Bir Yürekte Milyarlarca Yüreği Taşımak: Ümmet Olmak
Bir Yürekte Milyarlarca Yüreği Taşımak: Ümmet Olmak
Modern zamanın şekillendirdiği olgular, bireyselciliği hayatın merkezine yerleştiriyor; “özgürlük” , “bağımsızlık” gibi argümanlar koşulsuz idealize ediliyor. İnsan; toplumdan, gelenekten ve kutsaldan bağımsızlaştırılarak, adeta hem köksüz hem yönsüz bırakılıyor. Bizi biz yapan, aidiyetlerimizi, bağlarımızı ifade eden değerlerlerimiz, sanki birer prangaymış gibi lanse ediliyor.
Dört elle tutunmamız gereken bağlarımız ise birer bağımlılık ve mecburen seçtiğimiz tercihler yığınıymış gibi kodlanıyor zihinlerimize.
Ahvalimiz bu iken, ümmet kavramı-modern çağın en çok unuttuğu, ama en çok ihtiyaç duyduğu değerlerden biri olarak- yeniden anlam kazanıyor.
Ümmet kavramı, seküler kodlarla döşenmeye çalışılan zihinlere, sadece dinî terminolojide geçen ve artık güncel bir karşılığı olmayan bir kavrammış gibi yerleştirilmeye çalışılsa da aslında ümmet kavramı; toplumsal bir vicdanın, ortak bir kimlik bilincinin, tarihsel bir dayanışmanın adı ve her şeyden önce bir aidiyetin karşılığıdır.
Seküler cümlelerin öznesi haline gelen insan, modernitenin bireyi soyutlayan ve toplumsal bağları ihmal eden anlayışında, varlığının anlamını yitiriyor. Bu özne, salt rasyonel ilmeklerle örülmüş bağlara tutunarak, vicdanına, ahlâki ve hatta etik değerlere, toplumsal sorumluluğa karşı kapılarını kapatmak pahasına, tutunması gereken en sağlam ve selim bağlardan soyutlanıyor farkına varmadan.
Ümmet olmak ve ümmetin mensubu olduğunu kabul etmek ise insanın kendisini hangi koşulda veya hangi çerçevede olursa olsun, sadece bir özne olarak değil, bir anlam ve eylem topluluğunun parçası olarak görmesini, tanımlamasını ve buna uygun şekilde pozisyon alarak, aksiyon bulmasını sağlar. Çünkü ümmet bilinci, insanı “ben”den , “biz”e taşıyarak, günümüz tabiriyle layık olduğu ve ona yakışan daha üst bir versiyona yükseltir. Böylece hem benliğini daha asil bir kıvama getirir hem de bizlik içinde daha adil bir konuma taşır.
Buna karşın, modern dünyanın birey merkezli nakıs anlayışı, insanı görünürde özgürleştiririp, özerkleştirirken aslında onu, yalnızlaştırır ve çağın dişlileri arasında öğüterek, önceden hazırlanmış kalıplara döküp istediği edilgen bir forma getirir. Aslında kendi iradesiyle belli bir kıvama geldiğini ve böylece yığınlar arasında özgün bir biçimde, biricikliğini koruduğunu, özgürleşerek........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Rachel Marsden