menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yeni Çözüm Süreci: Bir Devlet Projesinin Anatomisi

14 1
25.11.2025

Kürt sorununun neredeyse 50 yıl sonra geldiği bu evrede “barış” kavramı, sürecin hiçbir tarafı için silahlara veda ile sınırlı kalamaz. Konu dünyadaki çatışma çözümü deneyimlerinden bu yönüyle büyük ölçüde farklılaşıyor. “Silah bırakma/terörü bitirme” ekseni ile çerçevelenmiş bir yaklaşım, Kürt sorununun çözümünün yürütücü aktörleri için toplumsal rıza yaratma inşasında bir anlatım kolaylığı sağlasa konunun çok katmanlı ana özüne temas için yetersiz kalacaktır.

CHP’nin İmralı’ya vekil göndermeme kararı, öfkeli, kızgın veya destekleyici ama hepsi hararetli ve aceleci çok sayıda yoruma neden oldu. Oysa gelinen noktayı anlayabilmek, duygulardan uzaklaşıp ve bir “devlet projesi” olarak sürecin anatomisine bakmayı gerektiriyor. Bu yazı yaygın olarak “yeni çözüm süreci” olarak adlandırılan tarihi gelişmelerin varacağı yere yönelik büyük çıkarımlar yapma, tahminler yürütme, tabiri caizse “ahkam kesme” niyetiyle değil, süreç bağlamında, siyasi aktörlerin niyetlerini ve eleştirilerini anlamak için kaleme alındı.

Öncelikle hızlı bir özet: 1 Ekim 2024’te TBMM’nin yeni yasama yılı açılışında Devlet Bahçeli DEM sıralarına girerek eş başkanlar ve vekillerle tokalaştı, 9 Ekim’de Erdoğan ise partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda, “Bölgemizin de içinde bulunduğu atmosferi düşünerek, daha fazla konuşmaya, daha fazla uzlaşıya, diyalog zeminini daha fazla genişletmeye ihtiyacımız olduğu kanaatindeyiz” dedi ve Cumhur İttifakı olarak yeni dönemde ülke meselelerini “mümkün olan en geniş mutabakatla çözmeyi” temenni ettiklerini söyledi.

22 Ekim tarihli grup konuşmasında Bahçeli “Öcalan gelsin, Meclis’te konuşsun” şeklindeki şoke edici çıkışı ile geniş kamuoyu için gizem dolu bir süreci fiilen başlatmış oldu. Artık devletin Kürt meselesine dair dosyasının yeniden açıldığını gösteren ilk belirtilerdi.

Bu ihtişamlı açılışın hemen ardından 30 Ekim 2024’te CHP ile DEM Parti arasındaki “Kent Uzlaşısı” çerçevesinde yerel seçimlerde Esenyurt Belediye Başkanı seçilen Ahmet Özer, evine yapılan baskınla gözaltına alındı ve tutuklandı. Böylece bir önceki “çözüm süreci”nin aksine bir iktidar projesi değil “devlet projesi” olarak ilan edilen çözüm süreci daha ilk adımdan kendi muhalifini de örgütleme niyetiyle başlatılmış oldu.

Bu adım, belki de sürecin su gibi akıp giderek bir an önce nihayete kavuşmasından ziyade uzun vadeli düşünülmüş, birtakım stratejik hedeflere hizmet etmesi bakımından olabildiğince bir taşla birden fazla kuş düşürmeyi hedeflediğinin de bir işaretiydi.

“İttifakta çatlak mı var?”, “Danışıklı bir rol dağılımı mı?”, “Devlet aklı mı devrede?”, “Basitçe Cumhur İttifakı’nın iktidarda kalma stratejisi mi?”, “CHP bu oyuna gelecek mi?” gibi tartışmalarla ve gelgitlerle geçen bir yılın sonunda, Bahçeli, 19 Kasım 2025 tarihli grup toplantısında el yükselterek, Kürt sorununu resmi ideolojinin bugüne kadarki genel kabulünün ötesine geçip “yüz elli yıllık mesele” olarak tanımladı. Grup toplantısının birkaç gün sonrasında da Bahçeli, Ceyhun Bozkurt’a verdiği röportajda şu ifadeleri kullandı:

“Öcalan’ın kuruluş sürecinden bu yana örgüt üzerindeki etkisini biliyoruz. Bu nedenle de kurucu önder ifadesini kullandım. Kullanıyorum. (…) Terör gündemden çıktığında Türkiye temel sorunlarına yönelecektir.”

Dışarıdan bakıldığında hiçbir somut ilerleme olmaksızın yerinde sayıyor gibi görünen yeni süreç için bu bir yıl içinde aslında tarihi önemde gelişmeler yaşandı. Taraflarca topluma dönük yeni bir “barış” anlatısı kurma ihtiyacı hissetmeksizin ve hiçbir ilave yasal düzenleme gerektirmeyen “mahkeme kararlarına uyulması” gibi basit adımlar atılmaksızın geçen bir yıl içinde Öcalan ilk adımlar olarak örgütün feshi ve silah bırakma hamlelerini hızlıca hayata geçirerek “devlet aklı” nezdinde samimiyet ve güç testinden geçmiş oldu.

Aynı süreçte CHP’ye yönelik yargı üzerinden başlatılan ve iktidar medyasının propaganda makinesi eliyle kapsamlı ve tarihte görülmemiş sertlikteki tek yönlü siyasi harekât devam ettirilerek sürecin kağıt üzerindeki önemli vaatlerinden “demokratikleşme” hedefiyle uyumsuz pek çok adım atıldı.Buna rağmen içinde CHP’nin de yer almaktan kaçınmadığı bir meclis komisyonu kuruldu ve nihayet bu komisyon, CHP’nin katılmama yönünde irade beyanı ile daha uzun süre tartışılacağı görünen bir kararla, İmralı’ya giderek Öcalan ile yüz yüze görüşme kararı aldı.

Bu özetin ardından sürecin aktörleri ve üstlendikleri rollere de kısaca değinmek gerek.

Devlet Aklı

Bahçeli’nin bir yıllık süreçte sergilediği gösterişli hamleler hep bu aklın varlığına yoruldu.

“Devlet aklı” ifadesi Türkiye’de çoğu zaman mistik bir güce işaret ediyormuş gibi kullanılıyor. Oysa muhtemelen bu akıl kaba hatlarıyla ve basitçe üç katmanı içeriyor:

  • Güvenlik bürokrasisi
  • Dış politika/millî güvenlik doktrini
  • İç siyaseti buna göre dizayn eden yürütme organı

Devlet aklına bunlar dışında etki eden başkaca bir fantastik etki yoksa, olan biteni anlamak biraz daha anlaşılabilir:

Suriye’de Esad’ın devrilmesiyle yerine, herkesin pay almak istediği kalıcı bir bölünmüşlük hali geldi. ABD, Rusya, İran, radikal İslamcılar, PYD/SDG ve Ankara… Bu tabloda Ankara için........

© Perspektif