Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulması fikri 19. Y. Yılın başlarında ortaya atılan bir hadise değildir. Arz-ı mevutun merkezi sayılan ve Osmanlının mülkü olan Filistin toprakları üzerinde sömürge planı çerçevesinde bir Yahudi devletinin kurulması fikri, 1799 da Fransız General Napolyon Bonaparte tarafından ortaya atılmış, daha sonra 1840 yılında İngiltere aynı fikri tekrarlanmıştır. Ancak Filistin bölgesi Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyeti altında olduğundan hayata geçirilmesi Osmanlı İmparatorluğunun güç kaybetmesine ya da yıkılmasına tehir edilmiştir.

Nitekim 1877-1878 yılında Osmanlının yenilgisiyle sonuçlanan 93 harbini müteakiben Osmanlı hem askeri hem de ekonomik açıdan hızla güç kaybetmeye başlayınca, Yahudi asıllı Avusturyalı gazeteci Theodore Herzl bu fırsatı kaçırmamış 1896 yılında yazdığı Yahudiler’ in kendi devletini kurması fikrini savunan ‘’Der Judenstaat” “Yahudi Devleti” adlı kitabındaki görüşlerini tartışmak üzere, dünyanın önde gelen 200 Siyonist Yahudi’yi 29- 31 Ağustos 1897 tarihlerinde İsviçre’nin Basel şehrinde toplamıştır. Toplantıda hem Filistin toprakları üzerinde özerk bir Yahudi devletinin kurulması fikri benimsenmiş, hem de bir Siyonist teşkilatı kurulmuş ve teşkilatın başkanlığına da Theodore Herzl getirilmiştir. Herzl teşkilatın kuruluşunun ardından yaptığı konuşmada; “Ben bu gece Yahudi devletini kurdum. Ancak bu fikrimi yüksek sesle söylersem, bütün dünya bana güler. 5 sene, ya da 50 sene içinde bir Yahudi devletinin kurulduğunu herkes bilecek ve görecektir.” Demiştir.

Kongrede alınan karar gereğince Filistin’de bir Yahudi vatanını kurmak için harekete geçilmiş o tarihte Filistin toprakları Osmanlı İmparatorluğunun egemenliği altında olmasına rağmen önce Birleşik Krallık sonra da Alman imparatoru ile bağlantı kurulmuş ancak bir sonuç alınamayınca Filistin topraklarında yurt edinme talebinde bulunmak maksadıyla 17 Mayıs 1901’de Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamit Han’ın kapısı çalınmıştır. Herzl: 2. Abdülhamit Han’a bir vatan kurma karşılığında Osmanlı’nın 33 Milyon İngiliz altınına denk gelen borçlarının tamamını ödeme, İmparatorluğun korunması için 120 Milyon Frank karşılığında deniz donanması kurma, İmparatorluğun borçlarını kapatacak 35 Milyon altınını faizsiz olarak borç verme tekliflerinde bulunmuştur.

Kanla alınan toprak kanla verilir.

2. Abdülhamid han: Theodore Herzl’e İmparatorluk toprakları milletime aittir. Kanla alınan toprak ancak kanla verilir, parayla satılamaz. Birgün Osmanlı yıkılırsa kadavrasını paylaşabilirsiniz. Ancak ben hayatta olduğum müddetçe canlı vücuttan bir parça koparılmasına asla izin vermem.” Cevabını vermiştir.

Theodore Herlz: “Sultan 2. Abdülhamid’in sözleri karşısında umutsuz bir şekilde geldiği yere geri dönmüş ve teşkilatına; “Arkadaşlar ben gözümle gördüm ki, bu adam çok zeki ve akıllı, bu adam tahtta olduğu müddetçe bize devlet kurdurtması mümkün değildir. Deyince; teşkilatın ileri gelenleri Osmanlı Padişahı istemiyor diye devlet kurmaktan mı vaz geçeceğiz? O zaman 2. Sultan A. Hamid’i tahttan indiririz.” Bunun üzerine Herzl: Yerine gelen Osmanlı Padişahı da müsaade etmezse ne yaparız?” Bunun üzerine heyet: o zaman Osmanlı İmparatorluğunu yıkarız.” Herzl yine devamla “etrafımız İslam ülkeleri ile çevrili ya onları ne yaparız? Cevabını verince, Heyet: İslam ülkelerini de dağıtırız diyerek kararlılıklarını göstermişlerdir. İngilizlerin ve Fransızların amacı da Osmanlı devletini yıkmak, Filistin toprakları üzerinde Siyonist devleti kurmak ve İslam birliğini parçalamak değil midir?

