“Çok insan anlayamaz eski musikimizden

Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden”

Yahya Kemal Beyatlı

Türk toplumunda müzik her zaman önemli bir yere sahip olmuştur. Orta Asya’da şölenlerde kopuz eşliğinde söylenen “ır”lar İslamiyet’in kabulünden sonra Anadolu coğrafyasında gelişerek varlığını devam ettirmiştir. Anadolu’da türküler, tekke ve camilerde dini musiki icra edilmesinin yanı sıra çok önemli bestekârlar ve icracılar yetişmiştir. Türk musikisinin altın çağının yaşandığı III. Selim devri Avrupa müziğinin de topraklarımıza girdiği, padişahın sarayda operetler izleyip nota yazımı konusunda çalışmalar yapılmasını teşvik ettiği bir dönem olmuştur. Daha sonra da bu faaliyetler devam etmiş, Notacı Hacı Emin Efendi 1876’da ilk fasıl külliyatlarını yaprak notaları ile yayımlamıştır. Batılı müzikologlar bu eserlerin çoğunun piyano için armonize edilmiş olduğunu söylemektedir. Sultan Abdülhamit Yıldız Sarayı’nda opera ve tiyatro gösterileri izlemiş, Tanburî Cemil Bey’in, Dolmabahçe Sarayı’nda II. Wilhem’in huzurundaki tanbur icrası konuk imparator tarafından övgülere mazhar olmuştur. Demek oluyor ki Cumhuriyet kurulmadan önce de Batı müziği ve sanatıyla etkileşimimiz vardı, Türk musikisi Batılılaşmaya engel teşkil etmiyordu. Ancak öyle olduğu düşüncesiyle Türk müziği çok büyük yasaklamalara maruz kaldı ne yazık ki.

1926’da “Musiki İnkılabı” adı altında Darülelhan’ın Türk Musikisi şubesinin kapatılıp orta dereceli okullarda alaturka müzik eğitimine son verilmesi, 2 Kasım 1934’ten 6 Eylül 1936’ya dek radyolarda Türk müziği yayını yapılmasının yasaklanması ne yazık ki halkın geçmişle bağını koparmaya yönelik bir çalışma olmuştur. Eski musikinin Türk ruhunu aksettirmekten uzak olduğu iddiası ve halkın musiki terbiyesini yükseltme amacıyla yapılan bu yasaklamalarla gelenekten kopup Batılı yaşayışı benimseyen yeni zevkler inşa edilmeye çalışılmıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Sahnenin Dışındakiler” romanında İhsan’a söylettiği “Musiki, düşünceyi değil, nabzı idare etmektedir. İnsanımız alaturka musiki dedikleri acayip tokmakla dövüle dövüle şekillenmiştir ve bunun için hâlâ direnme gücü vardır.” sözü insanın bu hayat karmaşası içinde ruhunu dingin tutmasında musikinin önemini belirtir. Nitekim bu yasakçı dönemde musiki severler, Neyzen Emin Efendi, İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Hakkı Süha Gezgin gibi hamiyetperver insanların evlerinde toplanarak nefes almışlardır.

II. Mahmut döneminde İtalyan müzisyen Donizetti’ye paşalık rütbesi verilerek yeni kurulan Mızıka-i Hümayun’un başına getirilmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra Riyaset-i Cumhur Orkestrası ve Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti adında iki ayrı müessese olarak adı değiştirilip varlığı devam ettirilen bu kurum Münir Nureddin Selçuk, Refik Fersan, Hafız Mehmet Bey, Hanende Ferit Tan gibi önemli isimlerin bulunduğu bir yer olmuş; burada geleneği devam ettirerek musiki alanında önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Ta ki İnönü dönemine kadar. Viyolonsel dersleri de alan, Avrupa müziği düşkünü İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti’nin faaliyetleri durdurulmuş, Türk müziği üvey evlat muamelesi görmeye başlamış, 1970’li yıllara kadar Türk musikisini öğreten resmi bir konservatuar açılmamıştır. Aynı yıllarda İsmail Baha Sürelsan Itrî’nin eserlerinin yer alacağı bir konser düzenlemek isteyince “cüretkâr” olarak nitelenen bu teklif şiddetle reddedilmiştir. Bu dönemde Milli Kütüphanede Kültür Bakanı’nın da davet edildiği bir konser repertuarında III. Selim’in eserlerine yer verilmesi endişeyle karşılanmış, “Türk Musikisi Konservatuvarı kurulacağı söylentileri var, ne dersiniz?” sorusunu dönemin Kültür Bakanı, kaçamak cevaplarla geçiştirmiştir. .

