Geçtiğimiz hafta 12 Aralık günü danışma kurulu üyesi olduğum Türkiye Enerji Stratejileri ve Politikaları Araştırma Merkezi’nin (TESPAM), düzenlediği 3. Uluslararası Eastmed Enerji Forum’unda ‘Doğu Akdeniz’de güncel gerilimler, projeler ve gelecek beklentisi’ konulu bir konuşma yaptım. Konuşmamda, ifade ettiğim görüşlerimin özetini müsaadenizle burada sizlerle paylaşmak istiyorum.

Güncel gerilimler

1963’de Rum tarafı nasıl Kıbrıs Türklerini kurucu ortağı olduğu 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nden silah zoru ile dışlayıp, 1960 ortaklık devletini BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarih 186 numaralı kararına dayanarak gasp edip Rum devletine dönüştürdüyse, 2000’lerden buyana da KKTC’ye ait deniz yetki alanlarını aynı şekilde gasp etmeye çalışmaktadır.

Yunanistan ve GKRY 2000’lerden buyana belirlemiş oldukları ortak strateji çerçevesinde Türkiye ve KKTC’ye ait deniz yetki alanlarını gasp etmeye yönelik bir anlayış sergileyerek bu kapsamda 17 Şubat 2003 tarihinde Mısır, 17 Ocak 2007 tarihinde Lübnan ve 17 Aralık 2010 tarihinde ise İsrail ile MEB sınırlandırma antlaşmaları imzalamıştır.

GKRY ayrıca ada etrafında 2007’de 13 adet petrol arama ruhsat sahası ilan etmiştir. Söz konu sözde hidrokarbon ruhsat sahalarının 1, 4, 5, 6 ve 7 numaralı sahaları Türkiye’ye ait deniz yetki alanları ile 1, 2, 3, 8, 9, 12 ve 13 numaralı sahaları ise KKTC’ye ait deniz yetki alanları ile çakıştığı görülmüştür. Türkiye ve KKTC, GKRY’nin tek yanlı olarak imzalamış olduğu anlaşmaları ve ruhsat sahalarını tanımadıklarını belirtmişlerdir.

21 Eylül 2011’de Türkiye ile KKTC arasında “Akdeniz’de Kıta Sahanlığı Sınırlandırılma Anlaşması” imzalanmış ve bu doğrultuda KKTC kendi hükümranlık haklarını kullanarak Türkiye’nin ulusal kuruluşu olan Türkiye Petrol Anonim Ortaklığı’na A, B, C, D, E, F, G diye 7 alan tanımlayarak ruhsat vermiştir.

Türkiye 2019 sonunda ise Libya Hükümeti ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin anlaşma imzalamıştır. Türkiye ile Libya arasında imzalanan anlaşma ile bölgede Türkiye ve KKTC aleyhine kurgulanan birçok senaryo ve plan ortadan kalkmıştır.

Projeler

GKRY, İsrail ve Mısır süreç içerisinde Türkiye ve KKTC’yi dışlamak suretiyle Doğu Akdeniz’de keşfettikleri hidrokarbon rezervlerini batıdaki piyasalara ulaştırmak için önce East Medhidro karbon projesini, devamında ise AB enterkonnekte elektrik sistemine bağlanabilmek için Euro Asiave EuroAfrika projelerini gündeme getirmişlerdir.

Söz konusu projeler incelendiğinde güzergâh olarak Türkiye’ye ait kıta sahanlığından geçmek durumunda oldukları görülüştür. Her üç projenin de Türkiye’nin onay ve müsaadesi olmadan hayata geçmesi mümkün değildir. Ayrıca projelerin ekonomik olmayıp siyasi gerekçelerle ileri sürüldüğü, deniz bölümü uzunluklarının 1.330 km, deniz derinliğinin ise yer yer 3 bin metreyi bulduğu belirtilmektedir. Deniz altına hidrokarbon boru hattı bu şartlarda döşense bile derinlik arttıkça boru çapının oldukça darlaşacağı da belirtilmektedir.

İsrail – Güney Kıbrıs-Yunanistan arasında inşa edileceği belirtilen hattın kimi kaynaklarda 6,2 milyar dolar, kimi kaynaklarda 10 milyar Euro, kimi kaynaklarda ise 25 milyar Dolar maliyeti olduğu ifade ediyor.

Buna karşın gerek hidrokarbon gerekse enterkonnekte elektrik boru hattı projelerinin Türkiye üzerinden olması halinde projelerin hem daha az mesafe ve derinlikte olacağı hem de yaklaşık üçte bir maliyetle gerçekleştirilebileceği belirtilmektedir.

Kıbrıs Türk tarafı, 2011, 2012 ve 2019 yıllarında Ada etrafındaki doğal kaynaklarla ilgili çeşitli‘iş birliği önerileri’ masaya koymuştur.

Gelecek beklentisi

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, 1 Temmuz 2022 tarihinde 2011, 2012 ve 2019 yıllarında yapılan önerileri de içeren iki tarafın da ihtiyaçlarını göz önünde bulundurularak KKTC’nin müktesep hakları temelinde, egemen eşitlik ve eşit uluslararası statümüz korunarak kazan-kazan ilkesiyle BM’ye Ada etrafındaki doğal kaynaklarla ilgili 4 iş birliği önerisinde bulunmuştur.

