menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Miss Türkiye’nin mahremiyet refleksi…

90 12
yesterday

Türkiye’nin ilk güzellik kraliçesi Keriman Halis’ti. 1932 yılında Cumhuriyet gazetesinin düzenlediği yarışmada seçilmişti.

Jüride Erkan Özerman yoktu. Ülkenin en ünlü yazar ve şairleri vardı; Abdülhak Hamit, Ahmet Haşim, Cenap Şahabettin, Halit Ziya ve Peyami Safa.

Birinci seçilen Keriman Halis bir Şeyhülislam torunuydu.

O yıl Belçika’da yapılan Dünya Güzellik Yarışması’nda da Dünya Güzeli seçildi.

Hikayenin buraya kadarki kısmını zaten herkes aşağı yukarı biliyor

Ama bundan sonraki kısmını daha çok muhafazakâr çevrelerden gelenler bilir.

Çünkü rivayet odur ki; Belçika’daki yarışmada bir adam ayağa kalkar ve “Bir Osmanlı kızı önümüzden bu kıyafetlerle geçiş yaptı. Bugün Batı’nın Osmanlı’dan öcünü aldığı gündür (ya da bir başka versiyonda; Batı medeniyetinin zafer günüdür”) der ve yarışma falan yapmadan doğrudan Keriman Halis’i güzellikle kraliçesi seçerler.

Bu gayri resmi tarihin meşhur uydurmalarından biri olarak nesiller boyunca anlatıldı.

Ama şimdi karşımızda anlaşılması daha tuhaf bir görüntü var.

Bu hikayelerle yetişmiş insanların partisi AK Parti’nin iktidardaki 23’üncü yılındayız.

Türkiye hala İran olmadı.

Artık TV’lerden canlı yayınlanmayan bir yarışmayla geçenlerde yine bir Miss Turkey seçildi.

22 yaşındaki Sıla Saraydemir Türkiye güzeli oldu ve Türkiye’yi Miss World yarışmasında temsil edecek.

Giresunlu Sağlık Bilimleri Üniversitesi Sosyal Hizmetler Bölümü'nde 4. sınıf öğrencisi Saraydemir’i ilk tebrik eden annesi oldu.

Annesi sahneye çıktığında yarışmayı izleyenler şaşırmış olmalı.

Çünkü Miss Turkey’nin annesi başörtülüydü.

Hem de laiklerin “anneannelerimiz gibi” dediği gibi değil, “türban” dediği gibi başını örtüyordu.

Ama bundan çok daha ilginç bir an yaşandı.

Annesi gururla kızını tebrik ederken başörtüsünün boğazını örttüğü kısmı bir miktar açıldı ve Türkiye güzeli, annesinin açılan başörtüsünü hızlıca kapattı.

O klişe laf bu kez kullanılabilir; “Üzerine tezler yazılacak” birkaç saniyeydi yaşanan.

Eğer bu yıldan ileriye birkaç görüntü kalacaksa mutlaka bir tanesi bu olmalı.

Çünkü, galatı meşhur lafla söylersek, dönemin sosyolojisini daha doğrusu görünmeyen, adı konmayan ve temsil edilmeyen sosyal değişimini birkaç saniyede bundan daha iyi kimse anlatamazdı.

Bu görüntü sosyal medyaya da düştü, yine hiçbir derde şifa olmayan öfkeli ya da rövanşist analizlere meze edildi.

Halbuki yaşanan ne laikler için bir zafer ne de muhafazakarlar için ahlaki bir çöküş.

İlk kez de bizim başımıza gelmiyor. Anthony Giddens’ın “Gelenek-sonrası toplum” dediği bir evredeyiz.

Katolik İrlandalılar, İtalyanlar, İspanyollar benzerini daha önce yaşadı.

Bu bir kısmı dini olan daha fazlası sosyal ve ekonomik olan bir dönüşüm.

Gözlerimizin önünde oluyor ama görmezden geliniyor, geçici sanılıyor, ahlaki ve siyasi analizlerle geçiştiriliyor ama aslında yaşanan tektonik bir değişim.

Yani üzerinde oturduğumuz levhalar kayıyor, yavaşça ama artık daha fazla görünür oluyor.

Özellikle son yıllarda…

Sıla gibi Giresunlu olan Alperen Şengün bir başka örneği.

En son İstanbul’u tanıttığı videosunda rakı içtiği için eleştirilmişti. O da muhafazakar bir aileden geliyor. Onun da annesi başörtülü.

Bazı muhafazakarların kıyafetleri yüzünden şöhretlerinden rahatsız olduğu kaptan Eda Erdem ve Zehra Güneş de İstanbul’un alt orta sınıf semtlerinden dindar Boşnak ailelerden geliyorlar, onlar da başörtülü annelerin kızları.

Siyasi mesajları yüzünden bazı AK Partili belediyelerden boykot yiyen Melek Mosso, şarkıları ve cinsel yönelimi yüzünden hep hedefte olan Mabel Matiz, renkli bir hayatı olan Reynmen de başörtülü anneleriyle sahneye çıkmıştı.

Peki bu nasıl oldu?

Nasıl oldu da daha önce şehirli laik orta sınıf ailelerden çıkan popçular, güzellik kraliçeleri, voleybolcular, basketbolcular artık muhafazakar ailelerden de çıkabiliyor?

Önce şunu netleştirmek gerek; Başörtüsü ona yüklenen siyasi anlamlardan ya da dindarlıktan çok sosyal statüyü gösteriyor hala.

Çünkü Türkiye’deki kadınların yüzde 60’ından fazlası başını bir biçimde örtüyor.

Muhafazakar zengin bir sınıf ortaya çıkmasına rağmen hala başörtüsü hala esas olarak alt-orta sınıfların, taşranın bir sembolü.

Yani en başta sınıfsal geçişkenliklerin arttığını söylüyor bize bu örnekler.

Bir zamanlar İstanbul’da orta üst sınıf ailelerin kolejlere giden çocuklarının sporu olan basketbolun yeni yıldızı Alperen Şengün, Giresun’dan Bandırma merkezli Banvit’in bu spora el atmasıyla çıkıp NBA’ye kadar gelmiş.

Kürt Şehmus Hazer’inki de benzer. 16........

© Karar