Nedir turnam ahvalınız halınız

Bozok’a doğru mu gider yolunuz

Nerededir mekânınız eliniz

Keskin Ovası’na çöl deyip gider

Karac’oğlan

Mukaddes bir medeniyetin talim tezgâhında dokunan Türk kültürü, hatırı sayılma makamında bulunan ve milletin hâfızasında bütün zamanlarda yer etmek gibi vasıflara sahip büyük insanlarla bereketlenmiştir.

Büyükler, mülkü varlıklarıyla mühürlemiş, insan olmak erdeminin has muallimleri olarak ufuklarımızı kemâlin ve cemâlin ziyasıyla aydınlatırken, hikmetten haberdar ederek irfan nasibiyle hayata mânâ verirken gayet hoş duyuşlara ve lâtifelere himmet etmişlerdir.

Çünkü onlar, hayatın bütün rükünlerinde istikamet çizen, erdiren ve “damla bile değilken göle çeviren,” sert ve soğuk taşa insanî bir nefes ilham edip diri ve canlı hâle getirerek estetik harikalarla âleme renk katan, güzel şekillerle adeta bir tablo gibi bezeyen, süsleyen ve kuru söze ahenk katıp gönülleri arındıran sanatkârlardır. Hatta, kimliğin safiyetini muhafaza kudreti bile, himmeti milleti olan sanatkârların tasarrufuyladır.

İşbu himmet dahi, ruh hamurkârı hazık tabipler olarak tebarüz etmiş Hak Erenleri’nin kutbiyetlerinin kuşatıcılığında, kelâmın hakkını veren bir söz sultanı şair, ruh akınlarıyla mücerred hendeseye hayat veren “şafak vaktinin cihangiri Sinan” gibi bir mimar, tesellî iklimlerinde saltanatlı bestelerle coşturan bir mûsıkîşinas ve Elif’de fenâ bulmuş uşşaktan bir kolbaşı olarak zuhur etmiştir.

Zamanın bir durağında bu zuhurat, artık hangisi ise Karac’oğlan suretinde dile gelmiş ve:

Karac’oğlan der ki ismim öğerler

Ağu oldu bildiğimiz şekerler

Güzel sever diye isnat ederler

Benim Hak’tan özge sevdiğim mi var

ikrarında tazelenmiştir.

Karac’oğlan, kültür coğrafyamızın kalpgâhı olan Anadolu’da ve Rumeli’nde fevkalâde canlı hatırasının huzuru içinde, şiirleri dilden dile dolaşan ve bu vadide ismi geçenlerin en büyüklerinden bir saz şairidir.

Karac’oğlan, sırlı zatlar arasında kabul edilmektedir ve menkabevî bir şahsiyettir. Ahali onu velî saymakta ve mezarları, bir adak ve ziyaret yeri olarak kabûl edilmektedir. Tarsus’taki Ashab-ı Kehf Mağarası’na girip sır olduğuna inanıldığı gibi, Maraş’ın Cezel Yaylası’nda, Nizip’in Keklice Köyü’nde, İçel’in Çukur Köyü’ndeki Karac’oğlan Tepesi’nde ve Yozgat’ın Gevrek Köyü ve Aydıncık civarında Danlı Dağ’ın Kartal Kayası Mevkii’nde ziyaret edilen iki ayrı mezarı bulunmaktadır.

Zaman içinde hayatı ve şiirleri etrafında teşekkül eden rivayetler, Karac’oğlan’ı bir hikâye kahramanı hâline getirmiştir. Anadolu’da, Karac’oğlan ile Elif Gelin, Karac’oğlan ile Karaca Kız, Karac’oğlan ile Benli Kız ve Kırım’da da Karac’oğlan ile Esmi Han hikâyelerinde, Karac’oğlan’ın başından geçenler şiirin büyüsü içinde anlatılmaktadır.

Bununla birlikte, bu toprakların yetiştirdiği en büyük kabiliyetler arasında yer alan Karac’oğlan’ın memleketinin neresi olduğu meselesi tam bir muammadır.

Karac’oğlan, uzun müddet Tuna boylarında Rumeli’nde yaşamış bir ordu şairi, Florinalı, Çukurovalı ve Bozoklu yani Yozgatlı olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle hemence memleketine dair kesin bir hüküm verilememektedir!

