Dünya genelinde yaşanan, hızlı nüfus artışı ve kıtalarda yer alan mevcut doğal kaynakların azalmaya başlaması, devletleri deniz alanlarında yeni kaynak arayışlarına ve bu bağlamda ‘egemenlik alanlarını’ denizlere doğru genişletmeye yöneltmiştir.
Gerek karada gerekse denizlerde keşfedilen hidrokarbon rezervlerinin bulunduğu bölgeler her zaman için büyük öneme sahip olmuştur.
Ülkelerin deniz hukuku çerçevesinde, denizlerdeki ‘yetki alanları’ büyük önem arz etmektedir. Bu kapsamda; Karasuları, Kıta Sahanlığı, MEB, Hava Sahası, Fır Bölgesi vb. konular önem arz etmektedir.
Nitekim karasuyu, ilgili ülkenin toprakları gibi egemenlik alanıdır. Karasularının üzerindeki hava sahası da ilgili devletin ulusal hava sahasıdır ve orası da egemenlik alanıdır. Kıta Sahanlığı da denizin tabanı yani ilgili devletin denizin altındaki devamıdır ve egemenliğe tabiidir.
Dünya ticaretinin yaklaşık %90’ı denizler yoluyla yapılmaktadır. Bu kapsamda denize kıyısı bulunan bir ülke ürettiği malları gerek ihraç gerekse ithal edecekse denizciliğe, limanlarına, deniz hukukuna ve deniz taşımacılığına büyük önem vermelidir.
Tarih boyunca insanlar, çeşitli zenginlikler içeren denizlerden; balıkçılık, savunma, haberleşme, gemicilik, ulaştırma, iletişim, turizm, kültür, enerji kaynakları, enerji nakil iletimi ve ticari faaliyetler vb. çerçevesinde yararlanmıştır.
Denizciliğe önem veren toplumlar, tarihsel süreçte küresel bir güç haline gelmiştir. Bu çerçevede, küresel seviyede güç haline gelen ülkeler, denizcilik kültürü ve deniz gücünü etkin olarak kullanmaları sayesinde dünyanın en güçlü devletleri olmuşlardır.
Osmanlı Devleti, Anadolu Balkan görünümlü bir bölge ülkesi iken, Doğu Akdeniz’de elde ettiği başarılar neticesinde, üç kıtaya hâkim bir dünya devleti haline gelmeyi başarmıştır…
Denizcilik tarihinde Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa (1478-1546) denizciliğin önemine dikkat çekmek üzere;“Denizlere Hâkim Olan, Cihana Hâkim Olur” demiştir…
Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa’dan 400 yıl sonra ise Alfred Thayer Mahan (1840-1914), Deniz Hakimiyet Teorisi’ni gündeme getirerek “Denizlere Hâkim Olan Bir Devlet Tüm Dünyaya Hâkim Olur” şeklinde yeniden ifade etmiştir.
Türk tarihinde Selçuklular ve Osmanlı Devleti dönemlerinde denizciliğe büyük önem verilmiştir. Nitekim denizcilikten uzaklaşılması oranında da gerileme söz konusu olmuştur…
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını müteakip Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün denizciliğe büyük önem verdiği görülmektedir. Bu kapsamda Atatürk, 1 Kasım 1937 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşmasında; “Denizciliği, Türkün Büyük Ülküsü Olarak Düşünmeli ve Onu Az Zamanda Başarmalıyız” demiştir.
Atatürk 1937 yılında, ayrıca hükümet programını açıklarken de denizciliğe verdiği önemi; “Denizcilik sadece ulaştırma işi değil, iktisadi iş olarak anlaşılacak ve tersaneler, gemiler, limanlar ve iskeleler inşa edilecek, deniz sporları kulüpleri kurulacak ve korunup geliştirilecektir. Çünkü: toprakların ucu deniz olan bir ulusun sınırını, halkının kudret ve yeteneğinin hududu çizer. En uygun coğrafi konumda ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri bir denizci ulus yetiştirmek yeteneğindedir. Bu yetenekten yararlanmasını bilmeliyiz. Denizciliği Türk’ün büyük ulusal ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız…” sözleri ile ifade etmiştir.
Gerek Türkiye gerekse KKTC, Mavi Vatan olarak nitelendirilmekte olan denizlerdeki(Doğu Akdeniz – Ege) hak ve menfaatlerin kararlılık içerisinde korunup kollanıp geliştirilebilmesi amacıyla yakın iş birliği içerisinde çalışmalarını sürdürmektedir…
Tarihsel süreç içerisinde Kıbrıs adası denizcilik kapsamında büyük önem arz etmiş ve Akdeniz’de dolaşan gemilerin deniz rotaları üzerinde kaçınılmaz bir uğrak noktası olmuştur…
Doğu Akdeniz’de yer alan Kıbrıs adası, Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının son derece stratejik bir kesişme noktasında yer almaktadır. Bu kapsamda coğrafi konumu göz önüne alınarak, İskenderun Körfezi’ne doğru uzanan bir uçak gemisine benzetilen Ada, her dönem sahip olduğu stratejik önem ve özelliğini korumuştur.
Sonuç olarak; denizcilik, yukarıda da kısaca izah ettiğim üzere sadece, balıkçılık, turizm, ulaşım ve deniz kirlenmesini engellemeye yönelik bir faaliyet alanı değildir.
Denizcilik artık günümüzde, ekosistemden, enerji sektörlerine, deniz taşımacılığından, balıkçılığa, su ürünlerinden turizme, maden aramasından işletmesine, hammadde çıkarmadan, liman yönetimine, askeri eğitimden, güvenliğe kadar daha birçok alanı kapsamaktadır…
Denizcilik her şeyden önce bir gelenek işidir ve bu geleneğin kazanılması zaman almaktadır. Denizci geleneğe sahip bir devleti, denizcilik bilincine sahip millet yaratır. Sadece hükümetlerin konuyu ele alması ile denizci devlet olunamaz. Bu nedenle öncelikle yapılması gereken iş, millette bu bilincin oluşturulması, geliştirilmesi ve korunmasıdır. KKTC’de denizciliğe gereken önemin verilebilmesi ve bu doğrultuda denizci devlet olma hedefine ulaşılabilecek en doğru ve stratejik hedef, halkta denizcilik bilincinin oluşturulmasıdır. Bu konuda en büyük görev ise devlete, üniversitelerimize ve medyaya düşmektedir…

