İnsan için olmazsa olmaz bir değerler manzumesi olan edep; “zarafet, iyi ahlâk, ilke, ince duygu, erdem, gelenek, görenek, her şeyin hakkını vermek, güzel terbiye, insanlara söz ve fiille güzel davranışta bulunmak” gibi mânâlara gelmektedir.

Edep, medeniyet ve kültür tarihimizde, mevkiler/makamlar, meslekler/sanatlar; eğitim-öğretim; mektep-medrese; tasavvuf-tarikat-tekke; ilmî meseleler; ibadetler, duâ, Hatm-i şerif, Mevlid ve sâir merasimler; yeme-içme, giyim-kuşam, temizlik gibi günlük meşguliyetler; her türlü beşerî münasebet ve hayatın bütün yönleriyle alâkalı bilgiler ve yakışan en güzel davranış tarzları hakkında kullanılan bir kurucu ve kuşatıcı tabirdir.

Edep, dinin bir zevk hâline getirilerek muhabbetle yaşanmasının sonucu olarak, hayırlı ve faydalı bilgilerle davranış alışkanlıklarını ifade eder ki Hazreti Kur’ân ve Sünnet-i Nebeviyye bu bilgi ve davranışların kaynağıdır.

Edep, her kime ulaşmışsa, özündeki güzellik dolayısıyla takdir hissi uyandıran bir mânâ elbisesidir. Dili, davranışları/fiilleri ve nefsi eğitip sıradanlıktan uzaklaşmak ve huy güzelliğine mâlik olmak demektir.

Edep, ahlâkın güzelleştirilerek iffet, hilim, sabır, hukuka tâbiyet, hak ve hakikate riâyet, vakar, merhamet, samimiyet, yardımlaşmak/paylaşmak gibi erdemlerle nefse çekidüzen vermektir. Nefsin ıslahının ardından da ancak mümkün olan dilin edebi ise söze üslûp ve tat katmak ve edeb/iyat aracılığıyla eğitilmektir.

Edep, kendisiyle her türlü hatadan sakınılabilen kaidelerin cevherini bilmekten ibarettir. Ayrıca edep, bir toplumda örf, âdet ve kural hâlini almış iyi tutum ve davranışları kazandıran bilgi anlamında da kullanılmaktadır.

Edep, ahlakî-dinî konular, gelenek ve görenek, görgü/muaşeret kuralları gibi mânâlar yanı sıra, aydın olabilmek için gerekli bilgileri ve genel kültürü ifade eden bir terim olarak da kullanılmıştır. Söze ve yazıya üslûp katmak demek olan edebiyat dahi edeptendir.

Aşk makamında yegâne usûl, edeptir. Güzeli güzel yapan edeptir, edep ise güzeli sevmeye sebeptir. Varlık âleminde henüz hamlıktan kurtulmamış insan ve şeytandan başka her şey edebe riâyet etmektedir ve kâinatta düzen bu sâyede devam etmektedir. Nitekim gök cisimleri edepleri sebebiyle aydınlık, melekler de edebleri sebebiyle mâsûm ve temizdirler.

Edep, dindir, sırr-ı İlâhîdir ve ayet ayet Kur’ân’dır. Çünkü iman şeriatı, şeriat de edebi gerektirir.

Edep, geceye ve gündüze ışıklar saçan bir kandildir. İnsanı süflâdan ulyâya terfi ettiren bir mânâ rutbesidir.

Edep, insanı melek-sıfat eyleyerek erdem ve ahlâk sahibi olmasını sağlayan gönle ve göze hitap eden güzellikler gülzarıdır.

Edep, mânâ lezzetini tadarak lütufla gitmeye sebeptir.

Edep ardır, hayâdır, utanma ve sakınma melekesidir. Bu vasıflarıyla insanı hayvandan ayrı kılar. Mâzallah, utanma duygusu gidenin kalbi ölür.

Edep, kişiye insanlık sâfiyeti ve asâleti vererek onu daima diri tutan bir can suyudur adeta.

Edep, kimde varsa ona değer katar, çok söyleyen olmaktan alıkoyar ve sükûtî eyler.

Hiçbir süs, edep kadar güzel değildir. İnsanın edebi kadar ederi, akl-ı selîmince edebi vardır; vakıa akl-ı selîm kalb-i selîme götürür.

