Belki bir kedi fısıldar ruhuna
Anlatıyorum.
Bazı insanlar vardır ve şöyle ayrılırlar: Kediciler ve köpekçiler…
İşte ben ne yaparsam yapayım kedici olamamıştım. Köpekçiydim.
Kedi sahibi arkadaşlarımın tırmık içindeki ellerini görünce sormadan edemezdim: “Niye izin veriyorsun ve böyle bir hayvanı nasıl sevebiliyorsun?”
Hiçbir cevap beni tatmin etmezdi.
Şey diyorlardı: “Kediler nevi şahsına münhasırdır. Onları asla sahiplenemezsin. Onlar isterse kendini sevdirir. Bir kedinin sahibi olamazsın. Kedi seni seçer ve o sana sahip olur.”
Yüksek egom bu açıklamaları asla anlamazdı.
Hem evime alacağım. Hem ona bakacağım. Ama istediğim zaman okşayamayacağım ha?!
Çok uzun yıllar hiç aklım yatmadı bu kedi-insan ilişkisine.
Sonra kendimi kötü hissettiğim, özel hayatımda darbe yediğim zamanlardı..
Tam olarak neden öyle hissettim bilmiyorum ama aynı gazete çalıştığım kız kardeşime bir kahve molasında dedim ki “Ben bir kedi istiyorum.”
O benden beter kedi sevmez biri… Saçmalama falan dedi…
Ve bilin bakalım ne oldu.
O gün mesai bitti gazeteden çıktık, kardeşim eliyle işaret edip dedi ki “Al sana kedi!”
Gösterdiği yerde, bir kedinin yaşaması için asla uygun olmayan Çankaya’da, gazetenin kapısının önündeki paspasta bir yavru yatıyordu!
Çok enteresan bir andı, bir an bile düşünmeden uzanıp o yavruyu aldım ve o hiç itiraz etmedi.
Beni duymuş ve beni bekler gibiydi…
Tüyleri beyaz gri, gözleri erik yeşili… Eve gidene kadar çıtı çıkmadı. Hatta kucağımda uyudu kaldı.
Eve girmeden veterinere uğradım… Ne lazımsa aldım.
Bir kediyle baş başa geçirdiğim ilk gece… Ne aldığım mamayı yedi ne ayağa kalktı. Bıraktığım koltukta........
© İz Gazete
visit website