menu_open
Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Haziranda Ölmek Zor

12 4
23.06.2024
KÜLTÜR

Haziran ayında kimleri kaybetmemişiz ki… Şöyle küçük bir tarama yaptığımızda karşımıza onlarca ismin çıktığını görürüz. Farklı tarih aralıklarında neredeyse haziran ayının her günü ölen bir veya birkaç şair, yazar, sanatçımız var.

  • YUSUF TOSUN
  • 23 Haziran 2024

Haziran ayı edebiyatımızda bir yaprak döküm mevsimi gibidir adeta. Ölümüyle içimizde büyük bir boşluk oluşturan şair, yazar ve sanatçılarımızı en çok kaybettiğimiz aylardan biridir çünkü. O nedenle olsa gerek her haziran ayı geldiğinde dudaklarımızdan gayriihtiyari şairin o mısraları dökülür:

“ah yavrum

ah güzelim

canım benim/sevdiceğim

bitanem

kısa sürdü bu yolculuk

n’eylersin ki sonu yok!

gece leylâk

ve tomurcuk kokuyor

uy anam anam

haziranda ölmek zor!”

Ölüm ki; dünyayı anlamlı kılan en önemli derstir. Pek hatırlamak ve anmak istemeyiz. Neden peki? Çünkü hayattan, yaşamdan, sevdiklerimizden ayrılmak istemeyiz. Yüzü soğuk, benzi bozuktur ölümün. En son hangi canparemizi yitirdik? Hangi sevdiceğimizi kaybettik? Hangi kınalı kuzumuzu toprağa verdik? Hangisinde acısını iliklerimize varıncaya kadar yaşamadık ki?…

Gerçek şu ki; her yeni ölümde kendimize, kendi ölümümüze, kendi sevdiklerimize üzülür, ağlarız. İçimize akıtırız gözyaşlarımızı.

Yukarıda küçük bir kesitini alıntıladığımız uzun şiirin sahibi Hasan Hüseyin Korkmazgil her ne kadar 1977 yılında yayınlanan şiir kitabına aldığı “Haziranda Ölmek Zor” şiirini Orhan Kemal ve Nâzım Hikmet’e ithaf etmiş olsa da, bu şiir o ay ölen bütün yazar-şair ve sanatçılarımız için ortak bir acıyı ifade eder.

Haziran ayında kimleri kaybetmemişiz ki… Şöyle küçük bir tarama yaptığımızda karşımıza onlarca şair, yazar, sanatçının çıktığını görürüz. Farklı tarih aralıklarında neredeyse haziran ayının her günü ölen bir veya birkaç şair, yazar, sanatçımız var.

Mesela;

2 Haziran 1970’te Orhan Kemal’i, aynı günün 1991 yılında Ahmed Arif’i,

3 Haziran 1963’te Nâzım Hikmet Ran’ı,

4 Haziran 1933’te Ahmet Hâşim’i,

5 Haziran 1947’de Ebubekir Hâzım Tepeyran’ı,

5 Haziran 1971’de Cahit Irgat’ı,

7 Haziran 1987’de Abdurrahman Cahit Zarifoğlu’nu, aynı günün 2012 yılında Abdurrahim Karakoç’u, 2022 yılında ise Mevlâna İdris Zengin’i,

10 Haziran 1984’te Halide Nusret Zorlutuna’yı,

13 Haziran 1987’de Hüseyin Cemil Meriç’i,

15 Haziran 1961’de Peyami Safa, aynı günün 1966 yılında İzzet Melih Devrim’i,

16 Haziran 2014’te Ayşe Şasa’yı,

20 Haziran 1989’da Hasan İzzettin Dinamo’yu, aynı günün 1997 yılında Mahmut Cahit Külebi’yi,

21 Haziran 1980’de Ahmet Muhip Dıranas’ı,

25 Haziran 2008’de Ahmed Yüksel Özemre’yi,

26 Haziran 2003’te Alâeddin Özdenören’i kaybetmişiz.

Ve daha ismini hatırlayamadığımız nicelerini…

Bir o kadar da yabancı yazar, şair, sanatçı var aslında, lakin listeyi uzatmaya gerek yok.

