2023 yılını hatırlamak istemeyeceğimiz yaşanmışlıklarla hatırlayacağız. 2024 yılının bu ilk günü, her şeye rağmen yaşama dair ümitlerimizi koruyarak ve artırarak yolumuza devam edeceğiz. Sosyal ve siyasi çalkantılar, ekonomik sıkıntılar halkın asla tekrarını istemediği kâbuslar gibi geçti hayatımızdan. En azından olumsuz yaşanmışlıklardan yönetim anlayışları dâhil herkesin ders çıkararak; iyiye, güzele, bilime ve her türlü iş ve işlemlerimizde aklı önde tutmaya gayret edilmesi gerektiğini ümit ve temenni ediyoruz. Gerçi bizim gibi ülkelerin; henüz Orta Doğu kültürünün aklı öncelemeyen toplumlarının, geleneksel bakış açılarını terk edip kendisini aklın ve bilimin emrine vermesi pek mümkün görünmüyorsa da, Cumhuriyet döneminin kazandırımları ile bu dar boğazı aşabileceğimize dair inancımız hala devam ediyor.

Cumhuriyet döneminin ilk yıllarından, 2024 yılının bu ilk gününe kadar Türk toplumunda çok şey değişti ve gelişti. İnsanımız hayata ve dünyaya açıldı. Belli mihraklarca esir alınan beyin gücünü kullanma hürriyeti ile dünya çapında başarılara imza atan insanlarımızla hayatı daha güzel bir şekilde yaşamaya ve gurur duymaya başladık. Adından dünyada bahsedilen bilim adamlarımız, sanatçılarımız, edebiyatçılarımız ve teknolojik alanda dünya ile rekabet edebilen çalışmalarımız oldu. İnsanımızın birey olma özgürlüğünü kazanma gücü, onu çok değerli kıldı ve bu değer de toplumu asırların tortusu ve tembelliğinden kurtararak, çağdaş olma yolunda daima motive etti.

Bütün bu olumlu çalışmalar ve gelişmelere rağmen, insanımızı tabiri caizse “eteklerinden geriye çeken” geçmişin karanlık dehlizlerinde boğmak isteyen ve adına “kin ve intikam” denilen tedavisi mümkün olmayan hastalıklarla içte ve dışta da mücadele ettik. Bunlardan 2023 yılını bize bir ders olarak hatırlatacak ilginç bir gelişmeyi de toplum olarak hayretle ve ibretle izledik ve de yaşadık. Türkiye’nin iki güzide takımının “Süper Kupa” finalini Riyad’da oynaması olayı ve sonrasında gelişen olaylar tarihten ders alınmazsa tekrar edilip toplumların hafızalarını kirletecek özellikler taşımaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devletini kurup kurumlaştıran iradenin sembolü olan Atatürk’ün manevi şahsiyetine hakaret sayılabilecek ve kurucu liderinin resminin antrenman formalarının üzerinde olmasına bile tahammül edemeyen bir tercihi, 21. Asırda yaşadığını varsaydığımız bir devletin yapması akıllara durgunluk veren bir girişimdi. Suudi Arabistan devletinin tarihin ve dünyanın gözleri önünde kendisine ve halkına belki de hiçte hak etmedikleri değeri her zaman veren Türk milletine karşı böylesine aşağılayıcı, düşmanca davranmasının mutlaka hafızalarda bir yerinin, sebebinin olması gerekir ki o da şudur;

Birinci sebep, Yavuz’un Hilafeti Arap coğrafyasından alıp İstanbul’a taşımasıdır. Araplar bunu hiçbir zaman unutmadılar. İkincisi ve en önemli sebeplerden biride, bu günkü Suud ailesinin yani mevcut Kral Selman’ın Büyük dedesi “Abdullah Bin Suud’un” Mekke ve Medine’de isyan edip şehirleri yağmalaması, binlerce insanı katletmesi üzerine, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşanın kuvvetlerince yakalanıp İstanbul’a getirilmesi. Ardından yargılanıp 1818 yılının Aralık ayında İngiliz casusluğu sebebi ile başının kesilerek idam edilmesi ve hatta kesik başın devlete ihanetinden dolayı Topkapı surlarında teşhir edilmesi olayı, Arapların unutamadığı tarihi yaşanmışlıklardandır. İslam’a göre devlete ihanetin bedeli 2. Mahmut döneminde ödetilmişti ve “şeriatın kestiği parmak acımaz” bilinir.