Hedefe ulaşmak için Siyonist Teşkilat tarafından 1862 de Yahudi kökenli tüccar bir ailenin çocuğu olarak Selanik’te dünyaya gelen Emanuel karasu görevlendirilmiştir. Hukukçu olan Karasu Selanik’te avukatlık mesleğini icra ederken, Makedonya Risorta Masonik Locası’nı kurmuş, daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyetine de üye olmak süetiyle bu cemiyetin Müslüman olmayan ilk üyesi olma sıfatını kazanmıştır. Osmanlı Devleti’nde Masonik faaliyetlerinin de liderliğini üstlenen Karasu, birçok asker ve üst düzey sivilin Mason olmasını sağlamıştır. İttihat ve Terakki Cemiyeti II. Meşrutiyet sonrasında (1908) Osmanlı Devleti’nin idaresinde söz sahibi olunca Emanuel Karasu da Selanik’ten Meclis-i Mebusuna girmiştir.

Filistin topraklarının Yahudilere satılması için rüşvet teklifinde bulunan heyetin içinde bulunan Karasu, 27 Nisan 1909’da Meclis-i Millinin Sultan II. Abdülhamid’in (tahttan indirilmesi) hal’ kararını tebliğ eden heyetin içinde yer almıştır. Sultan II. Abdülhamid’in halliyle birlikte artık Yahudilerin Filistin toprakları üzerinde devlet kurmalarının önündeki engellerden en önemlisi ortadan kalkmıştır.

8 Ekim 1912- 30 Mayıs 1913 tarihleri arasında Bulgar, Sırp, Yunan ve Karadağ Krallıklarından oluşan Balkan Birlikleri ile Osmanlı İmparatorluğu arasında geçen 1. Balkan savaşında Osmanlı imparatorluğu Balkanlarda bulunan topraklarının çoğunu, yüz binlerce askerini, top ve cephane stoklarını kaybedince İstanbul’u fethetme ve Anadolu’nun içlerine uzanma hayaliyle yaşamış olan haçlı zihniyetine gün doğmuştur.

Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulacaktır.

1. Balkan yenilgisinin ardından Osmanlı 1914 yılında patlak veren 1. Dünya savaşına istemediği halde, itilaf devletleri safında girmek zorunda kalmıştır. 1.Dünyasavaşı devam ederken 2 Kasım 1917 de İngiltere Dış İşleri Bakanı Artur, James Balfour Siyonist teşkilatın önde gelen isimlerinden Baron Wolter Rothschild’e gönderdiği 67 kelimelik mektup ile (buna Balfour Deklarasyonu denilmektedir.) Filistin toprakları üzerinde bir Yahudi devletinin kurulacağı sözünü vermiştir.

1.Dünya savaşında Osmanlı Çanakkale savaşı hariç, Filistin Cephesi dahil bütün cephelerde girdiği savaşları kaybedince 9 Aralık 1917 de Osmanlının Filistin toprakları üzerinde ki 401 yıllık hakimiyetinin bitmesiyle birlikte bölge İngiltere hakimiyeti altına girmiştir.

Balfour deklarasyonu özellikle 1920’de ki San Remo konferansında kabul edildikten sonra 24 Temmuz 1922’de Milletler Cemiyeti Filistin’i İngilizlerin mandası olarak onaylayınca; Siyonist devletin kurulmasına, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasına, İslam Coğrafyasının parçalanmasına giden yolun kaldırım taşları döşenmiştir.

Filistin toprakları İngiliz manda yönetimine geçmesiyle İngilizlerin himayesinde Yahudi göçü hızlanmış, Yahudi göçüne karşı çakan Filistinli Araplar ile işgalci Yahudiler arasında çıkan şiddetli çatışmalara rağmen Siyonistlerin Filistin topraklarına taşınmalarına ve mülk edinmelerine engel olunamamıştır.

Nitekim 1.Dünya Savaşı arifesinde Filistin’e yerleşen Yahudilerin sayısı 40 bin iken süreç içinde bu rakam 1948’e kadar 750 bine ulaşmıştır. Neticede İngiltere Manda yönetimi tarafından büyük ölçüde Yahudilerin Filistin topraklarına taşınmaları görevi ifa edildikten sonra 1947 de görev BM’lere devredilmiştir.

