Kuntay, Macide bölümünde diğer bölümlere nazaran daha bir yakası bağrı rüzgâra açık akar. Roman’a Aksaray’ın meşhur kabadayıları, On İkiler ve reisleri Arap Avnullah karışır : “Arap Avnullah, nargile içerken şah, atta mihrace, arabada hıdivdi. Mahallede karakol ondan sonra gelirdi. Saraya misafir giderdi. Meclis-i vükela ile ahbaptı. Adı makamdı.”

Avnullah’a paşa ünvanı verirler. Derken romana Çilli Mahmut karışır ki tek başına On İkiler’e denktir:

(Çilli) “Mahmut, Arap Avnullah'ı beğenmiyordu. Böyle külhanbeyi mi olurdu? Hükümet ve külhanbeyi karşı karşıya duracaktı. Hükümete kaşını çatmayan adam, nasıl kabadayı olurdu? Sadrazam'dan komisere kadar bütün resmi adamların kendisiyle selamlaştığı Arap Avnullah, Çilli Mahmut'un nazarında külhanbeyliğin büyük davasından kaçan adamdı. Bir Paşa'lık mukabilinde silahını bırakmıştı.”

(Yeni yetmeliğimde Çilli Burhan adında lokal bir “kabadayı” tanıdım. Eski usül kabadayılar ile iş adamı/mafya geçişinin arası bir zaman idi.)

Macide’nin kocası Senih Efendi önce felç olur, sonra vefat eder. Ev kerhane olur. Kerhane gelirleri üzerinden Arap Avnullah Paşa Macide’nin koruyucusu olur. Avnullah’ın çakma paşalığı ve bürokrasideki etkisi nedeniyle, koruması Macide semt halkı için azize olur:

“Arap Avnullah'ın geldiği gecelerden beri Macide, Sofular Mahallesi'nde imam ve muhtar gibi bir makamdı. Kadını, mahalle halkı saray adamları sırasına koymuştu ve Sofular Mahallesi'nde Macide'nin iyiliğini görenler artıyordu: Gümrüğe koca kayırmak, yatı mektabine çocuk yerleştirmek için gelen ve haykıra haykıra, "Allah gül yüzünü soldurmasın!" diyerek evin kapısını çeken yemenili kadınlar, bu evin mahalleye yüz karası olduğunu söyleyenleri yalnız kısık seslerle tasdik ediyorlardı.”

Bütün bunlar bir kadın bedeni üzerinden oluyor. Bir kadın bedeni tek başına önce bir mahalleyi, sonra bir semti ve şehrin orasından burasından kopup gelen “müşteriler” ve semt dedikoduları ile neredeyse şehri kucaklıyor. Macide’nin Üç İstanbul’da diğer karakterlere oranla bu kadar geniş yer tutmasının bir nedeni bu “gürül gürül” akışkanlıktır. Ve muhtemelen Kuntay Macide’yi tanımıştır.

Derken Çilli Mahmut Arap Avnullah Paşa'yı Horhor'da beygir sürücülerinin durduğu yerde, maiyetindeki adamların ortasında döver. Macide, Çilli Mahmut’un sermayesi olur:

“Donanmalarda (*) Macide’nin evinde karakol kadar fener vardı; ev siyah mahallenin içinde dört köşe yangındı; pencerelerden On İkiler’in kafaları salkım salkım sarkıyor, kapıda laterna, odada ince saz çalıyordu; ev, siyasi bina olmuştu. Fakat artık Macide’ye Saray feriki gelmiyordu; artık Macide balçığın ana caddesiydi; yatağı panayırdı; sansarla, maymunla, timsahla, hülasa her türlü insanla yatıyordu; sesi talik yazıya benzeyen softayla, bıyığı aşı boyalı jandarma zabitiyle, mutfak kokan bekârla, mektep kokan çocukla yatıyordu.”

***

Geçen bölümde, “Macide faslında Adnan, Macide uğruna bahane edilmiş gibi duruyor. Bu cümleme karşıt başka bir cümle kuracağım” dediydim. Şimdi kuruyorum.

