşıdı; ilk kadın Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’in yakın çalışma ekibinde yer aldı ve özellikle Balkanlar ve Ortadoğu politikalarının oluşturulmasında etkin rol oynadı.

İki devletli çözüm için Filistin lideri Arafat ve İsrail lideri İzak Rabin’in uzlaşmasını sağlayan ve 1993 yılında Beyaz Saray’da tarihi bir tokalaşmaya vesile olan Bill Clinton döneminde barış diplomasisini yürüten ekipte İslamofobik bir faşist olan Seldowitz de bulunuyordu. Zira Seldowitz İsrail ve Filistin arasında barış ve iki devletli çözüm görüşmelerinin yoğun bir şekilde gerçekleştiği dönemlerde (1999-2003) Dışişleri Bakanlığı’nın İsrail-Filistin bürosunda çalışıyordu.

Seldowitz, daha sonrasında Beyaz Saray’da Afganistan ve Pakistan’dan sorumlu dış politika danışmanlarından biri olarak çalıştı; 2008’de Obama’nın başkan seçilmesiyle ABD Başkanı’na güvenlik ve dış politika konularında istihbarat ve politika önerisi sunan diplomatların oluşturduğu Ulusal Güvenlik Konseyi’nin Güney Asya Bürosu’nun şefi oldu. Güney Asya’yla ilgili birçok meselede doğrudan Başkan’a erişimi bulunan, önerilerinin hayata geçirilmesi en olağan etkin diplomatlardan biri olarak “ışıltılı” kariyerine devam etti.

Seldowitz 2011 yılında Dışişleri Bakanlığı’ndan emekli yaşı geldiğinde 3 meslek onur ödül sahibi başarılı bir diplomat olarak görevi bırakmıştı. Her tecrübeli ve hırslı emekli Amerikalı diplomat gibi para kazanmaya devam etmek için lobi şirketlerinde çalıştı, hayat sigortası şirketlerinin reklam yüzü dahi oldu. Fakat en çarpıcı lobi faaliyeti, Suriye, Afganistan gibi savaştan etkilenen bölgelerde zor durumdaki sivillere yardım ulaştıran bir özel insancıl diplomasi danışmanlık şirketinin üst düzey danışmanı olarak çalışmaya başladı.

Müslümanlardan ölesiye nefret eden Seldowitz emekli olana kadar hayatını ABD’nin Ortadoğu politikaları çalışarak şekillendirmiş ; emekli olduktan sonra da savaştan etkilenen Müslümanlara yardım ulaştıran bir şirketin danışmanı olarak yüklü paralar kazanmıştı.

Peki CV’si ödül ve tecrübeyle dolu bir Ortadoğu uzmanı diplomat nasıl gerçek yüzünü yıllarca saklayabilmişti?

Bu sorunun cevabını anlamak için Seldowitz’in 14 Ekim 2023’te konuk olduğu podcasti dinlemek yeterli. Seldowitz, bu söyleşide Ortadoğu ve İsrail-Filistin hakkındaki bütün bilgilerini sakince sıralıyor, dışarıdan bakan bir göz için oldukça “objektif” analizler kuruyor. Söyledikleri ilk bakışta tipik bir tecrübeli diplomatın derin bakışı gibi gözüküyor. Fakat cümle aralarındaki mesajlar aslında oldukça net. Seldowitz, söyleşinin en başında bölge hakkındaki tecrübesini ortaya koymak için diplomatlık kariyerini anlatıyor; fakat bu görevler hep masa başı görevler. Seldowitz bölgede ne kadar kaldığından, Ortadoğu kültürüne, siyasi sistemine ne kadar hakim olduğundan, insanını ne kadar yakın tanıdığından bahsetmiyor. Yine de masa başı işlerini sıralayarak konuşmasının en başında bir “bilgi ve söylem” üstünlüğü kuruyor. Sonrasında ise “Amerikalıların, Filistinlilerle kültürel, tarihi ve dini farklılıkları olduğu için empati kurmalarının zor olduğunu” vurguluyor. Bu bir serzeniş değil, aslında bu empati kuramama halinden oldukça memnun. Söyleşiyi dinleyecekler için meseleyi daha başlamadan medeniyetler çatışmasına indirgiyor ve özellikle Müslüman veya göçmen olmayan Amerikalılara “kendinize benzeyen İsrail ile saf tutun” mesajı veriyor.

