Devlet çökerken soytarılar bile gülmez!
Jan Matejko’nun 1862 tarihli fırçasından dökülen o meşhur sahnede, sarayın balo salonundan sızan ışık ve kahkahalar, ön plandaki karanlığı aydınlatmaya yetmez. Resmin odağında, o şaşaalı eğlencenin bir parçası olması beklenen, tüm işi "güldürmek" olan soytarı Stańczyk vardır. Ancak o gülmez. Aksine, kıpkırmızı giysisinin içinde, omuzlarına bir milletin çöküşünün yükü binmişçesine olduğu yerde kalakalmıştır. Çünkü o maskelerin ardında saklanmış “çürümüşlüğü” görebilen tek kişidir.
Bu tablo, yalnızca 16. yüzyıl Polonya’sının kaybedilen topraklarını anlatmaz; her çağda, her coğrafyada, "çöküşü görenler" ile "eğlenceye dalanlar" arasındaki o korkunç uçurumu resmeder. Ve bugün, bu tablonun karşısına geçip uzun uzun baktığımızda, tuvaldeki o kederli suretin Türkiye siyasetinin aynasında bir yansımasını görmemek imkânsızdır.
Türkiye siyaseti, uzunca bir süredir Matejko’nun resmettiği o arka plandaki balo salonunu andırıyor. İnanılmaz bir gürültü, bitmek bilmeyen polemikler, şatafatlı açılışlar ve gerçeklikten kopuk zafer naraları... Arka planda "saray mensupları" olarak nitelendirebileceğimiz elitler, siyasiler ve nüfuz sahipleri, kendi yankı odalarında dans etmeye devam ediyorlar. Gündem her gün değişiyor, suni tartışmalarla halkın zihni uyuşturuluyor, bir kriz bitmeden diğeri "propaganda stratejileriyle" örtülüyor.
Ancak bu gürültülü baloda eksik olan tek şey var: Hakikat…
Tablodaki masanın üzerinde duran ve ülkenin bir parçasının kaybedildiğini bildiren o mektup, bugün Türkiye’de; enflasyon rakamlarıdır,........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein
Beth Kuhel