Her mayıs sonundan başlayarak haziran ayı içerisinde yitirdiğimiz şair, yazar ve sanatçılarımızı yâd eder, böylece bir nebze de olsa ölümü tadarız. Tabii yazar, şair, sanatçılarımızın eserlerini, fikirlerini, hayata bıraktığı izleri de konuşmayı, yazmayı ihmal etmeyiz. En çok da 25 Mayıs 1985’te vefat eden Necip Fazıl Kısakürek başta olmak üzere son dönem kuşakların yetişmesine ciddi katkıları olan Cahit Zarifoğlu, Cemil Meriç ve Nâzım Hikmet’i yâd ederiz. Bir de en son bizim kuşaktan yine bir haziran sıcağında yitirdiğimiz Mevlâna İdris’i…

Güzel Günler Göreceğiz

20’nci yüzyılın en gözde şairleri arasında olan ve yine bugün en çok bilinen, okunan şairlerden biri olan Nâzım Hikmet yaşadığı dönemde siyasi düşünceleri nedeniyle pek çok kez tutuklanmış, hapse atılmış, sürgün edilmiştir. Öyle ki hayatının büyük kısmını hapishanelerde geçirmiştir.

1951 yılında Türk vatandaşlığından da çıkarılan şair ancak vefatından (3 Haziran 1963) neredeyse yarım asır sonra, 5 Ocak 2009 yılında yeniden Türk vatandaşı olarak kabul edilmiştir.

Mezarı hâlâ Moskova’da bulunan Nâzım Hikmet hep güzel günler özlemiyle yaşamış ve şiirlerine hep ümitvar bir ses katmıştır. Bu vesileyle biz de onu ölüm yıldönümünde “Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar” şiirinden bir kesitle anmak istiyoruz:

“Güzel günler göreceğiz çocuklar

Güneşli günler göreceğiz.

Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar

Işıklı maviliklere süreceğiz…

Açtık mıydı hele bir son vitesi,

Adedi devir, motorun sesi.

Uuuuuuuy! Çocuklar kim bilir

Ne harikûlâdedir

160 kilometre giderken öpüşmesi.”

Edebiyatımızın köşe taşlarında biri olan Necip Fazıl da bir hayli sıkıntılı bir hayat yaşamış, hapishanede olduğu dönemlerde bile yazmaktan, mücadele etmekten vazgeçmemiştir. Onun bir nevi hapishane günlüğü olan Cinnet Mustatili kitabı o acı günlerin kaydıdır. Necip Fazıl her ne kadar kuvvetli şiirler yazmış, büyük şair-sultanü’ş-şuara olarak anılmış olsa da onun ismi Büyük Doğu ile özdeşleşmiştir adeta. Bu nedenle onun ölüm yıldönümünü de vesile kılarak Büyük Doğu’sundan bahsetmek isteriz. Akabinde de düşüncenin gökkuşağı Cemil Meriç’in Bu Ülkesi’nden ve şair-i maderzad Cahit Zarifoğlu’nun zarafetinden… Şimdi Necip Fazıl’ın Büyük Doğu ufkuna yolculukta bulunalım.

Büyük Doğu Ufku

Necip Fazıl; O Ve Ben adlı eserinde isim olarak Büyük Doğu kavramının ilk çıkışına ışık tutar. O dönem Ulus gazetesi yeni bir milli marş için yarışma açmıştır. Aynı gazete böyle bir marşın ancak Necip Fazıl tarafından yazılabileceğini düşünerek teklifi üstada getirir. Necip Fazıl ise Mehmet Akif Ersoy’a büyük hürmeti olduğunu beyan ederek, ancak gazetedeki yarışmayı durdurmak ve hiçbir isimden bahsedilmemesi şartıyla bu teklifi kabul eder. Bu şart kabul edilir ve Necip Fazıl Çile adlı şiir kitabında yer alan Büyük Doğu isimli marşı yazar:

“aynası ufkumun, ateşten bayrak!

babamın külleri, sen, kara toprak!

şahit ol, ey kılıç, kalem ve orak!

doğsun BÜYÜK DOĞU, benden doğarak!”

Fakat o zamanki reis-i cumhurun hastalanması ve akabinde ölmesi, yazılan bu marşın kendisine gösterilmesine engel olur ve milli marş macerası da biter. Ve böylece bu marş Necip Fazıl’ın fikir ve aksiyonunda büyük öneme sahip Büyük Doğu ismini doğurur.

Büyük Doğu, Necip Fazıl’ın bütün yazılarına (şiir, hikâye, roman, tiyatro vs.) sinmiştir. Ancak, İdeolocya Örgüsü adlı eseri Büyük Doğu ufkunu zihinlerimize ana hatlarıyla nakşeder. Necip Fazıl da bu esere büyük önem verdiğini ifade eden; “Bu eser benim bütün varlığım, vücut hikmetim her........

© Perspektif


Get it on Google Play