Kaybettiğimiz gülüşler
Hangi ışığı yaksam kaybolan bir gencin gölgesi düşüyor, ışığa dokunan parmaklarıma.
Biz nerede yittik ey kendim?
Biz nerede yittik, hangi çıkmaz sokağın daha başındayken yittik de aramaya gücümüz kalmadan bittik.
Neyi unuttuk biz ey kendim?
Neyi unuttuk da başımıza tebelleş oldu bu lanet devir.
Hangi gölgede arasam kaybettiklerimizi, hangi karanlığa dönüp sorsam da utancından beyaza dönse.
Unutmadıklarımız ama kaybettiklerimiz var bizim. İçinizden “Biz başlamadan kaybettik” dediğinizi duyar gibiyim. Kaybetmek sınıfsal bir şey, hayata dair birçok şey gibi. Sınıfsal olmadığına inandığım tek şey ölüm denen şeyin kör kurşun gibi hedef gözetmeksizin her canlıya denk geldiğiydi. Son süreçte onu da sorgulamaya başladım.
Mesela, ‘Maaşına icra konmuş ya da konmak üzere olan sıradan bir genç sokak ortasında kafasından vurulsa yaşayabilir miydi?’ diye sorgular oldum. Dünyanın en iyi doktorları, hastaneleri seferber olur muydu acaba?
Bir sürü bürokrat, siyasetçi ile bağı olan ülkemizin nadide insanlarından birinin çocuğu kaybolabilir miydi mesela? Ya da bu........
© İz Gazete
visit website