QOSHE - KKTC’de denizciliğe gereken önemi verebiliyor muyuz? - Gökhan Güler
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

KKTC’de denizciliğe gereken önemi verebiliyor muyuz?

9 4
12.01.2024

Dünya genelinde yaşanan, hızlı nüfus artışı ve kıtalarda yer alan mevcut doğal kaynakların azalmaya başlaması, devletleri deniz alanlarında yeni kaynak arayışlarına ve bu bağlamda ‘egemenlik alanlarını’ denizlere doğru genişletmeye yöneltmiştir.
Gerek karada gerekse denizlerde keşfedilen hidrokarbon rezervlerinin bulunduğu bölgeler her zaman için büyük öneme sahip olmuştur.
Ülkelerin deniz hukuku çerçevesinde, denizlerdeki ‘yetki alanları’ büyük önem arz etmektedir. Bu kapsamda; Karasuları, Kıta Sahanlığı, MEB, Hava Sahası, Fır Bölgesi vb. konular önem arz etmektedir.
Nitekim karasuyu, ilgili ülkenin toprakları gibi egemenlik alanıdır. Karasularının üzerindeki hava sahası da ilgili devletin ulusal hava sahasıdır ve orası da egemenlik alanıdır. Kıta Sahanlığı da denizin tabanı yani ilgili devletin denizin altındaki devamıdır ve egemenliğe tabiidir.
Dünya ticaretinin yaklaşık ’ı denizler yoluyla yapılmaktadır. Bu kapsamda denize kıyısı bulunan bir ülke ürettiği malları gerek ihraç gerekse ithal edecekse denizciliğe, limanlarına, deniz hukukuna ve deniz taşımacılığına büyük önem vermelidir.
Tarih boyunca insanlar, çeşitli zenginlikler içeren denizlerden; balıkçılık, savunma, haberleşme, gemicilik, ulaştırma, iletişim, turizm, kültür, enerji kaynakları, enerji nakil iletimi ve ticari faaliyetler vb. çerçevesinde yararlanmıştır.
Denizciliğe önem veren toplumlar, tarihsel süreçte küresel bir güç haline gelmiştir. Bu çerçevede, küresel seviyede güç haline gelen ülkeler, denizcilik kültürü ve deniz gücünü etkin olarak kullanmaları sayesinde dünyanın en güçlü devletleri olmuşlardır.
Osmanlı Devleti, Anadolu Balkan görünümlü bir bölge ülkesi iken, Doğu Akdeniz’de elde ettiği başarılar........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play