Tabiî şurası muhakkaktır. Tarihte, kendinden sonra gelenleri tesiri altına almış ve mahlasını iktibas ettirmiş Eski Karac’oğlan ya da Büyük Karac’oğlan yaşamıştır.

Karac’oğlan’ın hayatı hakkındaki bilgiler yetersiz ve farklıdır. Yaşadığı çağ bile tam olarak tespit edilememiştir.

Sahanın âlimlerinden bir kısmı, XVI. asır şairlerinden olduğu kanaatinde iken, bir kısmı da XVII. asır şairidir demektedir. Bazısı da XVI. asırda yaşayan Rumelili Karac’oğlan ile XVII. asırda yaşayan Çukurovalı Karac’oğlan’ın farklı şairler olduğu kanaatindedir.

Ancak bu fikir farklılığında, Karac’oğlan mahlasını kullanan Rumelili, Çukurovalı ve Yozgatlı Karac’oğlan ile aynı mahlası kullanan diğer şairlerin hayatlarının ve şiirlerinin karıştırılmış olması belki de en başta gelen sebeptir.

Karac’oğlan’ın bu zamana kadar beş yüz civarında şiiri tespit edilmiş olmakla birlikte, muhtemeldir ki unutulanları da çoktur. Fakat bu şiirlerin tamamının ona ait olduğunu kimse söylememektedir. Araya diğer Karac’oğlanlara ait manzumeler karışmıştır. Bu şiirlerin pek çoğu şifahî kültürden ve XVII. ve daha sonraki asırlara ait cönk ve mecmualardan elde edilmiştir ve şiirlerin de, kayıt altına alınıncaya kadarki geçen zamanda yer, zaman ve şahıslara göre kısmen değişebileceği unutulmamalıdır. Eldeki şiirlerde üslûp farkı ve şiir tekniği açısından kusurlu kısımlar göze çarpmaktadır. Fakat her şeye rağmen, Karac’oğlan şiirleri adıyla elde bulunan manzumelerin çoğunda söyleyiş birlikteliği kendini belli etmektedir. Bütün bunlardan hareketle ve sadece eldeki neşirlerde Rumelili, Çukurovalı ve ihtimal ki Yozgatlı Karac’oğlan’a ait şiirlerin izleri sürülebilmektedir.

Rumelili, Çukurovalı ve XIX. asır şairlerinden Yozgatlı Karac’oğlan’ın şirleri, yapılan toplu şiir neşirlerinin tamamında bir aradadır ve karışmıştır.

Karac’oğlan’ın şiirlerinden hareket edildiği zaman, esas Karac’oğlan’ın Yozgatlılığının ispatı ve Yozgatlılığının XVI. asra götürülmesi pek mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla, Eski Karac’oğlan’ın Yozgatlı olabileceğine dair rivayet şiirlere yansımamaktadır.

Oysaki XIX. asrın Karac’oğlan’ının Yozgatlılığı, mevcut şiirler arasında gözükmektedir ve Yozgat’ta Mamalu oymakları arasında yaşayan Karaca’oğlan ve hayatına dair şifahî bilgilerle birbirini tamamlamaktadır.

Karac’oğlan kitaplarında yer alan şu şiir mânidardır:

İsmail Bey yaylasından kalkınca

Soğuk sulu yaylalarım kal demiş

Vefa yoğ imiş de attan deveden

Derde derman olmaz imiş mal demiş

Hani benim emmim oğlu Ömer’im

Ciğerime bir od düşdü yanarım

Diyarbekir Avşar benim tımarım

Bölge bölge tımarlarım kal demiş

Hani benim emmim oğlu Bücür’üm

Yüreğime bir od düşdü acırım

Sarı Haliloğlu çeksin ecirim

Bölge bölge tımarlarım kal demiş

Karac’oğlan der ki kolu bağlıyım

Ciğerciği aşk oduyla dağlıyım

Mamalı’dan ben bir Rıdvan oğluyum

Kaplan postu giydiklerim kal demiş

(Not: Sadettin Nüzhet Ergun, Karaca Oğlan, Hayatı ve Şiirleri, Onsekizinci Baskı, İstanbul 1948, s. 191’de, İsmail Bey yaylası meselesine şu şerhi düşer: “İsmail Bey yaylası, Yozgat’a tâbi Boğazlıyan’ın Kozan Karyesi’nde bir yayla ismi.” Buna karşılık aynı eserin 13. sayfasında “Mamalı’da ben bir Rıdvan oğluyum” ifadesinde de Mamalı’yı, Kırşehir’e bağlı Mecidiye Kazası’nın bir köyü diye izah eder.)