Adnan, yoksul bir genç iken kendine yukarı doğru yükselen bir hat çizer. Yani gözü yukarılardadır diyelim. Yoksul bir genç adam kendisi için daha iyi olacağını düşündüğü bir yöne doğru çabalar. Ancak romanın yazarı, Adnan’ın tercih ettiği yolun bir çıkmaz olduğuna emindir. Çünkü Adnan’ın zıplamaya çalıştığı “yukarı”, mesela Belkıs’ın yanı başı hatta koynu kucağı olan “yukarı”, Belkısgillerin sömürgeci dış güçlerle işbirlikçiliği ve istibdat yanlısı olmaları nedeniyle makbul bir yer değildir:

(Erkanıharp Müşiri) ”Kerim Paşa'nın iki kızı varmış, Belkıs, büyük kızıymış; bu, Adnan' dan tarih dersi alacakmış. Ve bu Belkıs, 24 yaşında Bahriye Miralayı Hüsrev'le bir sene evvel evlenmiş; fakat Erkanıharp Müşiri o kadar ilim meraklısı imiş ki, damadı Hüsrev'i Kiel'de Alman filosuna staj yapmak için, evlendikten bir ay sonra göndermiş. Öteki damadı da karısıyla Montpellier'ye gitmiş, ziraat öğeniyormuş. Kızlar Avrupa'da bile malumatlı sayılacak kadar çok okumuşlarmış. Sonra Erkanıharp Müşiri'nin Mermer Yalı'sı tamamen Avrupalı bir konakmış.”

Tam burada Adnan, “Hidayet'in yüzüne öfkeyle bakıyordu: Bu Erkanıharp Müşiri'nin ne kadar korkunç bir saray adamı oldugunu İstanbul'da bilmeyen yoktu. Adnan onun konağına nasıl giderdi?” Fakat Adnan o konağa gitti.

Macide de yoksul bir kadın olarak kendine bir hat çizmeye gayret eder. Adnan’a hamile kaldığında, çocuğu doğurmak ve Adnan ile bir aile kurmak istemiştir. Bu isteğe ne Adnan ne de Kuntay inanmış ve imkan vermiştir.

Macide, ne Süheylâ ne de Belkıs’tır. Fukaradır Macide. Bence Adnan’ın düşüp kalktığı kadınlar içinde en kanlı canlı belirenidir. Aileden bir zenginliği, tahsili olmadan sadece kendisi olarak varolabilmiştir. Acaba, Macide’ye orospuluktan başka bir seçenek bırakmamak için midir ki Kuntay, onu doyumsuz bir kadın bedeni olarak –muhteşem bir dil ve kalem yeteneğiyle– varetmiştir?

Adnan ve Macide, her ikisinin de hikâyeleri çıkmaz sokakta son bulur. Hikâyelerindeki çıkışsızlık, belki de İstibdat-Meşrutiyet-Mütareke dönemlerinde memleket ve dünya ahvalinin ağırlığı, çıkışsızlığı durumudur. Bir çeşit, “Nereye Payidar, nereye? Çıkmaz bu yol bir yere” durumudur. Belki de bizde çıkışsız hikâye severlik vardır.

Bu son cümleme pek inanmıyorum –veya inanmak istemiyorum- ama çekirge gibi zıplayan ve işleri iyi giden bir roman karakterimiz var mı merak ediyorum. Yani böyle bir karakteri kınamadan, burnunu b.ka batırmadan, toplumsal olanın içinden geçiren bir anlatımız var mıdır? (Vardır belki de ben bilmiyorumdur. Yine de bu soruyu sormak istedim.)

*

Biraz malumatfuruşluk yapayım, “zengin gösterir” derler. Yukarıda sözünü ettiğim Aksaray kabadayıları On İkiler’i Sermet Muhtar Alus, 1935 senesinde Cumhuriyet gazetesinde tefrika etmiş. Üç İstanbul’daki kabadayı reisi Arap Avnullah, Sermet Muhtarın yazılarında “Aptullah” olarak geçer. (Bu farktan bir mana çıkaracak değilim.)

