menu_open
Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Akif Niçin ‘Gönüllü Sürgün’ Olarak Mısır’a Gitti?

14 1
25.12.2024
KÜLTÜR

Akif, Millî Mücadele’nin başlangıcında Ankara’ya davet edilen tek şair ve yazardı. Davet ediliş sebebi ise onun ‘İslam Şairi’ kimliği, bilgi birikimi ve samimiyetiydi. Akif, Millî Mücadele’nin manevi cephesinde büyük hizmetler gerçekleştireceği bilindiği için Ankara’ya davet edilmişti. Bu süre içerisinde üzerine düşeni fazlasıyla yaptı.

  • YUSUF TOSUN
  • 25 Aralık 2024

Gönüllü Sürgün (!)…

Merhum Akif, 1923’te kurulan İkinci Meclis’te yer almayınca Ankara’da bulunmanın pek bir anlamı kalmadığını düşünür ve ailesi ile birlikte Mayıs ayı içinde İstanbul’a dönmeye karar verir. Yanında Millî Mücadele’den iki hatıra vardır: ‘İstiklâl Madalyası’ ve milletvekillerine verilen ‘Mavzer Tüfeği’…

Aslında kafasında öncelikle İstanbul’a yerleşmek yoktur. Gıyaben kendisini çok sevdiği bir arkadaşının memleketi olan Balıkesir’in Burhaniye ilçesinin Pelit köyüne yerleşmek, çekişmelerden ve küçük hesaplardan uzak durmak vardır. Yakın arkadaşları Mehmet Cavit, Hasan Basri ile denize nazır, asude evinde şiirler yazmak, tercümeler yapmak, eserler kaleme almak ister. Lakin köyüne yerleşmeyi düşündüğü Mehmet Cavit Bey’in II. Dönem Meclis’e seçilmesi hesaplarını bozar.

İstanbul’da Beylerbeyi’nde Boğaz’a nazır bir ev tutar Akif. Evin bahçesinde yer alan fıstık ağaçlarının altında oturup bol bol tefekkür eder, zaman zaman da arkadaşları ile uzun sohbetlerde bulunur. Lakin parasızdır, işsizdir… Daha önce görev yaptığı İstanbul Üniversitesi’ndeki görevine iade edilmemiştir. Vekillikten sonraki maaşı da bağlanmamıştır. Bir hayli de borcu birikmiştir.

Bu süre zarfında içinde fırtınalar kopsa da herhangi bir muhalefet yapılanması/girişimi içinde yer almaz Akif. Yapılan birçok şeyi yanlış bulsa da tepkisini açıkça göstermez, susmayı tercih eder. Kendine, yani iç dünyasına dönüş yapar. Biraz da mizacı böyledir Akif’in.

Akif, bu arada boş durmaz, Sebîlürreşâd’ı çıkarmaya devam eder. Derginin 1923 yılı sayılarında, Abdülaziz Çaviş’ten çeviriler yapar. Müslümanlık Fikir ve Hayata Neleri Bahşetti?, Müslümanlık’ta Kadının Hukuku ve Anglikan Kilisesine Cevap başlıklarıyla üç yazı dizisini dergide yayınlar. 28 sayı devam eden bu tercüme tefrikasını 1924’te sonlandırır ve kitap olarak da basar.

Akif’in o günlerdeki hâlet-i ruhiyesini yakın dostu Mithat Cemal şu cümlelerle anlatır: “Bir kenarda olmak, kimseye çarpmamak için az mevcut olmak istiyordu. Kımıldadıkça başkasının yerini almak istiyormuş gibi çekingen bir hâli vardı. Dertlerini kendi emziriyor, kendi büyütüp yetiştiriyor, bir kadın gibi gizli ağlamayı biliyordu.”

Bu arada yazmayı düşündüğü, sorumluluk sahibi bir aydın olarak yapmak istediği başka şeyler de vardır.

Eşref Edip’ten rivayetle Damadı Ömer Rıza Doğrul’a bu düşüncelerini şöyle açıkladığını öğreniyoruz: “Niyetim artık çekilmek, yazılarımı yazmaktır. Umumi Harb’e ait yazılarımı yazdım. Bundan sonra Milli Mücadele hatıralarını yazmak istiyorum. Sonra daha birkaç mevzum daha var. Çocuk şiirleri yazacağım. Manzum bir piyes de yazmayı tasarladım. Tarihi bir vak’adan istifade edeceğim. Sonra ‘Haccetü’l-Veda’ var. Maksadım şöyle bir kenara çekilmek, bu işlerle meşgul olmaktır. Abbas Halim Paşa’dan mektup aldım. Ne yapacağımı soruyor. İstersem Mısır’da bana bir yer temin edeceğini, kafi tahsisat bağışlayacağını, kışları Mısır’da, yazları İstanbul’da geçireceğimizi söylüyor. Ben de muvafık görüyorum. Ömrümün gerisini bu işlere hasretmek istiyorum.”