Yozgat’ta, Mamalu Aşireti mensubu bir Karac’oğlan öteden beri bilindiği için, işte bu şiirden Yozgatlı Karac’oğlan’a yol bulunabilmektedir.

Fakat ne yazık ki, şiirin muhtevasının mahallî hâfızada yaşayan bilgilerle birbirini tamamlıyor olması ve şiirde geçen Mamalı kelimesinin Bozok’ta meskûn Türkmen aşiretlerinden birinin adı ile birlikteliği dikkatlerden kaçmıştır.

Hâlbuki Karac’oğlan’ın, “Mamalı’dan ben bir Rıdvan oğluyum.” ifadeleriyle Mamalu Aşireti’ne mensubiyeti de bizzat kendi dilinde ifadesini bulmaktadır ve daha evvel mahallî rivayetlerden bildiğimiz Karac’oğlan’ın Mamalu Aşireti’nden olduğu bilgisi eldeki Karac’oğlan şiirlerinde geçen mensubiyet işretleriyle birleşmektedir.

Ayrıca köylerde şifahî kültür mahsülleri tevarüs edilen ulu kocaların Karac’oğlan’a ait şiir neşirlerinden haberdar olmalarının öyle pek kolay olmadığını da gözden uzak tutmamak lâzımdır.

Mamalu Türkmenlerinin Bozok’a iskânları XVIII. asrın başlarıdır. Karac’oğlan adıyla yazılan eserler ve şiirlerin cümlesi düşünüldüğünde, aşiretin iskân tarihi, XVI. asırdaki esas Karac’oğlan’ın Yozgatlılığı zannını ortadan kaldırmaktadır.

Bununla birlikte XVI. ve XIX. asırlarda yaşayan iki ayrı Yozgatlı Karac’oğlan’ın var olabileceği fikrine ise şimdilik ihtiyatla yaklaşmak gerekmektedir.

Mamalu Aşireti, XIX. asrın başlarından itibaren Bozok’a iskân edilmişler, Kızılkoca Kazası ve Salmanlı bölgelerinde aşiretin bağlı oymakları yayılmıştır.

Şimdiki Şefaatlı Kazâsı hudutlarında bilhassa ahalinin Karanı Dere dediği Karanlık Dere Vadisi ve etrafında ağırlıklı bir şekilde Mamalu oymakları yerleşiktir. Bahsi geçen tarihten itibaren, devletin sürdürdüğü iskân siyasetine rağmen, aşirete bağlı bazı oymaklar yerlerini terk edip yeniden konar-göçerliğe dönmüşlerse de, idarecilerin yoklamaları neticesi yerlerinde olmayanlar yapılan mülâkatlarla ikna edilmişler ve tekrar gösterilen yerlere yerleşmişlerdir. Şefaatlı’ya bağlı Rıdvanlı ya da Rızvanlı Köyü de, civarda bilinen meşhur Mamalu köylerinden biridir; Dedeli, Kaygılı, Kazlıuşağı, Kahya Köy gibi…

Öteden beri Yozgat ve bilhassa Şefaatlı civarında bir Karac’oğlan’dan söz edilir. İşte bu şiirle Karac’oğlan, kendini Rıdvanlı ile kayıt altına almaktadır ve mensubiyetini tescil etmektedir.

Şimdi de, Yozgat’ın Şefaatlı tarafında anlatılan ve bu şiirle birbirini tamamlayan bir hikâyeye bakmakta fayda var.

Mamalu’ya mensup Kazlıuşağı Köyü, civarın büyük köylerindendir. Kazlıuşağı Köyü’nün yakınında kendilerine ait bir de yaylalıkları vardır.

Kazlıuşağı’nın yaylalığı, Mamalu beylerinden İsmail Bey tarafından bölünür ve Rıdvanlı oymağı tarafından iskân edilir. Ancak bu yeni iskân işine Kazlıuşağı ahalisi razı olmaz ve arada husumete sebep olur. İki köy arasında tatsız hadiseler olur. Kuvvetle muhtemel, XVIII. asrın sonları ve XIX. asrın başlarında meydana gelen büyük hadisede yürekler dağlanır.

