Üç İstanbul romanında geçen birkaç jurnal aktarayım: (Ratip) "Sultan Hamit'e damat olacaktı; fakat frengisi var diye dayısı curnal etti. Bu curnal üzerine Ratip damat olamadı, siyasi mağdur oldu.”

“Adnan saray adamlarını Beşiktaş'tan başka coğrafya, Cuma selamlığından başka tarih bilmezler sanırdı. Erkânıharp Müşiri'nin yalısına gittigi gün, bir adamın hem curnalci hem de konağının bir darülfünun gibi olacağını görmüştü.”

“Evkaf'ta Cihet Kalemi Müdürü olan Tufan Efendi saray hafiyelerindendi. Fakat Tufan'ın kendini ve curnallarını Abdülhamit bir aydan beri saraya sokmuyordu. Bu felaket hiçbir hafiyenin başına gelmemişti: Manasız curnal sahiplerini bile, bir gün de manalısını yazar diye Abdülhamit istiskal etmezdi.” (İstiskal: Hoşnutsuzluğunu belli eden soğuk davranış)

“Adnan'ı Arap İzzet Paşa'nın kurtardığını bilmeyen Sakallı Vasfi onu üç günde hapisten çıkaran Zaptiye Nazırı'nı nihayet saraya curnal etti ve bir hafta sonra Taife kaymakam oldu. Vasfi artık namusunu bol bol satacak yer bulmuş, seviniyordu: Taif'e sürgün giden Habibullah'a Hicaz Valisi yüz veriyordu. Vasfi, hemen valiyi curnal etti ve hemen Sivas'ta bir sancağa mutasarrıf oldu.”

Döneme sinmiş “korku koku”suna dair Ahmet Rasim’in (1864-1932) tanıklığına başvuracağım. Adnan gibi Darüşşafaka’da okumuştur. Aksaray’a pek uzak olmayan Sarıgüzel’de oturmuştur. Aynı dönemin ve muhitin çocukları bir bakıma:

“Hânede ana, baba korkusu varsa mektepte müdür, mubassır, hoca, çavuş, onbaşı, memlekette de padişah, hükümet ve erkân ve teferrruatından müteşekkil cesim ve azim (kocaman ve büyük) bir kitlenin vücuda getirdiği bir istibdâd-i mütezayid (artan despotizm) korkusu vardı. Elhasıl “tazyik” ile uslu oturuş, mümaşat (uysallık), müdârâ (dalkavukluk), genellikle terbiye manasını ifade ediyordu. Ben de bi’l-mecburiye (ister istemez) bu ‘terbiye’ dahilinde hareket ediyordum.” (A. Rasim, Matbuat Hatıralarından: Muharrir, Şair, Edib)

*
Curnallerin akibetine dair bir tanığım var. Halit Ziya Uşaklıgil.

II. Abdülhamit tahttan indirilip, yerine Sultan Reşat geçirildiğinde, Halit Ziya Bey Dolmabahçe Sarayına Sultan Reşad’ın mabeyn başkatibi (1909-1912) olarak tayin edilir. Saray ve Ötesi (YKY) adlı kitabın önsözünde Abdullah Uçman, Halit Ziya Bey’in mabeyn başkatipliğne tayinini şöyle açıklar:

“Bir yandan yabancı dil biliyor olması, diğer yandan bilgi, görgü ve tecrübesi dolayısıyla, biraz da sarayı ve padişahı kontrol amacıyla doğrudan doğruya İttihat ve Terakki yönetimi tarafından başkâtiplik görevine getirilen Halit Ziya, sarayla yani Sultan Reşat’la Bâbıâli yani hükümet ve üçücnü kuvvet durumundaki İttihat-Terakki arasında bir denge rolü oynar.

Şimdi mabeyn başkatibi olarak Halit Ziya Bey’in, II. Abdülhamit döneminin yaygınlığı, sıklığı ile meşhur, “ota, b.k’a jurnal” hadisesindeki jurnallerin akibetine dair tanıklığın arz ediyorum:

“Zeminle beraber küçükçe bir kapıdan alçaçık bir daireye girmiş bulunduk. İlk önce bir medhalde (giriş yeri) idik ki her tarafı büyük dolaplarla işgal edilmişti. Bize delâlet eden zât: ‘Bakınız,’ dedi; ‘bütün evrak ile dolu…’

Evrak denilen kâğıtlar o zamanın maruf ıstılahlarından (terimlerinden) olan jurnaller idi. Bütün saray bunlarla dolu idi. Her dolapta, her masanın gözlerinde, hattâ kâselerin, çiçekliklerin içinde bunlardan vardı; kimi okunmuş, gezerken şuraya buraya tıkılmış, kimi okunmaya, hattâ bir göz atmak için zarfı yırtılmaya bile lüzum görülmemiş kağıtlar, fakat hepsi bir vesikadır diye saklanmış şeyler…” (Halit Ziya Uşaklıgil, Saray ve Ötesi, YKY)

