Çocuklar dünyanın neşesidir. Sessizliğin ortasına konan ateş böcekleridir onlar. Ateşin içindeki serinlik, karanlığın ortasındaki ışık, göğün göğsündeki gökkuşağı… Güneş de ay da yıldızlar da bahar da onlarla güzel, onlarla anlamlı, onlarla derin, onlarla coşkulu. Çocuk seslerinin olmadığı bir dünya neye yarar? İçinde çocukların koşturmadığı bir bahçeden daha yalnız ne var? Uçurtmalar olmayınca en mavisi bile göklerin, küsüp gitmez, yerine iç karartıcı bulutları çağırmaz mı? Çocuklar… Ah onların nahif, ince nefesleri nasıl da ısıtır dünyayı, nasıl da çözer buzlarını onun? Baba deyince çocuk gök merhamete gelip sarsılmaz mı? Anne deyince çocuk bulutlar merhamet yağmurları yağdırmaz mı? Abi deyince, abla deyince, amca deyince çocuk hayat kirlerinden arınmaz mı? Öyleyse nedir bu büyüklerdeki öfke? Nedir bu kin, bu dağlardan bile büyük öç alma duygusu? Ne zaman, kim tarafından, nasıl yerleştirilmiştir insan yüreğine bu karanlık? Ne zaman, kim tarafından, nasıl küçültülmüştür dünya, küçültülmüştür insan, insanlık? Hangi medeniyettir o çocuk ölümlerine bile sessizce onay veren? Hangi kültür, hangi insaf, hangi kabuldür o ki hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor hayata kaldığı yerden, çocukların paramparça gövdelerine bakarken bile? Siz insan yüzündeki tebessümün yerinde kanı gördünüz ve yemeğinizi yemeye devam ettiniz. Siz çocukların saçları boyunlarına dolanıp onları boğarken bile gelecek planları yaptınız, güldünüz, eğlendiniz bir kişilik mutluluk hayalleri kurdunuz. Siz kimsiniz sahi? İnsanlığın başladığı yeri delik deşik edip bittiği, tükendiği yerde duran siz, kimsiniz?

Hayatın nabzı çocuk yüzlerinde atıyor. Hayata anlamını onlar veriyor, hayatın renklerini onlar taşıyor. İnsan oluşun özeti onların bakışlarında gizli. Dünyanın bahar mevsimi onlar. Diğer mevsimler çocuk mevsiminden sonra geliyor. Arsızlık mevsimi, ahlaksızlık mevsimi, modernleşme mevsimi, gelişme mevsimi, gelişmişlik, az gelişmişlik mevsimi, onlardan sonra geliyor. Ve onlar gelince insanlık bitiyor. Ve onlar gelince merhamet ve onlar gelince şefkat ve onlar gelince insanca olan her şey eriyor, bir savaşın dumanları arasında yok oluyor. Biz mi? Medeniyete yaklaştıkça duygusal davranmayı gelişmemişlik sayıyoruz. Biz, yani hepimiz, yani bütün seyirciler, yani zulmü yapanlar, zulmü kışkırtanlar, ona destek verenler ve dahi, zulme sessiz kalanlar, gözyaşıyla cevap verenler, slogan atıp vicdanını rahatlatanlar, yani tekmil kalabalıklar, o güneşleri hunharca karartıyor, o gökleri zalimce kana buluyor, o gülüşleri acımasızca yok ediyoruz. Biz mi, yani kötülüğün sessiz seyircileri, yani zamanın lanetine uğramış kaba düşünceliler, yani aslında kötülük kendine gelinceye kadar onu hayatın dışında, bir filmmişçesine izleyenler, tahayyül edenler, kötülüğün sadece kötülük yapanla sınırlı kaldığını, kötülüğü durdurmanın yolları tükendiğini düşünenler; dünyayı çocuk sesleri yerine bombalarla dolduruyor, gökkuşakları yerine göğün tam ortasına kimyasallar yolluyor, yeşertmek yerine yok etmeyi tercih ediyoruz.