Karac’oğlan’ın adıyla bildiğimiz bir başka şiir ise devri, iskânı ve bu iki köy arasındaki hadiseleri tüm açıklığı ile hissettirir gibidir:

Ay Dost…

Zalimin zulmünden düşman şerrinden

Haydin bacılarım burdan gidelim

Bu kâfir köyünden Urumeli’nden

Buraları terk-i diyar edelim

Issız kalır boz mayalı obamız

Yok ki ağlar bir anamız babamız

Kana bulanmadan sırma abamız

Buraları terk-i diyar edelim

Aynı zamanda, sohbet meclislerinin imkânı ile varlığını sürdüren bu manzume, Battal Köyü, Paşaköy ve Kanak boyunda, Karac’oğlan Bozlağı adıyla havalandırılmış ve bozlak olarak söylenmektedir.

Görüldüğü üzere, kitabî bilgi ile şifahî bilginin arasındaki fevkalâde bağ ve iki şiir arasındaki üslûp benzerliği esas dikkat edilecek noktadır. Meselenin izaha kavuşturulması adına bu dikkat mühimdir.

Yozgat’ın Gevrek Köyü ve Aydıncık civarında Danlı Dağ’da bulunan Gezibel’indekiKartal Kayası Mevkii’inde Karac’oğlan’a ait mezarlar ise ya efsane hâline gelen Karac’oğlan’ın gezmeleri sırasında uğradığı yerlerdeki hatıralarının izi birer makamdır, ya da şimdilik zayıf ihtimal ama iki ayrı Yozgatlı Karac’oğlan’ın varlığının işaretidir.

Aşiret kavgasının, hüznün ve candan usandıran husumetin dışına çıkınca, fevkalâde âşıkane şiirler söyleyen Yozgatlı Karac’oğlan’ın izlerine Yozgat türkülerinde de rastlıyoruz.

Sadece sürmeli çeşitlemelerine bakmak bile, hoş keşiflerin yapılmasına fırsat vermektedir. Meselâ, meşhur “Dersini almış da ediyor ezber” diye dillerden düşmeyen Yozgat türküsünün ikinci kıtasına bir dikkat nazarı, saltanatlı söyleyişleri ve ince duyuşları göz önüne sermektedir:

Kaşın çeğmellenmiş kirpik üstüne

Havada buludun ağdığı gibi

Çiğ düşmüş de gül sineler ıslanmış

Yağmurun güllere yağdığı gibi

Bir de Yozgatlı Karac’oğlan’ın şu manzumesine bakalım:

Ateşim yanmadan tütünüm tüter

Havaya bulutun ağdığı gibi

Yârin bahçesinde gülleri biter

Ayın on dördünde doğduğu gibi

Nazlı yâr bize bir name yollamış

Arif olan sözlerinden anlamış

Al yanaklar domur domur terlemiş

Rahmetin güllere yağdığı gibi

Karac’oğlan der ki başların tacı

Ayrılık şerbeti zehirden acı

Kıvrım kıvrım olmuş zülfünün ucu

Mor menevşe boynun eğdiği gibi

Belli ki, sürmeli çeşitlemeleri arasında yer alan türkünün aslı bu şiirdir ve zaman içinde yeni zuhuratlara göre değişmiş ve dillenmeye devam etmiştir.

Bunlar da Yozgatlı Karac’oğlan’a ait diğer manzumeler:

Kömür gözlüm ben bu yerden gidersem

Gülen oynan yâran ile eş ile

Aralıktan kem haberin duyarsam

Delen bu sinemi kara taş ile

Hey ağalar ben bir hata işledim

Gamı koydum gasâvete başladım

Elmas diye al yanağı dişledim

İncitmişim dökülesi diş ile

Ememedim leblerinden bârimi

Kim ağlatmış benim nazlı yârimi

………………………………………………..…

Kan doldurmuş gözlerimi yaş ile

Karac’oğlan bu sevdaya doyamam

Ak gerdanda çifte benler sayamam

Can tatlıdır tatlı cana kıyamam

Meğer ağu yedireler aş ile

* * *

Kazâ ne idin de geldin başıma

Koç yiğitler cılbah doğar anadan

Aradım da buldum ben bu belâyı

Müstehaktır bu işleri yaradan

Kara günde beni doğurmuş anam

Gam ile yuğrulmuş temelim binam

Vefâsız ateşe ben nice yanam

Ayıkmıyor sefil başım belâdan

Uluların sözlerini tutmadım

Divane gönlümü hiç terk etmedim

……………………………………

Felek beni alakodu sıladan

Karac’oğlan der ki vay n’oldu bize

Yandı ciğerciğim dert oldu size

Ellerin yüzünden çektiğim ceze

Bir ben miyim şu âlemi buladan

* * *

Gam gasavet hiç gitmiyor serimden

Ağlayıp da gülmediğim nedendir

Gece gündüz yalvarırım Mevlâ’ya

Dileklerim kabul olmaz nedendir

Hayâl hayâl şu karşıda dağ olur

Çevre yanım mor sünbüllü bağ olur

Din günümde yâran ahbap çok olur

Kem günümde dost bulunmaz nedendir

Şu gezdiğim Urum mudur Şam mıdır

Bu çektiğim gasâvet mi gam mıdır

Kime iylik etsem âhir kem midir

Bundan da hisse alınmaz nedendir

Karac’oğlan der ki çileli başım

Akıttı gözümden kan ile yaşım

Sıladan çıkınca yamandır işim

Mevlâ’m ömür vermiş almaz nedendir

* * *

Her sabah her sabah çıkar bakarsın

Bilemiyom ne derdin var yâr senin

Dertli sinem aşk oduna yakarsın

Bilemiyom ne derdin var yâr senin

Bahar gelmeyince güller açılmaz

Yârsız yaylalara konup göçülmez

Uykudan mı kalktın gözün açılmaz

Bilemiyom ne derdin var yâr senin

Yaz gelince kuru otlar sulanır

Cahil olanların gönlü bulanır

Yıl içinde iki bayram dolanır

Bilemiyom ne derdin var yâr senin

Karac’oğlan der ki olduğu yerde

Ciğer püryan olur gördüğü yerde

Sabah güneşinin doğduğu yerde

Bilemiyom ne derdin var yâr senin

* * *

Kadir Mevlâ’m budur senden dileğim

Ver bana bir güzel gönlüm eyleyim

Ellere vermişsin nedir günahım

Ver bana bir güzel gönlüm eyleyim

Uzun boylu olsun cansız olmasın

Gerdanı bir karış bensiz olmasın

Gayet güzel olsun densin olmasın

Ver bana bir güzel gönlüm eyleyim

Tavus kuşu gibi göğsü nakışlı

Güvercin duruşlu keklik sekişli

Üsküfün aldırmış şahin bakışlı

Ver bana bir güzel gönlüm eyleyim

* * *

Gönder hey Allah’ım sılaya gönder

Of çeküp de arkam sıra ağlar var

Çıkarım bakarım da sılam görünmez

Yıkılası ara yerde dağlar var

Karşıdan karşıya yanar bir ışık

Âşık olan âşık hep bekler eşik

Bir buğday benizli zülfü dolaşık

Gitme der de arkam sıra ağlar var

Geldi m‘ola Arap atın sökünü

Ciğerime dikti ecel okunu

Unutman tuz ile ekmek hakkını

Bizim ilde cana kıyar beyler var

Karac’olan der ki yârim övmeyim

Hançer alıp dertli sinem dövmeyim

Güzel sevme derler nasıl sevmeyim

Çatık kaşın arasında benler var

Hasılı:

Bu toprağın has evlâtlarından olan Karac’oğlan, âşık edebiyatımızın en gür sesi, gönüllerin neş’esi ve ufuklarda dolaşan nefesiyle muhteşem bir geleneğin mâyesidir. Rumelili de olsa, Çukurovalı da olsa, Yozgatlı da olsa, o, Karac’oğlan’dır!..