Atatürk’ün çok sevip hayatından hiç eksik etmediği Türk musikisi “Atatürk karşıtlığı, rejim düşmanlığı ve irtica” olarak değerlendirilerek büyük bir medeniyetin mirası yok sayılmıştır. Sadece müzik değil, ebru, hat gibi diğer geleneksel sanatlarımız da bu bağnaz tavırdan nasibini almıştır.

Jandarmalar köy köy gezerek evlerden sazları toplamışlar, hatta milli değerimiz Aşık Veysel’in sazı Ulus’ta zaptiyeler tarafından elinden zorla alınıp parçalanmıştır. Muhtelif Anadolu şehirleri için söylenen, sonunda Bayburt’ta karar kılınan rivayeti duymuşsunuzdur. 70’li yılların başında Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Bayburt’ta bir konser düzenler. Konserin sonunda bir gazeteci, izleyicilerden yaşlı birine konseri nasıl bulduğunu sorar. Şairler, ozanlar diyarı Bayburtlu vatandaş dayatmalarla halkın zevkinin değiştirilemeyeceğini şöyle dile getirir: “Bayburt, Bayburt olalı bele zulüm görmedi!”

Kaynakça:

  1. Ayangil, Ruhi, Cumhuriyetin Müzik Devrimi, Yeni Türkiye, Türk Musikisi Özel Sayısı.
  2. Doğan, D. Mehmet, Musiki İdeolojinin gıdasıdır!, Yeni Türkiye, Türk Musikisi Özel Sayısı.
  3. Tokel, Bayram Bilge, Cumhuriyet Dönemi Devlet, Aydın, Müzik İlişkilerine Genel Bir Bakış, Yeni Türkiye, Türk Musikisi Özel Sayısı.

QOSHE -   Kültürel Zulüm - Fazilet Sitare
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

  Kültürel Zulüm

21 0
09.05.2024

“Çok insan anlayamaz eski musikimizden

Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden”

Yahya Kemal Beyatlı

Türk toplumunda müzik her zaman önemli bir yere sahip olmuştur. Orta Asya’da şölenlerde kopuz eşliğinde söylenen “ır”lar İslamiyet’in kabulünden sonra Anadolu coğrafyasında gelişerek varlığını devam ettirmiştir. Anadolu’da türküler, tekke ve camilerde dini musiki icra edilmesinin yanı sıra çok önemli bestekârlar ve icracılar yetişmiştir. Türk musikisinin altın çağının yaşandığı III. Selim devri Avrupa müziğinin de topraklarımıza girdiği, padişahın sarayda operetler izleyip nota yazımı konusunda çalışmalar yapılmasını teşvik ettiği bir dönem olmuştur. Daha sonra da bu faaliyetler devam etmiş, Notacı Hacı Emin Efendi 1876’da ilk fasıl külliyatlarını yaprak notaları ile yayımlamıştır. Batılı müzikologlar bu eserlerin çoğunun piyano için armonize edilmiş olduğunu söylemektedir. Sultan Abdülhamit Yıldız Sarayı’nda opera ve tiyatro gösterileri izlemiş, Tanburî Cemil Bey’in, Dolmabahçe Sarayı’nda II. Wilhem’in huzurundaki tanbur icrası konuk imparator tarafından övgülere mazhar olmuştur. Demek oluyor ki Cumhuriyet kurulmadan önce de Batı müziği ve sanatıyla etkileşimimiz vardı, Türk musikisi Batılılaşmaya engel teşkil etmiyordu. Ancak öyle olduğu düşüncesiyle Türk müziği çok büyük yasaklamalara maruz kaldı ne yazık ki.

1926’da “Musiki İnkılabı” adı altında Darülelhan’ın Türk Musikisi şubesinin kapatılıp orta dereceli okullarda alaturka müzik eğitimine son verilmesi, 2 Kasım 1934’ten 6 Eylül 1936’ya dek radyolarda Türk müziği yayını yapılmasının yasaklanması ne yazık ki halkın geçmişle........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play