menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Medine’den Gazze’ye İhanet Olgusu: Anlaşma İhlalinin Jeopolitik Analizi ve Güvenilirlik Krizi

11 13
21.10.2025

Medine Vesikası’nın bize bıraktığı en güçlü ders, diplomasiye “vicdan” eklemenin zorunluluğudur. İslam’ın tarihsel barış pratiği, Batı’nın çifte standartlı diplomasi anlayışına karşı ahlakî bir model olarak yeniden hatırlatılmalıdır. Çünkü tarihin ışığında açıkça görülmektedir: Medine’nin ihanet sayfalarıyla Gazze’nin ateşkes masası arasında fark yoktur; yalnızca isimler değişmiştir, zihniyet aynı kalmıştır.

Gazze Şeridi’nde varılan son ateşkesin diplomasi çevrelerinde “kırılgan bir umut” olarak nitelendirildiği görülüyor. ABD, Türkiye, Katar ve Mısır’ın ortak çabaları yüzeyde uluslararası bir başarı izlenimi verse de bu uzlaşının temelinin derin bir yapısal dengesizlik üzerine kurulu olduğu söylenebilir. İsrail’in güvenlik eksenli yaklaşımı ile Filistin’in varoluşsal savunma refleksi arasındaki bu asimetri, anlaşmanın ömrünü daha baştan tartışmalı hâle getirmektedir. Diplomasideki imzalar çoğu zaman tarafların iyi niyetini değil, diplomasinin bir araç olarak işlev gördüğü güç dengelerini gösterir. Dolayısıyla, esir/mahkûm takaslarının gerçekleşmesi ve insani yardımların sağlanması gibi maddeler umut verse de Gazze ateşkesinin geleceği metnin içeriğinden çok tarafların varılan mutabakata samimiyetine ve garantörlerin tutumuna bağlıdır.

Tarih bize defalarca göstermiştir ki, yazılı an/t/laşmalar ahlakî temele dayanmadıkça kalıcı olamaz. Bugün Gazze’deki ateşkes, bu yönüyle İslam tarihinin en önemli bağıtlarından birisi olan ve günümüz diplomasi paradigmasına çok önemli dersler veren Medine Vesikası’nı hatırlatmaktadır. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) önderliğinde kaleme alınan bu tarihi belge, barışın sadece hukukî değil, vicdanî bir zemine oturması gerektiğini ortaya koymuştu. Medine Vesikası’nda amaç, güç dengesini değil, kalplerin huzurunu sağlamaktı. Ne var ki modern diplomasi, -bizim ifademizle- “kalbin kanunları”nı unutarak, anlaşmaları çıkar hesaplarının gölgesine hapsetmiştir. Bu yüzden Gazze’deki mevcut ateşkes, dış baskılarla ayakta duran ama iç güven duygusundan yoksun, hassas bir ateşkes/barış biçimi olarak karşımızdadır.

Tarih yalnızca geçmişin aynası değil, bugünün de öğretmenidir. Hz. Peygamber’in Medine’ye hicreti sonrasında imzalanan Medine Vesikası, farklı inanç ve kabilelerin adalet temelinde bir arada yaşamasını hedefleyen -hatta bu içerikte siyasi tarihteki- ilk toplumsal sözleşmeydi. Bu belge, İslam’ın barış vizyonunun somut bir yansıması olarak tarihe geçti. Vesika, yalnızca bir hukuk metni değil aynı zamanda bir ahlak taahhüdüydü. Çünkü Vesika’ya göre; her topluluk kendi inancında özgür olacaktı ve Medine dışarıdan saldırıya uğradığında herkes savunmada yer alacaktı. Hiçbir taraf, düşmanla iş birliği yaparak Medine’nin güvenliğini tehlikeye atmayacaktı.

Ancak her ideal gibi, bu da çıkarın duvarına çarptı. Medine’deki üç Yahudi kabilesi -Benî Kaynukâ, Benî Nadîr ve Benî Kurayza- başlangıçta sözleşmeye sadakat sözü vermelerine rağmen, her biri farklı zamanlarda ihanetin tarafı oldu. Ekonomik menfaat, kabile gururu ve dış ittifak arayışı, onları “birlikte yaşama ahlakı”ndan uzaklaştırdı. Benî Kaynukâ, Müslüman pazarında bir kadının onuruna yapılan saldırıyla kıvılcımı ateşledi; ardından şehir düzenini bozan kargaşayı tetikledi. Benî Nadîr, Hz. Peygamber’e suikast girişimiyle ihaneti daha ileri taşıdı. Benî Kurayza ise Hendek Savaşı sırasında düşmanla iş birliği yaparak Medine’yi en kritik anında savunmasız bıraktı. Böylece yazılı sözleşme hükümsüz kaldı; güven duygusu yerini kuşkuya bıraktı. Bu ihanetlerin ardından Hz. Peygamber’in tutumu nettir: Barışa sadakat, ihanete adalet. Kesin olan şey şu ki Peygamberimiz (a.s.) Yahudileri dinlerinden dolayı değil, sözleşmeye sadakat göstermedikleri için cezalandırdı.

Bugün İsrail’in diplomasi tarzı, mevzubahis tarihsel ihanetlerin modern bir yansıması gibidir. Her ateşkes İsrail için bir nefeslenme, her müzakere bir mevzi kazanma aracı oldu. İsrail, “insani ara” söylemiyle hem dünya kamuoyunu yatıştırmayı hem de Gazze’nin direniş damarlarını zayıflatmayı hedeflemiştir. Bu süreçte yeniden silahlanmış, istihbarat ağını güçlendirmiş ve “güvenlik” bahanesiyle yeni yerleşim alanlarını sessizce devreye sokmuştur. Uluslararası gözlemcilere göre İsrail’in bugüne kadar ateşkeslere rağmen yaptığı ihlal sayısı 4500’ü aşmıştır. Her giriştiği ateşkes veya “ara”da kırılganlığa yol açıp, işgal ve saldırganlığını daha ileri boyutlara taşımak istemiştir. Gerçek şu ki, İsrail ilk fırsatta son günlerde Gazze’de gerçekleşen ateşkesi ihlal edecektir. Çünkü onun diplomasi anlayışı “güce dayalı manipülasyon” üzerine kuruludur. Ateşkes metinlerinde dahi kendine “önleyici saldırı hakkı” bırakan muğlak ifadeler yer alır. Bize göre bu durum, klasik ‘Medine ihanetinin’ modern diplomatik biçimidir: Önce metni imzala/t, sonra çeşitli bahaneler ve gizli planlar yaparak anlaşmaya ihanet et.

Tarihsel olarak bakıldığında bu sadece tarihin tekerrürü değil aynı zamanda taraflar açısından ahlakî bir sınavdır. Medine örneği bize, güvenin metinlerden değil; metinleri yaşatan samimiyetten doğduğunu öğretir. Gazze’deki ateşkes de aynı kırılgan denge üzerindedir. İsrail’in geçmiş ihlalleri, artık uluslararası garantörlerin bile inancını sarsmıştır. Dolayısıyla yeni bir metnin kalıcılığı ancak kâğıt üzerinde mümkündür; kalplerde değil. Medine’de yaşanan ihanetler, bugünün Gazze’sine sadece tarihsel bir yankı değil, diplomasiye düşülmüş bir uyarı olarak yansımaktadır.

Analitik Çerçeve ve Hipotez: Anlaşma Sadakatinin Jeopolitik Sınavı

Bu perspektiften bakıldığında, Medine Vesikası’nın ihlaliyle Gazze ateşkesinin........

© Perspektif