*

Jurnallerin ödüllendirilmesi, halkın bir kısmının, diğer kısmını ihbara sevkediyor. İlginç bir yönetim aleti, edevatı. Sevmediğin birini asılsız ihbar ile jurnalleyebilirsin. Ödül beklerken sadece kuru bir teşekkür ile karşılaştığında kafan karışabilir:

“Sakallı Vasfi'ye, curnali için Zaptiye Nazırı sade teşekkür etti. O kadar! Vasfi şaştı: Bu curnalcilik denen şey bu kadar ehemmiyetsiz miydi? Herkesi vali, elçi yapan bu kağıtların kıymeti bu kadar düşmüş müydü? Kısa bir teşekkür için mi alem haliyelik ediyordu? Bunda bir yanlışlık olacaktı.” (Üç İstanbul)

Sakallı Vasfi’nin şaşkınlığı, saray hafiyesi Tufan Efendi’nin düştüğü ümitsiz durumun yanında pek masum kalıyor:

“Evkaf'ta Cihet Kalemi Müdürü olan Tufan Efendi saray hafiyelerindendi. Fakat Tufan'ın kendini ve curnallarını Abdülhamit bir aydan beri saraya sokmuyordu. Bu felaket hiçbir hafiyenin başına gelmemişti: Manasız curnal sahiplerini bile, bir gün de manalısını yazar diye Abdülhamit istiskal etmezdi. Halbuki Tufan Efendi'yi nisabından fazla namussuz bulmuştu, yüz vermiyordu.”

Jurnaller, geçer akçe oldukları günlerde birilerinin başını yaktı. Sonra günleri geçti, jurnalleri yaktılar.

(Jurnaller) “(…)Sandıklarla, öküz arabalarıyla harbiye Nezareti’ne taşıtıldı, bir aralık tasnife kalkışıldı, bakıldı ki bunları meydana çıkarmak bütün memleketin üzerine kürek kürek çamur atmak olacaktı; nihayet galiba hepsini birden yakıp ait oldukları devirle beraber yok etmeye karar verildi.” (Halit Ziya Uşaklıgil, Saray ve Ötesi, YKY)



QOSHE - Üç İstanbul'da “curnal” enflasyonu (12) - İlhami Algör
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Üç İstanbul'da “curnal” enflasyonu (12)

5 0
23.12.2023

Üç İstanbul romanında geçen birkaç jurnal aktarayım: (Ratip) "Sultan Hamit'e damat olacaktı; fakat frengisi var diye dayısı curnal etti. Bu curnal üzerine Ratip damat olamadı, siyasi mağdur oldu.”

“Adnan saray adamlarını Beşiktaş'tan başka coğrafya, Cuma selamlığından başka tarih bilmezler sanırdı. Erkânıharp Müşiri'nin yalısına gittigi gün, bir adamın hem curnalci hem de konağının bir darülfünun gibi olacağını görmüştü.”

“Evkaf'ta Cihet Kalemi Müdürü olan Tufan Efendi saray hafiyelerindendi. Fakat Tufan'ın kendini ve curnallarını Abdülhamit bir aydan beri saraya sokmuyordu. Bu felaket hiçbir hafiyenin başına gelmemişti: Manasız curnal sahiplerini bile, bir gün de manalısını yazar diye Abdülhamit istiskal etmezdi.” (İstiskal: Hoşnutsuzluğunu belli eden soğuk davranış)

“Adnan'ı Arap İzzet Paşa'nın kurtardığını bilmeyen Sakallı Vasfi onu üç günde hapisten çıkaran Zaptiye Nazırı'nı nihayet saraya curnal etti ve bir hafta sonra Taife kaymakam oldu. Vasfi artık namusunu bol bol satacak yer bulmuş, seviniyordu: Taif'e sürgün giden Habibullah'a Hicaz Valisi yüz veriyordu. Vasfi, hemen valiyi curnal etti ve hemen Sivas'ta bir sancağa mutasarrıf oldu.”

Döneme sinmiş “korku koku”suna dair Ahmet Rasim’in (1864-1932) tanıklığına başvuracağım. Adnan gibi Darüşşafaka’da okumuştur. Aksaray’a pek uzak olmayan Sarıgüzel’de oturmuştur. Aynı dönemin ve muhitin çocukları bir bakıma:

“Hânede ana, baba korkusu varsa mektepte müdür, mubassır, hoca, çavuş, onbaşı, memlekette de padişah, hükümet ve erkân ve teferrruatından müteşekkil cesim ve azim (kocaman ve büyük) bir kitlenin vücuda getirdiği bir istibdâd-i mütezayid (artan despotizm) korkusu vardı. Elhasıl “tazyik” ile uslu oturuş,........

© P24


Get it on Google Play