Kulu değerli kılan şeylerden biri, belki de en önemlisidir dua. Çünkü duada, bir anlamda dünyevî varlıktan sıyrılarak Mevlâ’ya yakınlaşma, O’nun ilim ve kudretini yanı başında hissetme vardır.

Dua, sonsuz ihtiyaç sahibi olan kulun, sonsuz kudret sahibi olan Rabbine yönelmesi, halini arz edip niyazda bulunmasıdır. Kul, kendi küçüklüğünü ve el açtığı kapının büyüklüğünü ancak dua ile hisseder.

Dua kulluğun gereği, ibadetin özü (Tirmizî), ilâhi muhabbetin yansımasıdır. Dua ariflerin matlubu, mazlumların barınağı, rahmetin anahtarıdır (Deylemî). Dua, müminin silahı, dinin dayanağı, göklerin ve yerin nurudur. (İbn Ebî Dünya, Hakim). Dua acizliğini idrak etmek, mücrimliğini ikrar etmek, ahiretini imar etmektir.

Dua bir yönüyle bir itiraftır aslında. Semaya kalkan ellerin, yerleri ve gökleri yoktan var eden Allah Tealâ’nın kudretini, kendi fakr ve acziyetini, ondan başka sığınacak kapı olmadığını itiraf etmesidir. Kulu değerli kılan da bu değil midir zaten? Rabbimiz’in Rasulü’ne hitaben; “De ki duanız olmasaydı, Rabbim size değer verir miydi?” (Furkan, 77) ayet-i kerimesi ne kadar sarsıcıdır.

Kulu değerli kılan şeylerden biri, belki de en önemlisidir dua. Çünkü duada, bir anlamda dünyevî varlıktan sıyrılarak Mevlâ’ya yakınlaşma, O’nun ilim ve kudretini yanı başında hissetme vardır.

Aslında O bize her halükârda yakındır, hem de şah damarımızdan daha yakın. Ancak dua ile bu yakınlığın farkına varır, sadece dua ile anlarız asıl bizim uzak düştüğümüzü. Allah Tealâ bir ayet-i keriminde şöyle buyuruyor: “Kullarım sana beni sordukları zaman (onlara söyle): Muhakkak ki ben onlara çok yakınım. Bana dua edince dua edenin duasına icâbet ederim. O halde onlar da benim (davetime) icâbet etsinler ve bana iman etsinler. Umulur ki onlar (o zaman) hak yolu bulurlar.” (Bakara, 186)

Hepimiz duaya muhtacız

Her gün beş vakit namazın ardına hapsettiğimiz dua, gerçekte hayatımızın her saniyesindedir. Otururken, kalkarken, yerken, içerken, uyanırken, kısacası her anımız dua ve yakarışa açıktır.

Öyleyse her saniyeyi fırsat bilmeli, her fırsatı dua ve niyazla değerlendirmeliyiz. Semaya açılan ellerimiz şükrümüze, hamdımıza, naz ve niyazımıza vesile olmalı. Ayakkabımızın kopan bağından (Tirmizî, İbn Hibbân) Cennet ve Cemâl isteğimize varıncaya kadar her dileğimizi sabır ve samimiyetle ilâhi huzurdan istemeliyiz.

Ayrıca ilâhi rahmeti celbedip, gazabı defetmek de ancak bu sayede mümkün. Yine bu sayede kul rıza kapısından içeri girmeye hak kazanır, bu sayede yaşamına ve ibadetlerine çekidüzen verir.

Duanın bu incelikleri sebebiyledir ki hadis-i şeriflerde dua, ibadetlerin en faziletlisi (Hakim), en şereflisi (Buharî) olarak tarif edilirken, dua etmekte acizlik gösteren kişi insanların en acizi olarak takdim edilir. (Taberânî, Beyhakî)

Nasıl dua edilmeli?

Duanın önemi ne kadar anlatılsa eksik kalır. Ama duanın kabulüne vesile olması için duanın adabını bilmemizde de yarar var.