“Sermet Muhtar, Hukuk Fakültesi’nde Hakkı Bey’in [Daha sonra Sadrazam İbrahim Hakkı Paşa] talebesiydi. O yıllarda şair Mithat Cemal [Kuntay], Hakkı Paşa’nın asistanıydı. Aynı zamanda doktorasını hazırlamaktaydı. Hukuk talebeleri, zaman zaman, ondan şiirler okumasını isterlerdi. Yakışıklı, aristokrat tavırlı olan Mithat Cemal, onları kırmaz, hem geçmişteki tanınmış şairlerin şiirlerinden, hem kendi şiirlerinden güzel parçalar okurdu.” (Taha Toros, Tarih ve Toplum, Şubat 1994) )

Sermet Muhtar Saraçhanebaşı doğumlu. Saraçhaneden taş atsan Aksaray’a düşer. Sermet Muhtar, Kuntay’dan iki yaş küçük. Asistan ve talebe olarak, sözlü kültürün çok güçlü olduğu bir dönemde aynı semtin çocukları, gençleri olarak On İkiler hadiselerinden etkilenmeleri doğal.

*

(*) Donanma Şenlikleri: Büyük zaferler, padişah ailesinin üreme ve üremeye hazırlıkları (düğünleri) dolayısıyla yapılan şenlikler.



QOSHE - “Üç İstanbul” – yine Macide (11) - İlhami Algör
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“Üç İstanbul” – yine Macide (11)

6 0
16.12.2023

Kuntay, Macide bölümünde diğer bölümlere nazaran daha bir yakası bağrı rüzgâra açık akar. Roman’a Aksaray’ın meşhur kabadayıları, On İkiler ve reisleri Arap Avnullah karışır : “Arap Avnullah, nargile içerken şah, atta mihrace, arabada hıdivdi. Mahallede karakol ondan sonra gelirdi. Saraya misafir giderdi. Meclis-i vükela ile ahbaptı. Adı makamdı.”

Avnullah’a paşa ünvanı verirler. Derken romana Çilli Mahmut karışır ki tek başına On İkiler’e denktir:

(Çilli) “Mahmut, Arap Avnullah'ı beğenmiyordu. Böyle külhanbeyi mi olurdu? Hükümet ve külhanbeyi karşı karşıya duracaktı. Hükümete kaşını çatmayan adam, nasıl kabadayı olurdu? Sadrazam'dan komisere kadar bütün resmi adamların kendisiyle selamlaştığı Arap Avnullah, Çilli Mahmut'un nazarında külhanbeyliğin büyük davasından kaçan adamdı. Bir Paşa'lık mukabilinde silahını bırakmıştı.”

(Yeni yetmeliğimde Çilli Burhan adında lokal bir “kabadayı” tanıdım. Eski usül kabadayılar ile iş adamı/mafya geçişinin arası bir zaman idi.)

Macide’nin kocası Senih Efendi önce felç olur, sonra vefat eder. Ev kerhane olur. Kerhane gelirleri üzerinden Arap Avnullah Paşa Macide’nin koruyucusu olur. Avnullah’ın çakma paşalığı ve bürokrasideki etkisi nedeniyle, koruması Macide semt halkı için azize olur:

“Arap Avnullah'ın geldiği gecelerden beri Macide, Sofular Mahallesi'nde imam ve muhtar gibi bir makamdı. Kadını, mahalle halkı saray adamları sırasına koymuştu ve Sofular Mahallesi'nde Macide'nin iyiliğini görenler artıyordu: Gümrüğe koca kayırmak, yatı mektabine çocuk yerleştirmek için gelen ve haykıra haykıra, "Allah gül yüzünü soldurmasın!" diyerek evin kapısını çeken yemenili kadınlar, bu evin mahalleye yüz karası olduğunu söyleyenleri yalnız kısık seslerle tasdik ediyorlardı.”

Bütün bunlar bir kadın bedeni üzerinden oluyor. Bir kadın bedeni tek başına önce bir mahalleyi, sonra bir semti ve şehrin orasından burasından kopup gelen “müşteriler” ve semt dedikoduları ile neredeyse şehri kucaklıyor. Macide’nin Üç İstanbul’da diğer karakterlere oranla bu kadar geniş yer tutmasının bir nedeni bu “gürül gürül” akışkanlıktır. Ve muhtemelen Kuntay Macide’yi tanımıştır.

Derken Çilli Mahmut Arap Avnullah Paşa'yı Horhor'da beygir sürücülerinin durduğu yerde, maiyetindeki adamların ortasında döver.........

© P24


Get it on Google Play