Edep, kişiyi başpehlivan eyler ve yiğitler arasında içtima ettirir.

Edep, sarf ettikçe artan bir sermayedir.

İnsanın dini edeple kâimdir. Arttıkça değerlendirir, sevdirir, insana yüksek terbiye ve karakter kazandırır.

Edep, halk arasındaki söz zamanında dile sahip olmak, tenhada da kalbini korumaktır.

Edep, kişinin gönül aynasından yansıyan bir nurdur ve kendisini azık eyleyen yolcuyu arifler zümresine götürür. Hani her şey zıddı ile kaim ya: edep edepsizden de uzak tutar ki yüz yer olmasın ve gönül aynası kararmasın.

Edep, “Lâ ilâhe illallah” şehrine “Muhammedun Resûlullah” kapısından girmenin adâbıdır. Hürmet etmeyi ve hürmet görmeyi sağlar. Halvette de celvette de merhameti, samimiyeti ve muhabbeti çağlatır. Gözü, yaşlı eylediği için kalp rikkati ve akıl dikkati getir.

Edep, saf ilimden çok bütün vasıfları, duyguları, davranışları, kendisini kuşatan maddî ve manevî değerlerle insanı merkez alan bilgi ve hikmeti ihtiva eder.

Edep, avamın, havasın, ulemanın, üdebanın ve ümeranın duygu, düşünce ve hayat tarzına güzellik ve incelik katan hikmetler güldestesidir. Şu var ki; varlığımızın mânâsı mukaddesatımıza, değerlilerimize ve değerlerimize karşı saygı/sevgi gösterilmeden, daha başta tazim ve hürmet sıfatlarını kullanmadan ol(un)maz. İslam’a, Cenâb-ı Hakk’a, Fahr-i Kâinat Efendimize (sallalllahu aleyhi ve sellem) ve Kur’ân-ı azîmü’ş-şana karşı sonsuz bir saygı, sevgi ve bağlılık; Ashâb-ı Kirâma ve Ehlibeyt’e tam bir saygı ve tâbiyet; yol uluları pîrlere, müctehid imamlara ve evliyaya büyük bir saygı ve intisap, sulehâya ve yaşça büyüklere karşı saygı, edeptir. Esasen mevzimiz hükmündeki mevzularımızdır bunlar.

Allah’a karşı edep, O’na karşı gelmekten sakınmak, gözünden düşme korkusu ile titremek, lütuf ve rızasını aramak ve kulluk esasını gözetmektir. Aşırılıklardan kaçınan, orta yolu takip eden, birbirlerini seven, birbirlerine karşı hoşgörülü olan ve birbirlerine iyilik yapan mü’minler olmayı edep temin eder. Allah’a karşı edep, kulluk şuurunun bereketi sayesinde mukaddes bilgi ile ererek O’nu kemâl sıfatları ile tanıyarak, kâmilen itaat ve ibadet şeklinde tecellî eder.

Allah’a vâsıl olmak; Mehafetullah, Muhabbetullah ve Marifetullah iledir. Marifetü’n-nefs de Marifetullah’ın içindedir. Müslümanın Allah ile olan kurbiyeti bu üç mertebede toplanır ve bunlar aynı zamanda kulun Allah’a kurbiyete nâil olması için geçmesi gereken safhaları oluşturur. Bu üç makam; korku, sevgi ve bilgi ile kulun manevî hayatını, Allah korkusu ve Allah sevgisi üzerine kurulan Allah’ı bilme mazhariyeti ile var ve yâr eder. Muhabbet, haşyet ve marifet nazarından geçerek yol alınca, kemâl sıfatlarla muttasıf olarak merhamet buyuran Yüce Yaradan huzurunda elbette kemâl-i edep ve şükür, bir ibadet olarak tezahür edecektir. Hak yolunun nazlı büyüklerinin ayaklarını bile uzatarak oturamadıkları gerçeği, Zât-ı Uluhiyyet’e karşı edebin tezahürü değil de nedir.