Öncelikle dua, yalvarış dolu bir edayla gizlice yapılmalı, haddi aşmaktan kaçınılmalıdır. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de, “Rabbinize yalvara yakara, gizlice dua edin. Muhakkak ki O haddi aşanları sevmez.” (A’raf, 55) buyrulmaktadır. Haddi aşmakla kastedilen, Allah Tealâ’dan gerçekleşmesi hikmet ve adetullaha aykırı şeyler istemektir. Peygamberlerin mertebesine ulaşmayı, hiç kimseye muhtaç olmamayı ve ölmemeyi istemek gibi.

Duaya, Allah Tealâ’ya hamd ve sena, Peygamber Efendimiz’e salavat getirdikten sonra başlanmalıdır. Efendimiz s.a.v. bunu ihmal eden biri için “Bu kimse acele etti” diye buyurmuş, sonra bu kişiyi yanına çağırarak şöyle demiştir: “Dua ederken, Allah’a hamd ve salât ile başlayın, sonra da dilediğinizi isteyin.” (Tirmizî, Ebu Davud)

Ebu Süleyman Dârânî rh.a. da şöyle buyuruyor: “Allah’tan bir şey isteyecek olan kimse önce salâvat-ı şerife getirsin, sonra ihtiyacını istesin, en sonunda da salâvat-ı şerife ile duasını bitirsin. Çünkü salâvat-ı şerife makbul bir duadır ve yüce Allah iki makbul dua arasındaki dileği de keremiyle gözetecektir, bu O’nun şanındandır.” (İhya)

Dua, korku ve ümitle yapılmalıdır. Kur’an-ı Kerim’de bu hususa, “Ona korkarak ve umarak dua edin.” (A’raf, 56) ifadesiyle dikkat çekilir. Korkmalıyız, çünkü amellerimizin kusurundan dolayı duamız reddedilebilir. Ümitlenmeliyiz, çünkü kendisine el açıp yalvardığımız Rabbimiz elleri boş çevirmez, kerem ve lütuf sahibidir. Nitekim bir hadis-i şerifte; “Rabbiniz hayâ sahibidir, kerimdir. Kulu dua ederek kendisine elini kaldırdığı zaman elleri boş çevirmekten hayâ eder.” (Tirmizî, Ebu Davud) denmektedir.

Duada dikkat edilmesi gereken noktalardan biri de dua esnasında Esma-i Hüsna’dan istifade etmektir. Nitekim A’raf Suresi’nde Cenab-ı Hak, “En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na bunlarla dua edin.” (A’raf, 180) buyurmuştur.

Duada ısrarcı olmayı da unutmamak gerekir. Zira Peygamberimiz s.a.v., “Allah Tealâ ısrarla dua edenleri sever.” (Hakim, Beyhakî) diye haber vermiştir. Hadis kaynaklarında yer alan rivayetlere göre Efendimiz s.a.v. hem az kelime ile çok mana ifade eden duaları hem de yaptığı dua ve istiğfarı üç kere tekrarlamayı severdi. (Ebu Davud)

Dikkat edilmesi gereken konulardan bir başkası da dua ederken kalbi uyanık tutmaya çalışmak ve yapılan duaya icabet edileceğinden emin olmaktır. Zira bir rivayette, “Allah’a dua edeceğiniz zaman, icabet edileceğine inanarak dua edin. Bilmiş olun ki Allah azze ve celle gafletle yapılan duaları kabul etmez.” (Tirmizî) diye buyrulmuştur.

Oruçlunun, hastanın, yaşlının, mazlumun, misafirin, secde halindeki kişinin duası, başkasının gıyabında yapılan dua, babanın oğluna duası da makbul dualardan sayılmıştır. Öyleyse bu kimselerden dua istemeyi de ihmal etmemelidir.

Kul, duası kabul edilmediği zaman şu ihtimalleri düşünmelidir; ya günah işleme ve akrabayla ilişkiyi kesme gibi Rabbimizin yasak ettiği bir şey dilemiştir, ya istediği şey ahirete bırakılmıştır yahut da kendisinden duası oranında bir bela ve kötülük giderilecektir.