Kaynak: Sadettin Nüzhet Ergun, Karaca Oğlan, Hayatı ve Şiirleri, Onsekizinci Baskı, İstanbul 1948; Mehmet Şakir Ülkütaşır’dır, Yozgatlı Karacaoğlan, Ahali, 29 Ekim 1933, Halk Edebiyatı, Yeni Türk, 4 (48), I. Kânun 1936, 703-710; M. Öcal Oğuz’un “Yozgat’ta Halk Şâirliğinin Dünü ve Bugünü, Ankara 1994; Saim Sakaoğlu, Karaca Oğlan, Ankara 2004; İlhan Başgöz, Karac’oğlan, İstanbul 1977; Ahmet Şükrü Esen, Anadolu Âşıkları, I, Karacoğlan, Hazırlayan: İsmail Görkem, İstanbul 2016; Mustafa Necati Karaer, Karacaoğlan, İstanbul 2008; Orhonlu, Cengiz, Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin İskânı, İstanbul 1987; Ahmed Refik, Anadolu’da Türk Aşiretleri, İstanbul 1989; Sakin, Orhan, Bozok Sancağı ve Yozgat, Ankara 2004; S. Burhanettin Kapusuzoğlu, Bozoknağme, İstanbul 2015.

QOSHE - Yozgatlı Karac’oğlan - Burhanettin Kapusuzoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yozgatlı Karac’oğlan

8 1
02.01.2024

Nedir turnam ahvalınız halınız

Bozok’a doğru mu gider yolunuz

Nerededir mekânınız eliniz

Keskin Ovası’na çöl deyip gider

Karac’oğlan

Mukaddes bir medeniyetin talim tezgâhında dokunan Türk kültürü, hatırı sayılma makamında bulunan ve milletin hâfızasında bütün zamanlarda yer etmek gibi vasıflara sahip büyük insanlarla bereketlenmiştir.

Büyükler, mülkü varlıklarıyla mühürlemiş, insan olmak erdeminin has muallimleri olarak ufuklarımızı kemâlin ve cemâlin ziyasıyla aydınlatırken, hikmetten haberdar ederek irfan nasibiyle hayata mânâ verirken gayet hoş duyuşlara ve lâtifelere himmet etmişlerdir.

Çünkü onlar, hayatın bütün rükünlerinde istikamet çizen, erdiren ve “damla bile değilken göle çeviren,” sert ve soğuk taşa insanî bir nefes ilham edip diri ve canlı hâle getirerek estetik harikalarla âleme renk katan, güzel şekillerle adeta bir tablo gibi bezeyen, süsleyen ve kuru söze ahenk katıp gönülleri arındıran sanatkârlardır. Hatta, kimliğin safiyetini muhafaza kudreti bile, himmeti milleti olan sanatkârların tasarrufuyladır.

İşbu himmet dahi, ruh hamurkârı hazık tabipler olarak tebarüz etmiş Hak Erenleri’nin kutbiyetlerinin kuşatıcılığında, kelâmın hakkını veren bir söz sultanı şair, ruh akınlarıyla mücerred hendeseye hayat veren “şafak vaktinin cihangiri Sinan” gibi bir mimar, tesellî iklimlerinde saltanatlı bestelerle coşturan bir mûsıkîşinas ve Elif’de fenâ bulmuş uşşaktan bir kolbaşı olarak zuhur etmiştir.

Zamanın bir durağında bu zuhurat, artık hangisi ise Karac’oğlan suretinde dile gelmiş ve:

Karac’oğlan der ki ismim öğerler

Ağu oldu bildiğimiz şekerler

Güzel sever diye isnat ederler

Benim Hak’tan özge sevdiğim mi var

ikrarında tazelenmiştir.

Karac’oğlan, kültür coğrafyamızın kalpgâhı olan Anadolu’da ve Rumeli’nde fevkalâde canlı hatırasının huzuru içinde, şiirleri dilden dile dolaşan ve bu vadide ismi geçenlerin en büyüklerinden bir saz şairidir.

Karac’oğlan, sırlı zatlar arasında kabul edilmektedir ve menkabevî bir şahsiyettir. Ahali onu velî saymakta ve mezarları, bir adak ve ziyaret yeri olarak kabûl edilmektedir. Tarsus’taki Ashab-ı Kehf Mağarası’na girip sır olduğuna inanıldığı gibi, Maraş’ın Cezel Yaylası’nda, Nizip’in Keklice Köyü’nde, İçel’in Çukur Köyü’ndeki Karac’oğlan Tepesi’nde ve Yozgat’ın Gevrek Köyü ve Aydıncık civarında Danlı Dağ’ın Kartal Kayası Mevkii’nde ziyaret edilen iki ayrı mezarı bulunmaktadır.