Çocukların dünyasında hayat bir oyundur. Bitmesi istenmeyen, başladığında perdelerin açıldığı, ortasında günün göğe erdiği, sonunda günbatımının soluk renklerinin göründüğü harika bir oyundur hayat her çocuk için. Sevmeleri incitmez, nefretleri anlık, dövüşleri bile zararsızdır onların. Gözlerindeki ışığı nesnelerin üzerinde gezdirirken insan olma onurunu da dolaşıma çıkarır onlar. Hangi şeytan o güzelliğe yaklaşabilir, o güzelliği yıkmaya cesaret edebilir, hangi yıkıcı güç o ihtişamı soldurmaya cüret edebilir ki büyüklerden, büyümüş olanlardan, içine şeytan kaçanlardan, içinde şeytan gezenlerden başka? Bütün hayat çocukluktan ve çocuklardan ibaret olsa belki de yeryüzü bu kadar kirlenmezdi. Öyle ya, çocuklar için kirlenmek, toza toprağa bulanmanın ötesinde neyi ifade eder ki? Öyle ya kirlenmenin en hafifi, en yumuşağıdır çamura bulanmış olan. Ve büyüdük çamurlar Molotoflara, tozlar biber gazına, bataklıklar atom bombalarına dönüştü. Büyümesek, kendimizle hırslarımızı büyütmesek belki güneş çok daha parlak, rüzgar çok daha ince, ateş çok daha şeffaf, ölüm bile çok daha hafif kalırdı.

İnsan büyüyünce kavgalar da büyüyor, kirlenince kavgalar da kirleniyor, savaş adını alıyor. Bir savaş, insanlık onuruna yönelmiş en büyük tehdittir. Gerekçesi meşru olan hiçbir savaş olmamasının sebebi belki biraz da bu, gerekçesi ne olursa olsun savaşın namlusunu insan onuruna yöneltmesidir. Barış nasıl esenlik kökünden türemiş ve hayata vurgu yapıyorsa savaş da nefret kökünden türemiş ölüme vurgu imalarıyla doludur. Yapılmış olanı yıkma üzerine, taksim edilmiş olanı yeniden bölüştürme, hatta gasp etme üzerine kurgulanmış iç dünyalar durur savaşın alanında. Ve her zaman, her yerde olduğu gibi en büyük zararı çocuklar görür. Çocukların hayatı çalınarak vatan ebed-müddet olsa Nazizm bugün dünyanın tamamının sahibiydi ama öyle değil. Ve Nazizm bugün katmerlenmiş halde Yahudi siyasetçinin kanında dolaşıyor. Neyse ki o son, bu sonu gösteriyor.

Bir aydan uzun süredir Filistin’de en çok çocuklar ölüyor. Büyüklerin dünyasından habersiz, geceleyin yataklarına uzanmış uykularını beklerken rüyalarına bombalar karışıyor. Sabah top sesleriyle uyanıyor, sırtlarını yasadıkları duvarlar kırılıyor, gözlerini çevirdikleri tavanlar üstlerine çöküyor. Çarşıda pazarda annelerinin eteklerine tutunmuşken ansızın bir kurşun deliyor o narin göğüslerini. Annelerini kaybediyorlar, babalarını, kardeşlerini, akrabalarını, kendi hayatlarını. Hiç bilmedikleri, bilemeyecekleri bir körlüğün, insafsızlığın, canavarlığın, hayvanlığın tam ortasında duruyorlar. Sözde büyükleri, onlar adına daha güvenli bir gelecek hazırlamak varken, sayısız ölüm biçimleri sunuyor, ölümlerden ölüm beğendiriyor. Daha ışığı görmeden, hayatın ne olduğunu bilmeden, bilemeden bu dünyayı terk edip gidiyorlar. Ve büyükleri sadece seyrediyor onların ölümlerini. Türlü biçimdeki ölümlerini. Kafası parçalanarak, gözleri patlayarak, ayakları, kolları koparak en kaba biçimiyle ölümlerini… Çocukların ölümlerini seyretme, sadece uzaktan bakma onursuzluğu yaşayan büyükler ise ya kamuoylarının gündemini değiştirerek halklarını bütün bunlardan habersiz kılmanın ya ölümleri istatistiklere boğarak sıradanlaştırmanın veya Birleşmiş Milletler adındaki zulüm çarkına yönelik tiratlarla hayat ile oyuna yer değiştirterek sahneden pay almanın peşinde. Çocuklarını koruyamayan büyüklerin hikayesi bu. Ümmetine kayıtsız kalan Müslümanların, türüne ihanet eden insanların, insancıkların… Çocuklar susuyor, silahlar konuşuyor çünkü…