Bu durum hadis-i şerifte şöyle haber veriliyor: “Müslüman’ın duası, günah ve sıla-i rahmi koparma hususunda olmamak şartıyla şu üç şekilden biriyle kabul edilir: Ya dünyada onun istediği peşin verilir veya onun için (mükafatı) ahirete saklanır veyahut da yaptığı dua kadarı ile kendisinden bir bela ve kötülük giderilir.” (Müsned)

Yalnız bazen kabul olması için yalvarıp yakardığımız şey bizim hayrımıza olmadığı için geri çevrilmiş veya ertelenmiş de olabilir. Çünkü kul, kendi hakkında neyin hayır neyin şer getireceğini bilmekten çoğunlukla acizdir. Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Belki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için daha hayırlıdır. Belki hoşunuza giden bir şey de sizin için daha kötüdür. Allah bilir, siz bilemezsiniz” (Bakara, 216)

“Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidayetten sonra kalplerimizi haktan saptırma, bize kendi katından rahmet ihsan eyle. Şüphesiz ki, sen bol ihsan sahibisin.” (Âl-i İmran, 8 )

QOSHE - İbadetin özü dua - Oğuz Metiner
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İbadetin özü dua

4 2
14.01.2024

Kulu değerli kılan şeylerden biri, belki de en önemlisidir dua. Çünkü duada, bir anlamda dünyevî varlıktan sıyrılarak Mevlâ’ya yakınlaşma, O’nun ilim ve kudretini yanı başında hissetme vardır.

Dua, sonsuz ihtiyaç sahibi olan kulun, sonsuz kudret sahibi olan Rabbine yönelmesi, halini arz edip niyazda bulunmasıdır. Kul, kendi küçüklüğünü ve el açtığı kapının büyüklüğünü ancak dua ile hisseder.

Dua kulluğun gereği, ibadetin özü (Tirmizî), ilâhi muhabbetin yansımasıdır. Dua ariflerin matlubu, mazlumların barınağı, rahmetin anahtarıdır (Deylemî). Dua, müminin silahı, dinin dayanağı, göklerin ve yerin nurudur. (İbn Ebî Dünya, Hakim). Dua acizliğini idrak etmek, mücrimliğini ikrar etmek, ahiretini imar etmektir.

Dua bir yönüyle bir itiraftır aslında. Semaya kalkan ellerin, yerleri ve gökleri yoktan var eden Allah Tealâ’nın kudretini, kendi fakr ve acziyetini, ondan başka sığınacak kapı olmadığını itiraf etmesidir. Kulu değerli kılan da bu değil midir zaten? Rabbimiz’in Rasulü’ne hitaben; “De ki duanız olmasaydı, Rabbim size değer verir miydi?” (Furkan, 77) ayet-i kerimesi ne kadar sarsıcıdır.

Kulu değerli kılan şeylerden biri, belki de en önemlisidir dua. Çünkü duada, bir anlamda dünyevî varlıktan sıyrılarak Mevlâ’ya yakınlaşma, O’nun ilim ve kudretini yanı başında hissetme vardır.

Aslında O bize her halükârda yakındır, hem de şah damarımızdan daha yakın. Ancak dua ile bu yakınlığın farkına varır, sadece dua ile anlarız asıl bizim uzak düştüğümüzü. Allah Tealâ bir ayet-i keriminde şöyle buyuruyor: “Kullarım sana beni sordukları zaman (onlara söyle): Muhakkak ki ben onlara çok yakınım. Bana dua edince dua edenin duasına icâbet ederim. O halde onlar da benim (davetime) icâbet etsinler ve bana iman etsinler. Umulur ki onlar (o zaman) hak yolu bulurlar.” (Bakara, 186)

Hepimiz duaya muhtacız

Her gün beş vakit namazın ardına hapsettiğimiz dua, gerçekte hayatımızın her saniyesindedir. Otururken, kalkarken, yerken, içerken, uyanırken, kısacası her anımız dua ve yakarışa açıktır.

Öyleyse her saniyeyi fırsat bilmeli, her fırsatı dua ve niyazla değerlendirmeliyiz. Semaya açılan ellerimiz şükrümüze, hamdımıza, naz ve niyazımıza vesile olmalı. Ayakkabımızın kopan bağından (Tirmizî, İbn Hibbân) Cennet ve Cemâl isteğimize varıncaya kadar her........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play