Edep meselesinde pür-dikkat olunması icap eden yegâna hayatî mevzu Fahr-i Kâinat Efendimiz Hazretlerinin Zât-ı Şeriflerine karşı bulunmamız gereken vaziyettir. Onu her şeyden ve herkesten daha çok severek, güzel ahlâkı ile ahlâklanma çabası içinde hayatı ikmâl etmek ve bu kalite ile hayat yolculuğunu tamamlamak birinci meseledir. Muazzez Peygamberimizin Sünnet-i Seniyyeleri, yâr/var eden mutlak bir delil olarak, Cenâb-ı Hakk’ın hükmünün her dem canlı bir izâh-ı Nebeviyye’sidir. Bunun içindir ki Şâh-ı Risâlet-Meâb Efendimize karşı tavrımızın nasıl olacağını da yine Hazreti Kur’ân’da Allah Sübhanehu ve Teâlâ hazretleri açıkça emreder. Hucûrât ve Ahzab Sûre-i Celîlelerinde ve başka pek çok Ayet-i Kerimede açıkça ya da telmihen Cânân-ı Ebedîmiz Peygamberimiz Aleyhisselâm’a karşı edebe bilhassa dikkat çekilir.

Kur’ân’ın hükmü bâkîdir. Sebeb-i Hilkat-i Âlem Peygamberimiz Efendimiz, Âlem-i Cemâle teşriflerinden sonra da âmirdir, keremen insanlığa getirdikleri bâkîdir. Kur’ân-ı Hakîmin yönlendirip tam ittiba emrettiği canlı Kur’ân olan Sünnet-i Nebeviyye kıyamete kadar aramızdadır ve hükümrandır. Allah Resulü Efendimiz Aleyhisselam hakkında konuşurken ve yazarken edebe azamî dikkat etmek, şefaatleri niyazıyla Salât ü Selâmı eksik etmeden kelimeleri itina ile seçmek zarurîdir. Bilhassa bir Müslümanın bu edebe riâyeti şarttır. Efendimiz Aleyhisselâm, her şartta vahyin koruması altındadır. Haşa değil günah, hata bile işlememiştir. Ola ki zelle vâki olursa da derhal İlâhî müdahale ile o noktada sâbit bırakılmamıştır. Hâtır-ı şerifleri de kıyamete kadar korunacaktır.

Yeri gelmişken şu kadarını ifade etmek de şart sanıyorum:

Maalesef ilmî kifayetsizliğin verdiği cesaretle; güya bilimsellik-objektiflik-tarafsızlık (esasen taraflarını da belli etmiş oluyorlar) ve tarihselcilik gibi oryantalist özenti ile yazılan eserlerde edebe muhalif beyanlarda bulunulması, Sünnet-i seniyyeyi göz ardı etme ve muhaddislerin ince elekten geçirdikleri hadis-i şerifleri yok sayma cehaleti, akıbeti karartıp zillet zindanında felâkete sürükler ki Hak saklasın.

Hâl böyleyken Habîb-i Kibriya Efendimizin ism-i şerifleri geçince gayrı ihtiyarî titreyen ve gözleri yaşaran edep bahtlısı âşıklar eksik değildir.

Şanı yüce Allah’ın Şanlı Peygamberimiz Efendimize öğrettiğine Edeb-i İlâhî, Muazzez Peygamberimizin ümmetine öğrettiğine Edeb-i Muhammedî denir. Bu ikisini içeren edep, şer‘î hükümleri titizlikle uygulayarak Hakk’ı kabul edip boyun eğmek, hakikatı baş tacı ederek yaşamak ve her vakit Hak’tan razı olmaktır.

Bütün Peygamberlerin İmamı ve Son Peygamber Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimize vahyedilen son ve ebedî kutsal kitap Kur’ân-ı Kerim, Müslümanlığın ve Müslümanın hayatının ana unsurudur.

Kur’ân’a gösterilmesi gereken saygı şekilleri şu tarzda sıralanabilir:

Mukaddes Kitabımızı okurken ve dinlerken Hazreti Allah ile konuşma saadeti ile şereflendiğimizi müdrik olarak; oturmak ve susmak, usulünce okurken temiz olmak, okurken gaflet ve gönül bulanıklığı içinde olmamak, yukarıda tutup okurken mânâsını düşünmek, emirlerini yerine getirmek, yasaklarından sakınmak, daha iyi anlamak için tefsirlere, hadis kitaplarına, fıkıh kitaplarına ve ehil alimlerin yazdıkları kitaplara bakmak ya da ehline sormak gibi konular edeptir.