Söz konusu öneriler, iki tarafa da ait olan, Ada etrafındaki doğal kaynakların, araştırılması, çıkarılması, kullanılması ve pazarlanması da dahil, yönetilmesine ilişkin olarak, eşit sayıda ve eşitlik temelinde, BM gözetiminde, iki tarafın yetkili makamlarından temsilcilerin katılımıyla kurulacak bir komiteyle bu kaynaklara dair ortak karar alınması mekanizmasından oluşmaktadır.

Söz konusu öneriler ayrıca iş birliği mekanizmalarının kurulmasını müteakip, halihazırda iki tarafın ayrı ayrı sözleşme imzaladığı şirketlerin de yetkilendirilerek bu mekanizmaya dahil edilebilmesini, enterkonnekte sisteme Türkiye üzerinden bağlanılmasını, yeşil enerjiye geçişi ve tatlı su kaynaklarının rasyonel kullanımını ve geliştirilmesi konularını içermektedir.

Kıbrıs Türk tarafı, Kıbrıs Müzakere Tarihi boyunca her daim pozitif bir yaklaşım ortaya koymuş, ancak buna karşın Rum tarafı ise katı ve uzlaşmaz bir tavır sergileyerek müzakere masasına gelen önerileri reddetmiştir.

Benzer şekilde Kıbrıs Türk tarafı, Ada etrafındaki doğal kaynaklarla ilgili olarak da çeşitli iş birliği önerilerini BM aracılığı ile Rum tarafına iletmiş, ancak söz konusu öneriler Rum tarafının ortaya koyduğu katı ve uzlaşmaz tavırlar çerçevesinde reddedilmiştir.

Sonuç olarak Kıbrıs Türk tarafı, Doğu Akdeniz’de Batılı bazı devletlerin kendi çıkar ve menfaatleri uğuruna Rum tarafı lehine konuya müdahil olma gayretlerini dikkatle takip etmektedir. Doğu Akdeniz’de Batılı bazı devletlerin kendi çıkar ve menfaatleri uğuruna Rum tarafı lehine konuya müdahil olma gayretleri GKRY’nin uzlaşmaz tavırlarının artarak devamına neden olmaktadır…

QOSHE - Doğu Akdeniz’de güncel gerilimler, projeler ve gelecek beklentisi - Gökhan Güler
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Doğu Akdeniz’de güncel gerilimler, projeler ve gelecek beklentisi

7 0
19.12.2023

Geçtiğimiz hafta 12 Aralık günü danışma kurulu üyesi olduğum Türkiye Enerji Stratejileri ve Politikaları Araştırma Merkezi’nin (TESPAM), düzenlediği 3. Uluslararası Eastmed Enerji Forum’unda ‘Doğu Akdeniz’de güncel gerilimler, projeler ve gelecek beklentisi’ konulu bir konuşma yaptım. Konuşmamda, ifade ettiğim görüşlerimin özetini müsaadenizle burada sizlerle paylaşmak istiyorum.

Güncel gerilimler

1963’de Rum tarafı nasıl Kıbrıs Türklerini kurucu ortağı olduğu 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nden silah zoru ile dışlayıp, 1960 ortaklık devletini BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarih 186 numaralı kararına dayanarak gasp edip Rum devletine dönüştürdüyse, 2000’lerden buyana da KKTC’ye ait deniz yetki alanlarını aynı şekilde gasp etmeye çalışmaktadır.

Yunanistan ve GKRY 2000’lerden buyana belirlemiş oldukları ortak strateji çerçevesinde Türkiye ve KKTC’ye ait deniz yetki alanlarını gasp etmeye yönelik bir anlayış sergileyerek bu kapsamda 17 Şubat 2003 tarihinde Mısır, 17 Ocak 2007 tarihinde Lübnan ve 17 Aralık 2010 tarihinde ise İsrail ile MEB sınırlandırma antlaşmaları imzalamıştır.

GKRY ayrıca ada etrafında 2007’de 13 adet petrol arama ruhsat sahası ilan etmiştir. Söz konu sözde hidrokarbon ruhsat sahalarının 1, 4, 5, 6 ve 7 numaralı sahaları Türkiye’ye ait deniz yetki alanları ile 1, 2, 3, 8, 9, 12 ve 13 numaralı sahaları ise KKTC’ye ait deniz yetki alanları ile çakıştığı görülmüştür. Türkiye ve KKTC, GKRY’nin tek yanlı olarak imzalamış olduğu anlaşmaları ve ruhsat sahalarını tanımadıklarını belirtmişlerdir.

21 Eylül 2011’de Türkiye ile KKTC arasında “Akdeniz’de Kıta Sahanlığı Sınırlandırılma Anlaşması” imzalanmış ve bu doğrultuda KKTC kendi hükümranlık haklarını kullanarak Türkiye’nin ulusal kuruluşu olan Türkiye Petrol Anonim Ortaklığı’na A, B, C, D, E, F, G diye 7 alan tanımlayarak ruhsat........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play