29 Kasım 1947 de BM’in Filistin toprakları üzerinde biri Arap, diğeri Yahudi olmak üzere, iki bağımsız devletin kurulması ile ilgili aldığı 181 sayılı taksim kararına göre Filistin’in yüzde 56,47’si Siyonist İsrail, yüzde 43,53’ü ise Filistin yönetimine bırakılmıştır. 3 semavi dince kutsal sayılan Kudüs ise uluslararası idareye devredilmiştir. Ancak bu paylaşım Filistinli Araplar tarafından kabul edilmemiştir. Bu kara Siyonist İsrail tarafından da uyulmamıştır.

Siyonist devletin kurulması insanlık tarihinin en büyük günahıdır.

A. Hamit Han’ın kanla alınan toprak ancak kanla verilir” sözünün üzerinden 47 yıl geçtikten sonra 14 Mayıs 1948’de BM Genel Kurulunda yapılan oylamada aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 33 devletin lehte, 13 devletin aleyhte, 10 devletin de çekimser kaldığı oylama sonucunda Siyonist devletin kurulması kararı ile insanlık tarihinin en büyük günahı işlenmiştir. İsrail; hukuksuz olarak kurulduğu günden beri işgal ettiği topraklar üzerinde sayısız insan hakkı ihlalleri ile sadece Ortadoğu için değil insanlık alemi içinde yüz karası ve baş belası sözde bir devlet olmuştur.

Mayıs 1948’de, Tel Aviv’de toplanan Yahudi Millî Konseyinin, yayınladığı bir bildiri ile İsrail devletinin kurulduğunun ilan edilmesinin ardından Mısır, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Iraktan oluşan Arap Birliklerinin İsrail’e üç koldan saldırmaları sonucu çıkan savaşta 1 gün içerisinde Filistin haritası değiştirilmiş, 500’den fazla Filistin köyü haritadan silinmiş, Yüz binlerce Filistinli evsiz, topraksız, kimliksiz bırakılmıştır. 800 bin Filistinli topraklarından sürülmüş ve 15 bin Filistinlide hunharca katledilmiştir. Ayrıca İsrail, 1947 taksim planına göre elde ettiği %56’lık işgal toprağını % 78’e çıkarmıştır. Savaş sonrasında Batı Kudüs İsrail’de, doğu Kudüs ve Batı Şeria Ürdün’de, Gazze ise Mısır’da kalmıştır.

İsrail’in Apartheid rejimi uygulaması insanlık suçudur.

1949’da BM’lerin devreye girmesiyle ilan edilen ateşkes sonrası BM savaş esnasında Filistinlilerin göç etmek zorunda kaldıkları topraklarına geri dönmeleri kararına rağmen Filistinliler evlerine geri dönmek istediklerinde evlerinin ya yerle bir edildiği ya da o evlerine Yahudilerin yerleştirildiği manzarasıyla karşılaşmışlardır. Savaş sonrası topraklarından sürülen ve şu anda sayıları 6 Milyonu bulan Filistinli ise bir daha topraklarına sokulmamıştır.

Siyonist İsrail tarafından uygulanan apartheid rejim sayesinde Filistinliler ister Gazze’de ister Doğu Kudüs’te ister Batı Şeria’da isterse El Halil’de, Filistin topraklarının her yerinde, aşağılanmakta, ırkçı baskılara maruz kalmakta uyruk ve vatandaşlıktan mahrum bırakılmakta topraklarına ve mülklerine kitlesel boyutta el konulmakta, zorla göçe zorlamakta, orantısız şiddet uygulanmakta, soykırıma varan öldürme ve yaralama, ev yıkımları, taciz, tehcire zorlama, hukuksuz işgal, ilhak Mescid-i Aksa’nın statüsüne yönelik hak ihlalleri gibi çeşitli insanlık suçu muamelesine tabi tutulmaktadır.

Ne yazık ki İşgalci İsrail tarafından 75 yıldan beri Filistin halkına karşı soykırıma varan insanlık suçu işlenirken, sessizliği seçen ya da İsrail’e anlayış gösteren silah ve mühimmat ile destek veren, konunun BM’nin gündemine taşınmasıyla VETO haksızlığı ile hesap vermesine engel olan ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya gibi ülkeler zalimden yana koydukları tavır ile kıyamete kadar insanlığın yüzkarası Siyonist İsrail’in işbirlikçileri onursuzluğu ile anılacaklardır.