Edep, tasavvufun incelik kattığı insan hayatında en ciddî meseledir. Çünkü tasavvuf edepten ibarettir.

Edeb, kendini tanımadır ve hep güzelle ve güzellikle birlikte olmaktır. İnsan, Hakk’ın buyruğuna tâbi olup kurbiyet nazlısı olarak yapmaya çalıştığı ibadetiyle cennet yolcusu olur ve edebiyle de Allah’a erer. Edebi gözetmeyenin yolda mesafe alması söz konusu bile değildir.

Edebin bir zâhirî bir de bâtınî yönü vardır:

Zâhirî edep, beden ve açık şeriat hükümleriyle, bâtınî edep ise kalp ve Hakk’a kurbiyet yolundaki mesafelerle irtibatlıdır. Vâkıa, batınî/manevî edep bilhassa sîmaya yansır.

Güzel konuşmak, güzel sanatlardan hissedar olmak, fevkalâde bilgi sahibi olmak, siyaset ve riyaset kültürü, nefis terbiyesi, ruhun bedene hâkim kılınması, haddini bilme ve bayağı/sefih arzulardan kurtulmanın bir edebi olduğu gibi; gönül temizliği, ruhî tekâmül, ahde vefa, mânevî hallere dikkat etme gibi hususlar da edeptir.

Hâsılı:

Terbiyeden murat, Hakk’a ve halka karşı hem madde hem mânâ yönünden pür-edep olabilmektir.

Edep, Allah’ın nûrundan bir tacdır. Onu başına koyan, nereye giderse gitsin, huzura erer. Her yeni oluş edeple meydana gelir. Göz aydınlığı ve alın aklığı edep sayesinde gerçekleşir. Saf varlıklar olan melekler edeplerinden ötürü temiz ve masum, şeytan edepsizliği yüzünden sürgündür. İnsanın tâlibi olduğu hakikat Rahmanîdir yani öz, güzel, âhenkli, saf ve pâktır. İnsanın Rahmanî tarafı edeptir.

Edep mahrumiyeti, hakikati perdeleyen, fıtrattan uzaklığın adı olan şeytanî tarafta olmanın bedbahtlığıdır. Aldığımız her nefes bir imtihan vesilesidir. Dünya hayatında imtihan, ilerleme imkânı verir. Kendine ihanet etmeden, akıl ve iradesini güzele yöneltme şuuru içinde, edeple sorumluluklarına uygun davranan yol alır.

Kâinatta yaratılan her varlık, sayısız hikmet üzere yaratılmıştır. Hikmetin kapısını aralayıp hadiselerin dilini doğru okumak ve kendimizi bilmek, edeple rızıklanmaya bağlıdır. Söz ve fiilde edep, öze vâkıf olmakla ikram edilir. Selâmet, edeptedir. Şu saadetli buyruk, güzele davettir: “Edeb Yâ Hû…”

QOSHE - Bir Yâr Ediş Sırrı: Edeb - Burhanettin Kapusuzoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bir Yâr Ediş Sırrı: Edeb

19 1
26.02.2024

İnsan için olmazsa olmaz bir değerler manzumesi olan edep; “zarafet, iyi ahlâk, ilke, ince duygu, erdem, gelenek, görenek, her şeyin hakkını vermek, güzel terbiye, insanlara söz ve fiille güzel davranışta bulunmak” gibi mânâlara gelmektedir.

Edep, medeniyet ve kültür tarihimizde, mevkiler/makamlar, meslekler/sanatlar; eğitim-öğretim; mektep-medrese; tasavvuf-tarikat-tekke; ilmî meseleler; ibadetler, duâ, Hatm-i şerif, Mevlid ve sâir merasimler; yeme-içme, giyim-kuşam, temizlik gibi günlük meşguliyetler; her türlü beşerî münasebet ve hayatın bütün yönleriyle alâkalı bilgiler ve yakışan en güzel davranış tarzları hakkında kullanılan bir kurucu ve kuşatıcı tabirdir.

