menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

CEHALET VE TAASSUP

18 5
19.04.2025

Cehalet, cehl kökünden türetilmiş bir kavramdır ve ilmin zıddı olarak “bilgisizlik” anlamına geldiği bilinmektedir. En çok bilinen ve kullanılan anlamı da budur. Ancak bu sözcükten üretilen Cahiliye kavramının Kur’an’da bu anlam ile birlikte, iki farklı anlamda kullanıldığı da görülmektedir. Bu anlamlardan biri, “bir konuda doğru olanın tersine inanma”, diğeri ise “bir konuda yapılması gerekenin tersini yapma” anlamlarıdır. Dolayısıyla bu iki anlamı da ifade eden Cahiliye kavramın, “İslâm’ dan önceki inanç, tutum ve davranışların, İslâmî devirdeki inanç, düşünce ve yaşam tarzından ayırt etmek için kullanıldığı” anlaşılmaktadır. Bu nedenle Araplar’ın İslâm öncesine ait inanç, düşünce ve hayat tarzlarına “Câhiliye” veya “Câhiliye çağı” denilmektedir.

Bu bağlamda Âl-i İmrân sûresinin 154. ayetinde, bazı münafıkların Allah hakkındaki yanlış düşüncelerinin “Câhiliye zannı” olarak ifade edildiği; Ahzap suresinin 33. ayetinde ise Hz. Peygamber’in hanımlarına hitaben Cahiliye teberrücü/ Câhiliye devrindeki kadınlar gibi açılıp saçılmamaları” nın istendiği; Fetih suresinin 26. ayetinde de “hamiyyetü’l-Câhiliyye/ Câhiliye taassubu” ndan söz edildiği ve nihayet Mâide suresinin 50. ayetinde “Cahiliye hükmü/idaresi” ne de bir atıfta bulunulduğu görülmektedir.[1]

Bunlara ilaveten Hz. Peygamber’in de Cahiliye döneminin zirve isimlerinden biri olan Amr b. Hişam’ın “Ebü’l-Hakem” olarak bilinen lakabını, İslâm’a olan düşmanlığı ve katı tutumu sebebi ile “Ebû Cehil” olarak değiştirdiği de dikkate alındığında cahilliğe sözcüğünün yeni anlamlar kazandığı anlaşılmaktadır. Nitekim Dar-ün Nedve’nin fikir önderlerinden itibar sahibi olan bu kişinin, İslam’a tüm gücüyle karşı çıktığı ve Müslümanların Kabe’de namaz kılmalarına engel olmaya çalıştığı için şu ayetlerin de onun hakkında nazil olduğu rivayet edilmektedir:

“Bütün bunlara rağmen insan yine de azar, Kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmadığını sanır. Oysa o, sonunda mutlaka Rabbine dönecektir. İnsanları hak dine çağıran Peygambere engel olmaya çalışanı görüyor musun? Ey inkârcı! Ne dersin? Ya asıl doğru yolda olan o ise? Ve Allah’ın azabından sakınmayı emir ve tavsiye ediyorsa? Asıl kendisi, gerçeği yalanlayan ve ondan yüz çeviren biri ise? O inkârcı Allah’ın her şeyi gördüğünü bilmiyor mu? Hayır! Bu adam yanlış yolda! Eğer o, bu tutumundan vazgeçmezse onu perçeminden tutup sürükleyeceğiz. Evet, o yalancı, ar damarı çatlamış inkârcıyı perçeminden (tutup sürükleyeceğiz). Haydi, o zaman adamlarını yardıma çağırsın da görelim. Biz de o gün zebanileri çağıracağız. Hayır! Ey Peygamber! Sen aslâ onun tehditlerine boyun eğme. Rabbine secde et ve böylece O’na yaklaş.”[2]

Bu açıklamalardan ve verilen bu örnekten de anlaşılacağı üzre cehalet, sadece bilgisizliği değil, bilinen ve yaşanan hayatın olumlu veya olumsuz yönlerini ayrıştırmadan, kör bir taassupla yeni fikir ve düşüncelere, sadece yeni oldukları için kapalı olmayı, karşı çıkmayı, farklı bilgileri ve düşünceleri dinlememeyi ve öğrenmemeyi; yeni bilgilere, fikir ve düşüncelere ön yargılı olmayı da kapsamaktadır.

Kur’an, onların bu zihniyet ve yaşam tarzını, “Bilakis, biz babalarımızı/atalarımızı böyle yaparken bulduk[3] sözüyle açıklar ve “Onlara “Allah’ın indirdiğine ve elçiye uyunuz” denildiğinde, onlar, “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter!” derler. Ya babaları/ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler?”[4] sözüyle de bu zihniyeti ve taassubu kınar. Zira bu düşünce tarzı, sonuç itibariyle bir zihniyeti ve taassubu yansıtmakta ve bu da fert ve toplumları geçmişi sorgulamaktan, olguları ve ayetleri tefekkür........

© Mir'at Haber