Sonrasında ise İsrail devlet propagandasından tipik bir demet sunuyor: “Bütün Filistinli sivillerin, çocukların ölümünün birincil sorumlusu Hamas, İsrail ordusu ise sivil ölümlerini azaltmak için çaba harcayan ahlak sahibi bir ordu”. 1 saatlik konuşmasında Ukrayna’da öldürülen çocuklardan bahsedip Rusya’yı kınarken, Filistinli çocuklarının ölümünü normalleştiriyor, faili aklıyor, Ortadoğu’daki her türlü çatışmayı “insansızlaştırarak” soğuk bir güç dengesine indirgiyor.

Bölgeye dair kitabi bilgisi, karmaşık meseleleri ortalama bir Amerikalıya derli toplu anlatabilme yetisi ve güler yüzü, kibar diliyle Seldowitz’in faşist zihniyetini yıllarca başarıyla saklaması pek şaşırtıcı değil.

Bu söyleşiyi izledikten sonra Seldowitz’in neden dönericileri hedef olarak seçtiğini de anlamak oldukça mümkün.

Sokak satıcılığı, New York’a gelen göçmenler için bir entegrasyon kapısı. ABD’nin tarih boyunca en çok göç alan ve en kalabalık, çeşitli şehirlerinden New York, 1900’lerden itibaren Avrupa’dan her aldığı yeni göç dalgasıyla sokaklarını da renklendirdi.1800’lerde kente gelen İtalyan göçmenler fıstık, 1900’lerden itibaren gelen Yahudiler ise turşu ve kniş (Aşkenaz poğaçası), Yunan göçmenler ise gyros satarak sermaye biriktirmeye başladı. Yahudi sokak satıcıları para kazandıkça ve sisteme entegre oldukça sokaktaki stantlarını bırakıp “deli” adındaki küçük atıştırmalıkların, sandviçlerin satıldığı şarküteri-restoranlar açtı, işleri büyüttü. İtalyan sokak stantları lüks restoranlara, Yunan dönericileri ise tavernalara dönüştü. Yani sokak standı kurarak, İngilizce öğrenerek, New York gecelerine ve gündüzlerine uyum sağlayarak başlayan sokak satıcılığı zamanla küçük işletme sahipliğine ve orta sınıfa geçiş merdivenine dönüştü. Yıllar ve kimlikler değişse de Amerika’ya sermayesi, eğitimi, dili olmadan gelen göçmenler en kolay bildikleri işi yaparak, yani kendi yöresel yemeklerini pratik bir şekilde New Yorkerlara sunarak para biriktirdi ve bir nesil sonra sınıf atladı, orta sınıf oldu.

İtalyanlar, Yahudiler ve Yunanlardan sonra şimdi de 2000’lerin New York’unun yeni sokak yemeği de helal et. ABD’ye yeni gelen yüzlerce Arap, Türk, Magripli göçmen yine çoğu göçmen kökenli binlerce New Yorkluya pratik ve ucuz helal et sandviçler, pilav üstü tavuklar hazırlıyor, kent kültürüne hem dahil oluyor hem de daha önce başka göçmenlerin yaptığı gibi kent kültürünü şekillendiriyor.

İşte Dışişleri Bakanlığı’nda çalıştığı 30 yıl boyunca dilini tutan Seldowitz’in Müslüman bir sokak satıcısı görünce kendisine hakim olamamasının, bütün zihniyetini ortaya dökmesinin de sebebi bu. Yaşadığı kentin geçirdiği dönüşümü görüyor, özellikle gençler arasında artan Filistin’e yönelik destekten, Amerika’da Müslümanların orta sınıflaşmasından duyduğu rahatsızlığı gece gündüz çalışıp alın teriyle para kazanan bir Amerikalı Müslümana nefret kusarak bastırmaya çalışıyor.