QOSHE - Savaşın susturduğu çocuklar - Prof. Dr. İsmet Emre
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Savaşın susturduğu çocuklar

14 1
23.11.2023

Çocuklar dünyanın neşesidir. Sessizliğin ortasına konan ateş böcekleridir onlar. Ateşin içindeki serinlik, karanlığın ortasındaki ışık, göğün göğsündeki gökkuşağı… Güneş de ay da yıldızlar da bahar da onlarla güzel, onlarla anlamlı, onlarla derin, onlarla coşkulu. Çocuk seslerinin olmadığı bir dünya neye yarar? İçinde çocukların koşturmadığı bir bahçeden daha yalnız ne var? Uçurtmalar olmayınca en mavisi bile göklerin, küsüp gitmez, yerine iç karartıcı bulutları çağırmaz mı? Çocuklar… Ah onların nahif, ince nefesleri nasıl da ısıtır dünyayı, nasıl da çözer buzlarını onun? Baba deyince çocuk gök merhamete gelip sarsılmaz mı? Anne deyince çocuk bulutlar merhamet yağmurları yağdırmaz mı? Abi deyince, abla deyince, amca deyince çocuk hayat kirlerinden arınmaz mı? Öyleyse nedir bu büyüklerdeki öfke? Nedir bu kin, bu dağlardan bile büyük öç alma duygusu? Ne zaman, kim tarafından, nasıl yerleştirilmiştir insan yüreğine bu karanlık? Ne zaman, kim tarafından, nasıl küçültülmüştür dünya, küçültülmüştür insan, insanlık? Hangi medeniyettir o çocuk ölümlerine bile sessizce onay veren? Hangi kültür, hangi insaf, hangi kabuldür o ki hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor hayata kaldığı yerden, çocukların paramparça gövdelerine bakarken bile? Siz insan yüzündeki tebessümün yerinde kanı gördünüz ve yemeğinizi yemeye devam ettiniz. Siz çocukların saçları boyunlarına dolanıp onları boğarken bile gelecek planları yaptınız, güldünüz, eğlendiniz bir kişilik mutluluk hayalleri kurdunuz. Siz kimsiniz sahi? İnsanlığın başladığı yeri delik deşik edip bittiği, tükendiği yerde duran siz, kimsiniz?

Hayatın nabzı çocuk yüzlerinde atıyor. Hayata anlamını onlar veriyor, hayatın renklerini onlar taşıyor. İnsan oluşun özeti onların bakışlarında gizli. Dünyanın bahar mevsimi onlar. Diğer mevsimler çocuk mevsiminden sonra geliyor. Arsızlık mevsimi, ahlaksızlık mevsimi, modernleşme mevsimi, gelişme mevsimi, gelişmişlik, az gelişmişlik mevsimi, onlardan sonra geliyor. Ve onlar gelince insanlık bitiyor. Ve onlar gelince merhamet ve onlar gelince şefkat ve onlar gelince insanca olan her şey eriyor, bir savaşın dumanları arasında yok oluyor. Biz mi? Medeniyete yaklaştıkça duygusal........

© Milat


Get it on Google Play