1. Dünya Savaşı’nda 4. Ordumuza ihanet edip yüzbinlerce Anadolu fidanının kanlarının çöllere akıtılması ve Osmanlı’nın çekilmeye mecbur kalması da hep Arapların bu dinmeyen öfkesi ve bitmeyen kinlerinin sonucuydu. Yıllarca tarihçilerin bu değerlendirmelerini siyasi yorumlar olarak adlandırıp Araplara methiyeler düzenlerle, onların zehirlediği toplum kesimleri bu son olayda gerçeği bütün açıklığı ile görmüş oldular. Amacımız düşman ihdas etmek değil, toplumların, haklı-haksız kendi acılarını asla unutmayacaklarını herkesin bilmesini sağlamak ve ona göre tedbirli olmasını istemektir.

Maçın iptalinden sonra, milli şuurun ve milli refleksin tavan yaptığı ülkemizde mikrofon uzatılan iki gençten birinin söylediği; “biz içerde birbirimizi yeriz ama dişarda bizi kimse yiyemez abi” muhteşem sözü gelişmelerin özeti gibiydi.

2024 yılının tarihten ders alınarak, geleceği inşa etme gayretlerinin başarıya ulaşması yılı olmasını diliyor, “milli şuur ve milli tepkinin” ülkemizde ve insanımızda tavan yapmasına vesile olan FB ve GS takımlarımızın yöneticilerini ve milyonlarca taraftarlarını bu muhteşem kararlarından dolayı tebrik ve takdir ediyor; bütün okurlarımızın ve Türk milletinin yeni yıllarını kutluyorum.

QOSHE - DİNMEYEN ÖFKE, BİTMEYEN KİN! - Hasan Suiçmez
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

DİNMEYEN ÖFKE, BİTMEYEN KİN!

3 0
01.01.2024

2023 yılını hatırlamak istemeyeceğimiz yaşanmışlıklarla hatırlayacağız. 2024 yılının bu ilk günü, her şeye rağmen yaşama dair ümitlerimizi koruyarak ve artırarak yolumuza devam edeceğiz. Sosyal ve siyasi çalkantılar, ekonomik sıkıntılar halkın asla tekrarını istemediği kâbuslar gibi geçti hayatımızdan. En azından olumsuz yaşanmışlıklardan yönetim anlayışları dâhil herkesin ders çıkararak; iyiye, güzele, bilime ve her türlü iş ve işlemlerimizde aklı önde tutmaya gayret edilmesi gerektiğini ümit ve temenni ediyoruz. Gerçi bizim gibi ülkelerin; henüz Orta Doğu kültürünün aklı öncelemeyen toplumlarının, geleneksel bakış açılarını terk edip kendisini aklın ve bilimin emrine vermesi pek mümkün görünmüyorsa da, Cumhuriyet döneminin kazandırımları ile bu dar boğazı aşabileceğimize dair inancımız hala devam ediyor.

Cumhuriyet döneminin ilk yıllarından, 2024 yılının bu ilk gününe kadar Türk toplumunda çok şey değişti ve gelişti. İnsanımız hayata ve dünyaya açıldı. Belli mihraklarca esir alınan beyin gücünü kullanma hürriyeti ile dünya çapında başarılara imza atan insanlarımızla hayatı daha güzel bir şekilde yaşamaya ve gurur duymaya başladık. Adından dünyada bahsedilen bilim adamlarımız, sanatçılarımız, edebiyatçılarımız ve teknolojik alanda dünya ile rekabet edebilen çalışmalarımız oldu. İnsanımızın birey olma özgürlüğünü kazanma gücü, onu çok değerli kıldı ve bu değer de toplumu asırların tortusu ve tembelliğinden kurtararak, çağdaş olma yolunda daima motive etti.

Bütün bu olumlu çalışmalar ve gelişmelere rağmen, insanımızı tabiri caizse........

© Karadeniz'de sonnokta


Get it on Google Play