Seldowitz, bu hafta nefret suçundan ve iş yerinde sürekli taciz etme suçlarını işlediği şüphesiyle gözaltına alındı. Evinden kameralar eşliğinde karakola götürüldü. Kelepçelenirken yüzünden o kibar gülümseyi tabii ki eksik etmedi.

Seldowitz gözaltına alınırken gülüyordu. Mutlu yüz ifadesine rağmen amacına ulaşamamış, başarılı olamamıştı. Büyük ihtimalle amacı Müslüman satıcıyı tahrik edip kendisine saldırmasını sağlamak ve standını kapattırmak, ABD vatandaşı olmadığını düşündüğü satıcıyı sınırdışı ettirmekti.

Fakat tam tersine sebep oldu. New Yorklular destek amacıyla Seldowitz’in saldırdığı sokak satıcısının standının önünde uzun sıralar oluşturdu, nefrete inat dayanışmak amacıyla pilav üstü tavuk satın aldı.

Seldowitz için kötü bir haber; fakat New York’ta değişen tek şey New Yorkerların yeni drunk food favorisinin ekmek arası helal döner olması değil, özellikle gençler, solcular arasında Filistinli sivillere yönelik destek artıyor, Müslüman Amerikalılar orta sınıflaştıkça siyasi ve toplumsal etkileri de pekişiyor, Filistin’e yönelik destek mitingleri haftalardır savaş karşıtı Yahudilerin de katılımıyla devam ediyor.

Seldowitz gibilerin bu değişim karşısında yapabileceği tek şey ise nefret nöbeti geçirip yıllarca kibar dilinin arkasına sakladıkları faşist zihniyeti ortaya dökmek ve ardından silinip gitmek.

QOSHE - Amerikalı İslamofobik emekli diplomat Stuart Seldowitz, neden New York’un helal et pişiren Müslüman sokak satıcılarını hedef seçti? - Yunus Emre Erdölen
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Amerikalı İslamofobik emekli diplomat Stuart Seldowitz, neden New York’un helal et pişiren Müslüman sokak satıcılarını hedef seçti?

15 16
25.11.2023

Eğer her akşam güzel bir Kore barbekü veya İtalyan restoranında yemek yiyecek kadar zengin değilse ortalama bir New Yorker için sokak satıcıları hayat kurtarıcıdır. Yemek yapmaya hali kalmayan beyaz yakalılar, cep harçlığıyla geçinen üniversite öğrencileri, banliyödeki evlerine iş çıkışından sonra uzun bir tren yolculuğuyla giden işçilerin favori sokak satıcıları ise helal et satan ızgaracılardır. New Yorklular akşam iş çıkışı metro duraklarının, okulların yanında veya kalabalık meydanlarda bulunan küçük stantların önünde sıraya girer, Ortadoğulu bir sokak satıcısının helal kesim etleri kasasındaki ızgarasında kızartmasını bekler, eline aldığı sandviçi veya yemeği yiyerek evine döner. Bu stantların en popüler yemek noktalarından biri olmasının sebebi tabii ki New Yorklular helal kesime özen göstermesi değil: 8-10 dolara alınan pilav üstü tavuk-döner, falafel, et-tavuk döner sandviçlerin hem doyurucu hem de metroya yürürken yenebilecek kadar pratik olması.

20 bin sokak satıcısının neredeyse çoğunluğunu oluşturan bu helal ızgara stantları, aynı zamanda tam bir kültür sentezi. Genellikle Arap veya Pakistanlı sokak satıcıları, barbekü ve ranch gibi Amerikan ve acı Meksika soslarıyla Türk usulü tariflerle pişirdikleri helal kesim etleri Yunanca’da döner anlamına gelen Gyros etiketiyle satıyor, acıkan New Yorkluları ceplerini yakmayacak şekilde doyurur.

