Boyası dökülmüş bu şehrin kuytu bir köşesinde, zamanın nabzını tutar gibi dikkat kesilmişim her şeye… Sana dair bir şeyler duymak ümidi var… Ne kadar oldu gideli, şimdiden özledim. Sesini verir mi bu yankılar, kokunu getirir mi bu rüzgâr… Yokluğun ıstırap, yokluğun ölümün diğer adı…

Ben, her pişmanlığını seninle birlikte Allah’a arz eden biçare. Ben, gördüğü düşün peşinden sürüklenen, sevmekten hiç pişman olmayan divane… Sen karanlık gönüllerin lambası, düşkünlerin barınağı, âşıkların nur babası.

**********************

Neler neler geçiyordu kalbinden belki bizim hiç duymadığımız ya da duymaya pek alışık olmadığımız kelimeler… Diyecektin belki bu bulutların altında durun, bu bulutlar benim yüreğim, gölgelesinler teninizi… Bulutlar sevdayı yüklendi bu akşam durun altında ıslatsınlar yüreğinizi… Belki de diyecektin, bu aşk bir bilmece, bir sır, bir kördüğüm… Hiç çözülmeyecek gibi hiç dile gelmeyecek…

İltifat lüzumsuz lakırdı, iltifat anlamını seninle bulsun, gitme diyebilseydik keşke… Gelişin bahar gidişin güz diyebilseydik… Yanında olmak saadet ikliminden gelen bir rüzgârla serinlemekti.

*********************************

Haneyi saadetin cennetin başladığı yer olmalı, yoksa bu rayiha dünyaya ait olamaz. Bahçenizin çiçekleri, güzelliğini kıskanmışlar, baksana boyunları öyle bükülmüş…

Yanındayım, imkânsızlıklar kafamı kurcalarken, ağzımı bıçak açmıyor. Bir şeyler söylemek istiyorum, çıldırtan sessizliği bozarak bugün, susarak seslenmeyi sevene. O sebepten dudak kıpırtılarında dolaşan ilahi beste; hep senin için, hep sana minnetle…

Bilmem sana susarak bir şeyler anlatabildim mi? O hisli bakışlar, o hafif acımtırak tebessümler, bilmem ne anlatabildiler… Bir boşluk, bir sızıntı çatlağı suskunluk, bir keder bu sessizlik… Oysa bu hisler çığlıklaşmak istiyor öyle apansız, ortada hiç bir şeyde yoktu denilebilecek bir anda…

Öyle içten bir arzu ki acıları bir tek sana anlatmak, umudu senden dinlemek. Şimdi sen söyle, kelimeleri umuda çevirelim. Tüm İnsanlar dünyayla meşgul olsun. Biz kimseye görünmeyelim. Ve ağlayalım içten içe öyle hiç bir şey demeden. Ağlayalım bakarak temmuzu güze çeviren takvim yapraklarına…

…………………………………………………………………………

Sen ve senin aşkın bir yol ki nihayeti sırat-ı müstakim…

Sen durmaksızın yaratılışsın, sen saadetten bir parça pay alma umudusun. Sen kutlu vahidin işyarı, ateşle imtihansın. Sen bu edep penceresinden her bakışımda beliren nurlu siluetsin, Sen tarifini yapamıyor olmak sebebinden kelimelerin silinmekte ısrar ettiği gerçeksin. Sen aşksın…

Sen sevdanın tüm renklerine boyayan, sen aşkın feyiz çeşmesine salan, sen sularında boğulduğum, akışında kaybolduğum nur seli…

QOSHE - Temmuzu güze çeviren ayrılık - Emrah Polat
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Temmuzu güze çeviren ayrılık

10 0
04.11.2023

Boyası dökülmüş bu şehrin kuytu bir köşesinde, zamanın nabzını tutar gibi dikkat kesilmişim her şeye… Sana dair bir şeyler duymak ümidi var… Ne kadar oldu gideli, şimdiden özledim. Sesini verir mi bu yankılar, kokunu getirir mi bu rüzgâr… Yokluğun ıstırap, yokluğun ölümün diğer adı…

Ben, her pişmanlığını seninle birlikte Allah’a arz eden biçare. Ben, gördüğü düşün peşinden sürüklenen, sevmekten hiç pişman olmayan divane… Sen karanlık gönüllerin lambası, düşkünlerin barınağı, âşıkların nur babası.

**********************

Neler neler geçiyordu kalbinden belki bizim hiç duymadığımız ya da duymaya pek alışık olmadığımız kelimeler… Diyecektin belki bu bulutların altında durun, bu bulutlar benim yüreğim, gölgelesinler teninizi… Bulutlar sevdayı yüklendi bu akşam durun altında ıslatsınlar yüreğinizi… Belki de diyecektin, bu aşk bir bilmece, bir sır, bir kördüğüm… Hiç........

© Önce Vatan


Get it on Google Play