Edep, dinin bir zevk hâline getirilerek muhabbetle yaşanmasının sonucu olarak, hayırlı ve faydalı bilgilerle davranış alışkanlıklarını ifade eder ki Hazreti Kur’ân ve Sünnet-i Nebeviyye bu bilgi ve davranışların kaynağıdır.

Edep, her kime ulaşmışsa, özündeki güzellik dolayısıyla takdir hissi uyandıran bir mânâ elbisesidir. Dili, davranışları/fiilleri ve nefsi eğitip sıradanlıktan uzaklaşmak ve huy güzelliğine mâlik olmak demektir.

Edep, ahlâkın güzelleştirilerek iffet, hilim, sabır, hukuka tâbiyet, hak ve hakikate riâyet, vakar, merhamet, samimiyet, yardımlaşmak/paylaşmak gibi erdemlerle nefse çekidüzen vermektir. Nefsin ıslahının ardından da ancak mümkün olan dilin edebi ise söze üslûp ve tat katmak ve edeb/iyat aracılığıyla eğitilmektir.

Edep, kendisiyle her türlü hatadan sakınılabilen kaidelerin cevherini bilmekten ibarettir. Ayrıca edep, bir toplumda örf, âdet ve kural hâlini almış iyi tutum ve davranışları kazandıran bilgi anlamında da kullanılmaktadır.

Edep, ahlakî-dinî konular, gelenek ve görenek, görgü/muaşeret kuralları gibi mânâlar yanı sıra, aydın olabilmek için gerekli bilgileri ve genel kültürü ifade eden bir terim olarak da kullanılmıştır. Söze ve yazıya üslûp katmak demek olan edebiyat dahi edeptendir.

Aşk makamında yegâne usûl, edeptir. Güzeli güzel yapan edeptir, edep ise güzeli sevmeye sebeptir. Varlık âleminde henüz hamlıktan kurtulmamış insan ve şeytandan başka her şey edebe riâyet etmektedir ve kâinatta düzen bu sâyede devam etmektedir. Nitekim gök cisimleri edepleri sebebiyle aydınlık, melekler de edebleri sebebiyle mâsûm ve temizdirler.

Edep, dindir, sırr-ı İlâhîdir ve ayet ayet Kur’ân’dır. Çünkü iman şeriatı, şeriat de edebi gerektirir.

Edep, geceye ve gündüze ışıklar saçan bir kandildir. İnsanı süflâdan ulyâya terfi ettiren bir mânâ rutbesidir.

Edep, insanı melek-sıfat eyleyerek erdem ve ahlâk sahibi olmasını sağlayan gönle ve göze hitap eden güzellikler gülzarıdır.

Edep, mânâ lezzetini tadarak lütufla gitmeye sebeptir.

Edep ardır, hayâdır, utanma ve sakınma melekesidir. Bu vasıflarıyla insanı hayvandan ayrı kılar. Mâzallah, utanma duygusu gidenin kalbi ölür.

Edep, kişiye insanlık sâfiyeti ve asâleti vererek onu daima diri tutan bir can suyudur adeta.

Edep, kimde varsa ona değer katar, çok söyleyen olmaktan alıkoyar ve sükûtî eyler.

Hiçbir süs, edep kadar güzel değildir. İnsanın edebi kadar ederi, akl-ı selîmince edebi vardır; vakıa akl-ı selîm kalb-i selîme götürür.

Edep, kişiyi başpehlivan eyler ve yiğitler arasında içtima ettirir.

Edep, sarf ettikçe artan bir sermayedir.

İnsanın dini edeple kâimdir. Arttıkça değerlendirir, sevdirir, insana yüksek terbiye ve karakter kazandırır.

Edep, halk arasındaki söz zamanında dile sahip olmak, tenhada da kalbini korumaktır.

Edep, kişinin gönül aynasından yansıyan bir nurdur ve kendisini azık eyleyen yolcuyu arifler zümresine götürür. Hani her şey zıddı ile kaim ya: edep edepsizden de uzak tutar ki yüz yer olmasın ve gönül aynası kararmasın.

Edep, “Lâ ilâhe illallah” şehrine “Muhammedun Resûlullah” kapısından girmenin adâbıdır. Hürmet etmeyi ve........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play