Lakin Akif her ne kadar gözlerden ırak kendi içinde yaşamak istese de hep göz önünde oldu. Yaptıkları adım adım takip edildi. Daha da ileri gidip hakkında ileri geri konuşmaya başladılar. Dahası, vatanına ihanet edenler gibi peşine hafiyeler taktılar.

İşte bu ve benzeri durumlar Akif’in çok zoruna gitmiş ve bu nedenle 1923 ve 1924 yıllarında kışı Mısır’da, yazı ise İstanbul’da geçiren Akif, 1925 yılında ömrünün sonuna kadar -11 yıl- bir nevi ‘Gönüllü Sürgün’ olarak yaşayacağı Mısır’a gitmiştir.

Rahmetli Akif Emre, söz konusu ‘Gönüllü Sürgünlüğe’ ilişkin farklı bir pencere açar ve der ki; “Savunduğu İttihad-ı İslam düşüncesi, ümmet çizgisi, yereli aşma, evrenseli yakalama imkânı veriyor idiyse bu anlamda sürgünlüğü de yeniden tanımlamak gerekiyor. Doğup büyüdüğü, istiklal mücadelesi verdiği topraklardan uzaklara savrulmuştu ilk bakışta. Ancak sürgün hayatını geçirdiği coğrafya da çok kısa süre önce vatan toprağı değil miydi?”

İlk bakışta haklı gibi gözükse de, dönemin şartları ve Akif’in durumu göz önünde bulundurulduğunda pek de öyle olmadığını söyleyebiliriz.

Çünkü Akif’e yapılanların sürgünlüğün de ötesinde derin yaraları vardır. Öyle ki mevzubahis olan sadece Akif değil! Yığınlarca değerimize yapılanların belki de en hafif uygulamalarından biridir bu muamele.

Akif Niçin Mısır’a Gitti?

Akif, Millî Mücadele’nin başlangıcında Ankara’ya davet edilen tek şair ve yazardı. Davet ediliş sebebi ise onun ‘İslam Şairi’ kimliği, bilgi birikimi ve samimiyetiydi. Akif, Millî Mücadele’nin manevi cephesinde büyük hizmetler gerçekleştireceği bilindiği için Ankara’ya davet edilmişti. Bu süre içerisinde üzerine düşeni fazlasıyla yaptı.

İslam Şairi kimliği ile TBMM’ye Milletvekili olarak girmiş, yayımladığı Sebîlürreşâd dergisi Millî Mücadele boyunca TBMM tarafından basılıp dağıtılmıştır. Bütün bu dönem boyunca Akif, Millî Mücadele’nin fikrî arka planının en önemli ismi olmuştur. Bu doğrultuda Millî Mücadele çok güçlü bir dinî, fikrî arka plan ile yürütülmüştür. İslam’a aykırı olabilecek her tür tutum, karar ve davranıştan sakınılmıştır.

Ancak mücadele zaferle sonuçlanınca şartlar değişmiş, Millî Mücadele’yi başarıya ulaştıran bu ana eksen terk edilmiştir.

Topraklarımızı işgal eden düşmanla savaşılmış ve başarıya ulaşılmıştır. Oysa asıl düşman, yine Yunanları üzerimize salan emperyalizmin öncüleri ile hesaplaşılmamıştır. Yeni Dünya Sistemi’nin Türkiye’ye biçtiği rolü kabullenen yeni Türkiye’nin yöneticileri için bir zamanlar özel olarak davet edilen Akif ve fikriyatı yük hâline gelmeye başlamıştır. Bu durumda Akif evinden hiç çıkmasa, yazmasa, çizmese, konuşmasa, hiçbir şey yapmasa bile tehlikeli bir kişi olarak görülecektir.

İşte Akif yukarıda da ifade edildiği gibi 1925 yılı sonunda dönmemek üzere Mısır’a gitmiş ve vefatına altı ay kalana kadar da Türkiye’ye dönmemiştir.

Akif’in hicretine farklı yaklaşımlar söz konusudur. Sağda-solda, ilgili-ilgisiz dedikodular yapılmaktadır. Kimi ‘şapka giymemek için’, kimi ‘parasız kaldığı için’, kimi ‘inkılâplar yapıldığı için’, kimi ‘korktuğu için…’ kaçıp Mısır’a gitti demektedir. Herkes durduğu yerden bir şeyler söylemekte, kimileri ise İslam’a karşı duydukları hıncı Akif üzerinden dillendirmektedir.

Mesela Hasan Ali Yücel; “İstiklal Mücadelesi’nden sonra Mehmet Akif........

© Perspektif


Get it on Google Play