Mustafa Kır

QOSHE - Balfour Deklarasyonu ve Siyonist İsrail’in Kuruluş Hikâyesi - Mustafa Kır
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Balfour Deklarasyonu ve Siyonist İsrail’in Kuruluş Hikâyesi

3 1
14.11.2023

Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulması fikri 19. Y. Yılın başlarında ortaya atılan bir hadise değildir. Arz-ı mevutun merkezi sayılan ve Osmanlının mülkü olan Filistin toprakları üzerinde sömürge planı çerçevesinde bir Yahudi devletinin kurulması fikri, 1799 da Fransız General Napolyon Bonaparte tarafından ortaya atılmış, daha sonra 1840 yılında İngiltere aynı fikri tekrarlanmıştır. Ancak Filistin bölgesi Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyeti altında olduğundan hayata geçirilmesi Osmanlı İmparatorluğunun güç kaybetmesine ya da yıkılmasına tehir edilmiştir.

Nitekim 1877-1878 yılında Osmanlının yenilgisiyle sonuçlanan 93 harbini müteakiben Osmanlı hem askeri hem de ekonomik açıdan hızla güç kaybetmeye başlayınca, Yahudi asıllı Avusturyalı gazeteci Theodore Herzl bu fırsatı kaçırmamış 1896 yılında yazdığı Yahudiler’ in kendi devletini kurması fikrini savunan ‘’Der Judenstaat” “Yahudi Devleti” adlı kitabındaki görüşlerini tartışmak üzere, dünyanın önde gelen 200 Siyonist Yahudi’yi 29- 31 Ağustos 1897 tarihlerinde İsviçre’nin Basel şehrinde toplamıştır. Toplantıda hem Filistin toprakları üzerinde özerk bir Yahudi devletinin kurulması fikri benimsenmiş, hem de bir Siyonist teşkilatı kurulmuş ve teşkilatın başkanlığına da Theodore Herzl getirilmiştir. Herzl teşkilatın kuruluşunun ardından yaptığı konuşmada; “Ben bu gece Yahudi devletini kurdum. Ancak bu fikrimi yüksek sesle söylersem, bütün dünya bana güler. 5 sene, ya da 50 sene içinde bir Yahudi devletinin kurulduğunu herkes bilecek ve görecektir.” Demiştir.

Kongrede alınan karar gereğince Filistin’de bir Yahudi vatanını kurmak için harekete geçilmiş o tarihte Filistin toprakları Osmanlı İmparatorluğunun egemenliği altında olmasına rağmen önce Birleşik Krallık sonra da Alman imparatoru ile bağlantı kurulmuş ancak bir sonuç alınamayınca Filistin topraklarında yurt edinme talebinde bulunmak maksadıyla 17 Mayıs 1901’de Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamit Han’ın kapısı çalınmıştır. Herzl: 2. Abdülhamit Han’a bir vatan kurma karşılığında Osmanlı’nın 33 Milyon İngiliz altınına denk gelen borçlarının tamamını ödeme, İmparatorluğun korunması için 120 Milyon Frank karşılığında deniz donanması kurma, İmparatorluğun borçlarını kapatacak 35 Milyon altınını faizsiz olarak borç verme tekliflerinde bulunmuştur.

Kanla alınan toprak kanla verilir.

2. Abdülhamid han: Theodore Herzl’e İmparatorluk toprakları milletime aittir. Kanla alınan toprak ancak kanla verilir, parayla satılamaz. Birgün Osmanlı yıkılırsa kadavrasını paylaşabilirsiniz. Ancak ben hayatta olduğum müddetçe canlı vücuttan bir parça koparılmasına asla izin vermem.” Cevabını vermiştir.

Theodore Herlz: “Sultan 2. Abdülhamid’in sözleri karşısında umutsuz bir şekilde geldiği yere geri dönmüş ve teşkilatına; “Arkadaşlar ben gözümle gördüm ki, bu adam çok zeki ve akıllı, bu adam tahtta olduğu müddetçe bize devlet kurdurtması mümkün değildir. Deyince; teşkilatın ileri gelenleri Osmanlı Padişahı istemiyor diye devlet kurmaktan mı vaz geçeceğiz? O zaman 2. Sultan A. Hamid’i tahttan indiririz.” Bunun üzerine Herzl: Yerine gelen Osmanlı Padişahı da müsaade etmezse ne yaparız?” Bunun üzerine heyet: o zaman Osmanlı İmparatorluğunu yıkarız.” Herzl yine devamla “etrafımız İslam ülkeleri ile çevrili ya onları ne yaparız? Cevabını verince, Heyet: İslam ülkelerini de dağıtırız diyerek kararlılıklarını göstermişlerdir. İngilizlerin ve Fransızların amacı da Osmanlı........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play