Sokak satıcılığı genellikle Amerika’ya yeni göç edenlerin tercih ettiği bir başlangıç kariyeri. Ülkeye tutunmak ve para biriktirmek için iş arayan göçmenler, sokakta Amerikan life ile tanışıp -İngilizcelerini geliştiriyor, fakat en önemlisi daha iyi bir iş, ev ve hayata ulaşmak için 7/24 çalışıyorlar. Bu nedenle geceleri de açık olan bu stantlar sadece işten evine gidenlerin gözdesi değil, gece bir kulüpten, partiden çıkanların da “drunk food”u, yani alkol alıp dans edip yorulduktan sonra eve dönüş yolunda acıkanların da favori tercihi. Son zamanlarda New York’un klasik sarhoş yemeği dilim pizzalar zirvedeki yerini kaptırdı, çünkü helal sandviçler hem daha lezzetli hem daha doyurucu.

İşte bu hafta ABD’nin en sıcak gündemlerinden biri giderek New York kent kültürünün vazgeçilmez bir unsuruna dönüşen sokak satıcılarıydı. Sokak satıcıların gündeme gelme sebebi maalesef zor iş koşulları, geçim sıkıntıları, sendikalaşma çabaları değildi.

Batı’nın desteğiyle giderek büyüyen bir medeniyetler çatışması, New Yorklulara ucuz helal et satan Müslüman sokak satıcılarını Amerikalı faşist bir emekli diplomatın hedefi haline getirmiş, Amerikalı Müslümanların devlete olan güvenini sorgulamasına sebep olmuştu.

Medeniyetler çatışması Upper East Side’a sıçrayınca

Hamas’ın 7 Ekim’de İsrailli sivilleri katletmesinin ardından İsrail’in kolektif bir sorumluluk anlayışıyla uluslararası hukuku ayaklar altına alarak Gazze’yi bombalaması, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan sivilleri katletmesi, ABD’de de İslamofobik saldırıları arttırdı. Nefretin ilk kurbanı “Müslümanlara ölüm” diye bağıran ev sahipleri tarafından 26 kez bıçaklanarak katledilen 6 yaşındaki Filistinli Amerikalı Wadea Al-Fayoume’ydi.

Filistinli çocuk Wadea’nın katledilmesinin ardından infial yaratan bir diğer olay ise New York’ta 83. cadde ile 2. bulvarının kesişim noktasındaki metro istasyonunun girişinde bulunan “Q Helal” adlı bir sokak yemeği standında yaşandı. 7 Ekim’in ardından orta yaşlı beyaz bir Amerikalı, her önünden geçtiğinde stantta çalışan Müslüman sokak satıcılarına sataştı, satıcılara yaklaşarak Müslümanlara, Filistinlilere ve Hz. Muhammed’e ağır küfürler etti.

Amerikalı adam, satıcıya vizesi olup olmadığını soruyor, satıcının Amerikan vatandaşı olduğunu söylemesi üzerine inanmıyor, İslam ile dalga geçiyor, katledilen 4 bin Filistinli çocuğun yetersiz olduğunu belirtiyordu. Sokak satıcısının “kendi öz kızına din gereği tecavüz edip etmediğini” soran, Mısır’a geri gönderilip işkence edilmesi gerektiğini, cahil olduğunu söyleyen İslamofobik faşist adam tuhaf bir şekilde gülüyor ve en az 3 kez Müslüman satıcıların çalıştığı standa gelerek içeridekileri taciz ediyordu.

This man wearing a green jacket was berating and harassing a halal cart vendor off 83rd and 2nd Ave in NYC. Does anyone know who this man is? Planning to report to the authorities. pic.twitter.com/GwklyXpsPH

Çalışanlar tedirgin olduğu için polis çağırmış, fakat polis olay yerine adam gittikten sonra gelmiş ve bir şey yapamayacaklarını belirtmişti. Adamın son tacizlerinde ise çalışanlar bu sefer yaşananları videoya kaydetti, sonrasında........

© Serbestiyet


Get it on Google Play