Zaman içinde hayatı ve şiirleri etrafında teşekkül eden rivayetler, Karac’oğlan’ı bir hikâye kahramanı hâline getirmiştir. Anadolu’da, Karac’oğlan ile Elif Gelin, Karac’oğlan ile Karaca Kız, Karac’oğlan ile Benli Kız ve Kırım’da da Karac’oğlan ile Esmi Han hikâyelerinde, Karac’oğlan’ın başından geçenler şiirin büyüsü içinde anlatılmaktadır.

Bununla birlikte, bu toprakların yetiştirdiği en büyük kabiliyetler arasında yer alan Karac’oğlan’ın memleketinin neresi olduğu meselesi tam bir muammadır.

Karac’oğlan, uzun müddet Tuna boylarında Rumeli’nde yaşamış bir ordu şairi, Florinalı, Çukurovalı ve Bozoklu yani Yozgatlı olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle hemence memleketine dair kesin bir hüküm verilememektedir!

Tabiî şurası muhakkaktır. Tarihte, kendinden sonra gelenleri tesiri altına almış ve mahlasını iktibas ettirmiş Eski Karac’oğlan ya da Büyük Karac’oğlan yaşamıştır.

Karac’oğlan’ın hayatı hakkındaki bilgiler yetersiz ve farklıdır. Yaşadığı çağ bile tam olarak tespit edilememiştir.

Sahanın âlimlerinden bir kısmı, XVI. asır şairlerinden olduğu kanaatinde iken, bir kısmı da XVII. asır şairidir demektedir. Bazısı da XVI. asırda yaşayan Rumelili Karac’oğlan ile XVII. asırda yaşayan Çukurovalı Karac’oğlan’ın farklı şairler olduğu kanaatindedir.

Ancak bu fikir farklılığında, Karac’oğlan mahlasını kullanan Rumelili, Çukurovalı ve Yozgatlı Karac’oğlan ile aynı mahlası kullanan diğer şairlerin hayatlarının ve şiirlerinin karıştırılmış olması belki de en başta gelen sebeptir.

Karac’oğlan’ın bu zamana kadar beş yüz civarında şiiri tespit edilmiş olmakla birlikte, muhtemeldir ki unutulanları da çoktur. Fakat bu şiirlerin tamamının ona ait olduğunu kimse söylememektedir. Araya diğer Karac’oğlanlara ait manzumeler karışmıştır. Bu şiirlerin pek çoğu şifahî kültürden ve XVII. ve daha sonraki asırlara ait cönk ve mecmualardan elde edilmiştir ve şiirlerin de, kayıt altına alınıncaya kadarki geçen zamanda yer, zaman ve şahıslara göre kısmen değişebileceği unutulmamalıdır. Eldeki şiirlerde üslûp farkı ve şiir tekniği açısından kusurlu kısımlar göze çarpmaktadır. Fakat her şeye rağmen, Karac’oğlan şiirleri adıyla elde bulunan manzumelerin çoğunda söyleyiş birlikteliği kendini belli etmektedir. Bütün bunlardan hareketle ve sadece eldeki neşirlerde Rumelili, Çukurovalı ve ihtimal ki Yozgatlı Karac’oğlan’a ait şiirlerin izleri sürülebilmektedir.

Rumelili, Çukurovalı ve XIX. asır şairlerinden Yozgatlı Karac’oğlan’ın şirleri, yapılan toplu şiir neşirlerinin tamamında bir aradadır ve karışmıştır.

Karac’oğlan’ın şiirlerinden hareket edildiği zaman, esas Karac’oğlan’ın Yozgatlılığının ispatı ve Yozgatlılığının XVI. asra götürülmesi pek mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla, Eski Karac’oğlan’ın Yozgatlı olabileceğine dair rivayet şiirlere yansımamaktadır.

Oysaki XIX. asrın Karac’oğlan’ının Yozgatlılığı, mevcut şiirler arasında gözükmektedir ve Yozgat’ta Mamalu oymakları arasında yaşayan Karaca’oğlan ve hayatına dair şifahî bilgilerle........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play